Türk dış politikasını anlatmak için sarkaç metaforunu kullanabiliriz. Coğrafi konumu nedeniyle Türkiye hem Batı hem de Doğu ile ilgilenmek, hem Batı’da hem de Doğu’da etkili ve iki yöne doğru aktif olmak zorundadır. Dolayısıyla Batı ile Doğu arasında gider gelir. Sarkaç benzetmesini kullanırsak, Batı ile Doğu arasında sallanır durur. Sarkaçta bir yöne ne kadar giderseniz, oradan alacağınız hızla ters yöne de o kadar giderseniz. Dış politikaya bu fizik yasasını uygularsak, “Türkiye Batı’de ne kadar etkili olursa, Doğu’da da o kadar etkili olur; Doğu’da ne kadar etkili olursa Batı’da da o kadar etkili olur.” Türk dış politikasının ideali, klasik vizyonu da budur. Gene sarkacı düşünelim: ivme kaybedilirse iki yöne de sallanma mesafeleri gittikçe azalır, zamanla sarkaç durur.
Son dönemde iki yönde de birer hamle yaptık. Brüksel’de AB ile bakanlar düzeyinde toplantı düzenlendi. Katar ihtilafının baş aktörleri en yüksek düzeyde ziyaret edildi. Sonuç?
AB cenahında ne mesafe alındığı doğrusu pek anlaşılamadı. Dış ilişkilerimizde bu yıl en önemli konu olması gereken Gümrük Birliği güncellemesi sürecinin bir türlü hareketlenemediği görülüyor. Üstüne üstlük, bazı AB üyesi ülkeler güncelleme müzakarelerini siyasi koşullara bağlama eğilimi içine girdiler. Bu da beklenmedik olmayan, aslında hesap edilmiş olması gereken bir gelişme. AB’nde “Biz Türkiye’den vazgeçemeyiz. Aman gücendirmeyelim.” havası görülmüyor. Türkiye’ye olan çeşitli ihtiyaçlarını gerekli önlemleri alarak azalttıkları izlenimi veriyorlar. Türkiye ile ilişkileri asgaride tutmayı tercih ettikleri anlaşılıyor. Hal böyle olunca, AB’nin Türkiye’yi eskisi kadar önemli gördüğünü söylemek güçleşiyor.
Ya Katar ihtilafı? Böyle ziyaretlere giderken cebinde bir çözüm önerisi bulundurmak, tarafsız davranmak önemlidir. Biz ne yaptık bilmiyorum, ama Katar’ın avukatlığını yapmakla kaldıysak bu ziyaretlerden bir şey çıkmaz. Ziyaretlerden sonra BAE tarafından yapılan açıklama neler yaptığımız hakkındaki soru işaretlerini güçlendirdi. Umarız, BAE bu açıklamayı, ziyaret edilmediği için hasetinden yapmış olsun. Ancak, sözkonusu ziyaretlere şöyle bir bakınca, Türkiye’nin ilgili taraflarda tavır değişikliğini tetiklemiş olabileceğini düşünmek güç görünüyor.
Yukarıda değindiğimiz türden ziyaretlerin somut getirileri, sonuçları varsa bunları kamu oyuna siyasi propaganda dili kullanmadan, rasyonel bir şekilde anlatmak gerekir. Eskiden dışişleri sözcüleri bu tür açıklamalar yapardı. Umarız ziyaretler olumlu sonuçlar verir, ancak kamu oyuna yansıyan tablo siliktir. Canlı bir dış ilişkiler tablosu değildir.
Sanki, sarkaçın sallanmaları gittikçe yavaşlıyor...Ya durursa? “Bize Rusya yeter!” diyenler varsa fena halde yanılıyorlar.