Münih Güvenlik Konferansı başladı. Geçmişte birkaç kez yerinde izlemiştim o konferansı, çoğu Soğuk Savaş dönemindeydi. O zamanlar tek konu “komünizmi nasıl altederiz” idi. Dünya değişti. Komünizm geride kaldı, ama Münih Güvenlik Konferansı’nın önemi azalacağına arttı. Çünkü sorunlar arttı. Konferans bu sorunların tartışıldığı bir güvenlik Davos’una dönüştü. Bu yıl 95 devlet ve hükümet başı katılıyormuş.
Konferans, Alman ve Fransız savunma bakanlarının savunma Avrupa’sını anlatmasıyla başladı. Güzel, ama NATO’suz nereye kadar, nasıl olur, küresel iddiaları inandırıcı değil. Sınırlı olur. Bizim de mutlaka bir yerinden katılmamız gerekir.
Arkadan BM Genel Sekreteri çok güzel bir konuşma yaptı. Geçen yılın berbat küresel güvenlik manzarasının iki açıdan daha da kötüleştiğini anlattı. Birincisi, nükleer savaş tehditinin belirginleşmesi, ikincisi Orta Doğu’dan genel durumun bir kördüğüme (Gordian knot) dönüşmesi. BM genel sekreteri, önceki orundaşlarına kıyasla daha açık ve çekinmeden konuşuyor. Özellikle Orta Doğu’yu iyi tasvir etti.
Peki, Orta Doğu kördüğümünü çözmek için, ortada bir İskender ve kılıcı olmadığına göre, ne önerdi? Avrupa’nın yakın geçmişindeki Helsinki Sürecine, yani AGİT dediğimiz örgütlenmeye atıf yaptı, Körfez’den başlayarak böyle bir şeyin Orta Doğu’da denenip denemeyeceğini sordu.
Günaydın! Türkiye şimdi artık bölgemiz deyip durduğumuz Orta Doğu’daki belâların farkında olduğu için böyle bir örgütlenmeyi tâ 1985’lerde önermişti. O zamanlar, Türkiye, bütün kusurlarına ve uygulama eksikliklerine rağmen, Batı değerlerine inanan, Batı’dan husumet duygularıyla söz etmeyen bir ülkeydi. Daha sonra değişik vesilelerle aynı fikri yinelemiştir Türkiye. Tarihin kötüye akışı, Türkiye’nin zamanla kendisinin de pek sahip çıkmadığı bu fikre üstün geldi.
BM Genel Sekreteri’nin ardından Katar Emiri konuştu. Katar emirinin Münih’te bu sırada konuşması diplomatik başarıdır. Katar Emiri de Bölgedeki sorunların çözümü için bölgesel bir güvenlik düzenlemesi gerektiğini anlattı.
Şahsen, Orta Doğu’daki güvenlik boşluğunun bölgesel bir düzenleme olmadan kalıcı bir şekilde aşılabileceğini hiç düşünmedim. Bu günümüzde mümkün mü? Hayalci olmayalım. Çok zor, ancak imkânsız değil. Temel sorun İran’ın İsrail’e karış tutumu. İran, İsrail’i ortadan kaldırma amaçlı olarak ilân ettiği politikasını değiştirmezse bütün bölgeyi kapsayan bir düzenleme olanakdışı. Öte yandan, Körfez ile sınırlı, İran ile Suudi Arabistan’ın arasını bularak bir düzenlemeye gitmek kağıt üzerinde nisbeten daha az zor görünüyor (mu?).
Kördüğüm, Orta Doğu’nun boğazını sıkıyor. Bunu çözmek için uzun vadeli düşünme eksersizlerine de girmek gerekiyor. BM Genel Sekreteri ve Katar Emirinin konuşmaları bu bakımdan önem taşıyor.