Taksim, Tahrir derken sadece Türkiye'deki ve Mısır'daki insanlar değil tüm dünyadaki insanlar kararını verecek. Olayları adalet, vicdan hakkaniyet perspektifinden mi, taraftarlık, partizanlık, grupçuluk açısından yani kutuplaşmayı seçerek mi tercih edecekler?
Günümüzde gerçekleri anlamanın önündeki en büyük engel komplocu anlayışlar oldu. Komplo teorileri üretmek zor değildir, hatta zevklidir. İşinize geldiği gibi olayları yorumlamak istiyorsanız oturup en olmadık nedenlerden kaynaklanan bir komplo teorisini kolaylıkla oluşturabilirsiniz. Aynı olgu üzerine sizin gibi düşünmeyen birisi, sizin komplo teorinizin tam tersi istikamette yeni bir komplo teorisi de oluşturabilir.
Sosyolojik olayları ilk önce anlamak gerekir. Dünyanın nereye gittiğini, evrildiğini görmek gerekir. İnsanlardaki değişimi yeni toplumun ihtiyaçlarını yakini bir şekilde düşünmek, fehmetmek gerekir. Hiç bir şey durup dururken olmaz, belli bir neden sonuç ilişkisine göre varlık aleminde olaylar olur. Bize verilen akılla at gözlüğü takmadan insanı, toplumu, varlık alemini tanımlamak zorundayız. Tabiatın kanunları üzerine düşünüp insanın toplumun yapısı üzerine yorumlar geliştirmemiz gerekir.
Taksim ve Tahrir olayları aslından birbirinden ayrı olaylar değil. Komplo teoriciliğinin ne kadar yanlış olduğunu gösteren olaylar. Muktedirler iktidar kaygısı penceresinden bakmadan toplumdaki değişim isteğini görebilmeli. Bunlar aslında çok doğal olaylar. İslam toplumları bu devinimi, bu arayışı daha önceden yaşamalıydı. Batıda da zamanında hak arama eylemlerini, devrimlerin olması üzüntüyle karşılanmıştı, Ancak bunlar doğal, olması gereken gelişmelerdi. Zira gelişen insan toplulukları artık müstebitlere boyun eğmiyordu. Başlarındaki müstebit olmasa bile akleden sorgulayan bir zihin yapısı yöneticiden hesap soruyordu.
İslam toplumlarında yıllarca otoriteyi sorgulamama maslahat açısından tercih edilen bir alternatif oldu. Mısır’da şu anda olanlar Türkiye'deki olayları komplo teorileri ile açıklayanların gözünü açar umarım. Mısır aslında daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi (Mursi Ve Hüda-Par siyasete hazır mı?) siyaseten Türkiye'nin gerisinde demokrasi deneyimi olan bir ülke. İhvan da böyle. Mısır devrimine 1 hafta sonra dahil olan İhvan değimi, devrimi iyi analiz edemedi. Yıllardır uğraş verdiği rejim değişikliği kendisine adeta altın tabak içinde sunuldu. İhvan yıllardır özlediği İslamcı iktidara sahip olduğunu zannediyordu. Ancak yıllar öncesinin kutuplaşmış dünyası yerine her kesimin hakkına, hukukuna saygı gösterilmesi gereken bir ülkeyi yöneteceğinin farkına varamadı. İslamcı İhvan'ın devrilmesi İslam karşıtlarının yönetimi devraldığını göstermez. Hizmetlerinizle, uygulamalarıyla gerçek anlamda adil bir yönetimi ortaya koyan her iktidar her zaman söz sahibi olabilir.
Türkiye'de islami kesim arasında önemli bir tartışma başladı. Taksim olaylarından en çok etkilenenler oldular. İktidarı eleştirenler karşı kutuptaki fanatikler gösterilerek şeytanlaştırılmaya çalışılıyor. "Gün insanımıza, iktidarımıza sahip çıkma günüdür" deniliyor. Aslında gün adalete, vicdana sahip çıkma günüdür. İçinde yıllarımı geçirdiğim halen de üyesi olmaktan şeref duyduğum MAZLUMDER bir bildiri yayınlamış. Kendisine yönelen eleştirileri cevaplamış ki bu açıklamalara katılıyorum. Grup taassubu içinde olmayan bir insan hakları derneği, vicdanlı Müslümanlar bu ara en başta dindarların hoşuna gitmiyor olabilir, bunu anlıyorum. Zira gerginlik ve heyecan dozu oldukça yüksek. Tribünlerden yükselen sloganlar arasında aklı başında düşünen az olur. Tarih bunları yazacaktır. Yarın ortalık sakinleşince heyecanlarına kapılıp, hak savunucularını en zor günlerinde sert bir şekilde eleştirenler yanlışlıklarını anlayacaktır. Mahzun olmayın. Hakkın yanında durmanın bedeli yakınlarınızın sizden uzaklaşmaları olabilir. Ancak ortalığın durulduğu gün alnı açık olacak siz olacaksınız, ey insan hakları savunucuları.