Barış sürecinin sıkıntılı geçeceği iyice anlaşıldı. Ankara ve İstanbul'da patlayan bombalar önemli bir mesaj verme peşinde koşuyor. Ancak daha önemlisi Kürt sorunu konusunda yıllardır yazan usta bir kalemin gazetesine ve Başbakan'a yönelik yaptığı eleştirilerden sonra yazılarının gazete yönetimi tarafından kalıcı olarak kesilmesidir.
Hasan Cemal yıllardır Kürt meselesi hakkında düşünen, sorgulayan, sorun hakkındaki gelişmeleri yakından takip eden bir isim. Görüşme notlarının Milliyet gazetesinde yayınlanmasından sonra Başbakan'ın "batsın böyle gazetecilik" demesini eleştiren yazısında özetle "Demokrasilerde siyasetçi ülke yönetir, gazeteci gazete yapar!" demişti. Fakat 2 haftalık aradan sonra gazetesine gönderdiği yazısında Başbakan'ı ve gazetesinin genel yayın yönetmenini eleştirmesi üzerine yazıları kalıcı olarak kesildi.
Barış sürecinde belki çok iyi günlerden geçeceğiz, belki de oldukça sıkıntılı günlerden geçeceğiz. Fakat önemli olan hakkaniyetten ayrılmamak. Bir şekilde gazetenin önüne gelmiş bir haberin yayınlanmasını mahkum ederken çifte standartlı davranmamalısınız. Gazeteler zaman zaman kendilerine kaynağı belli olmayan merkezlerden ama gerçek olarak sunulan haberleri yayınlarlar. Bunu işinize geldiği zaman alkışlayarak işinize gelmediği zaman da sert sözlerle eleştirirseniz, bu hakkaniyete sığmaz. Hakikaten siyasetçi siyasetçiliğini yapmalı gazeteci de gazeteciliğini. Siyasette siyaseten yapılan bazı manevralar olabilir, stratejinize uymayan bazı olayları gizlemeye çalışabilirsiniz ancak gazeteciliğin ruhunda taze ve çarpıcı haberi herkesten önce vermek büyük bir başarıdır.
Hasan Cemal gibi yıllarını bu sorunun barışçıl ve adil bir şekilde çözümüne hasretmiş bir kişinin barış süreci içinde yazılarının siyasetçi medya ilişkilerinden dolayı kesilmesi kabul edilebilecek bir olay değildir. Barış sürecinin ruhen yaralanması demektir. Bu müdahale barış sürecinin sonunun demokrasiyi sağlamayacağını gösterebilir.
Sorunun silahlı yönünü mekanik bir şekilde çözmek önemli olsa da amaçlanan demokratikleşme yönünde adımlar atma zaafiyeti bu tür yaklaşımlarla ortaya çıkar. Eleştirilere tahammül, bu süreçte iktidar sahiplerinin takınması gereken ana tavırdır. Baldıran zehiri içmeyi ancak herkesin özgürce fikirlerini beyan ettiği bir ortamda sağlayabilirsiniz.
Pınar Selek de Kürt meselesine değmeye cesaret ettiği için mağdur edilmişti. Patlamayan bir bombanın faili olarak ilan edilme garabetine uğramasının arka planını hakkındaki husumete bağlamamak mümkün değil. Aslında Kürt meselesi hakkında araştırma yapma ve konuşma cür'eti gösterdiği için 14 yıl önce hakkında müebbet hapis kararı verilmişti. Bu ülkede Kürt sorunu üzerinde konuşan, araştıran çok aydın var. Ancak herkes bilmeli ki bazı durumların manevi arka planındaki umursamaz ruh haliniz, çalışarak niye başarılı olamadığınızın açıklamasıdır. Önemli bir mesele üzerinde çalışırken o konudan dolayı mağdur edilmiş bir kişinin mağduriyetine kulak asmazsanız niye başarılı olamadığınızın başka açıklaması yoktur.
Bugünlerde herkes sürecin yol haritası üzerinde konuşuyor. Gazeteciler son aldıkları bilgileri gazetelerinin manşetlerine taşıyarak sunuyorlar. Ancak şu anda bile sürecin niceliği üzerine değil niteliği üzerine düşünmemizin ön planda olması gerektiğini düşünüyorum. Barış süreci bu ülkenin en büyük yarasını iyileştirmeye aday ancak başta oluşan yanlış bir açı yolun sonunda sizi farklı bir yere ulaştırabilir.
Hasan Cemal yazmadan Pınar Selek adil bir şekilde yargılanmadan Kürt sorununda alınacak bir yolun kalıcı olmadığını, zülfiyare dokunacağını yüksek sesle söylemeden hiçbir yere varamayız. Bu vicdanı gösteremeyenler sorunların var oluşunun temelindeki vicdansızlığı görmüyorlar mı? Başlangıçta var olan vicdan eksikliğinin süreç içinde de devam edeceğini süreç sonunda da aynı hastalığının olacağını göremiyorlar mı?
Her kesimden tüm vicdanlı insanlar Hasan Cemal ve Pınar Selek'i unutmamalı onlar için seslerini yükseltmeye devam etmelidir.