Anımsayabiliriz: 2012’in Mart ayında güya din adına eylem yapan Mohamed Merah adlı bir terörist Fransa’da orduya ve Yahudi cemaatine karşı silahlı saldırıya girişip yedi kişiyi öldürmüştü. Bunlardan biri İmad isimli Fransız askeriydi. İmad arap kökenli ve müslüman bir Fransız. İmad’ın annesi Latifa İbn Ziaten, başka anneler de ağlamasın diye bu tür olaylara yola açan nedenlere karşı sosyal mücadele başlatmaya karar verdi ve “Gençlik ve Barış için İMAD Derneği”ni kurdu.
O günden beri Latife Hanım ciddi ve ses getiren bir mücadele içinde. Bir yandan arap müslüman gençlerin aşırı akımlara kapılmayıp Fransız toplumuna entegrasyonu, öbür yandan Müslümanlarla toplumun diğer kesimleri arasında uyum sağlanması için çalışıyor. Bu mücadelesini Fransız Cumhuriyeti’nin kurucu değerleri üzerinden yürütüyor. Latife Hanım Fransız sivil toplumunun önemli isimlerinden biri oldu. Etkisi, köken ülkesi olan Fas’ta da hissediliyor.
Latifa İbn Ziaten 1960 doğumlu, başörtülü bir hanım. Başörtülü olarak, laiklik ilkesini savunuyor. Fransa gibi laikliğin beşiği olan, ama son birkaç onyıldır müslüman vatandaşlarıyla diyalog eksikliği yaşayan bir ülkede başörtülü bir kadının laikliği savunmasını çok önemli buluyorum. Latifa Hanım’ı eleştiren aşırı sağcı gruplar bulunduğunu söylemeye gerek yok. Ancak onun yaptıklarını takdir eden ve destekleyen daha çok. Nitekim bazı çevreler, Latife Hanım'ı 2018 Nobel barış ödülüne aday gösterdiler.
Gelgelelim, Fransa’da işler iyi gitmiyor. Müslüman Fransızların nüfusu milyonları buluyor, ancak toplum, bir bütün olarak, bu gittikçe artan Müslüman nüfusu içselleştirebilmiş değil henüz. Müslüman gençler arasında işsizlik, eğitimsizlik, doyumsuzluk hayli yaygın. DAEŞ gibi gruplar bu tür gençlerin kanına girebiliyorlar.
Son yıllarda beyni yıkanan bu gençlerin Yahudilere karşı yönlendirildiği de görülüyor. Bu bağlamda, Shoah’dan kurtulmuş bir kişi olan Mireille Knoll’un teröre kurban gitmesi Fransa’yı sarstı.
Bu olaylardan çıkarak Fransız Müslümanları arasında anti semitizmin güçlendiğini ve bunun asıl nedeninin de İslam dini olduğunu öne süren çevreler var. Yanlış ve tehlikeli bir yaklaşım.
Sorun, Batı’nın anladığı, tanımladığı şekilde bir antisemitizm sorunu değildir. İslam kültüründe, Hristiyan kültüründen farklı olarak, Yahudi’ye sırf Yahudi veya öteki olduğu için karşı çıkma yoktur. Farklı bir bakış vardır. Bunu bütün tarihçiler bilir. Hristiyanlıkta Yahudiler, İsa’ın ölümüne yol açtıkları suçlamasıyla “Tanrı katili” ilan edilmiş, hep bunun hesabı sorulagelmiştir. Müslümanlık bu tür bir suçlayıcı ötekileştirme tavrı izlememiştir. Daha önce de yazmıştık: Filistin sorunu çözümlenmediği sürece bu sorun terör örgütleri tarafından istismar edilecektir. Çözsünler bu sorunu, Müslümanların, hele Arapların, Yahudilerle anlaşması çok kolaylaşır. İkisi de aynı kök geliyor, dilleri, alfabeleri yakın, ikisi de semit...
Fransa özelinde de Müslüman Fransızların sosyal, ekonomik, kültürel sorunlarına daha etkili, hızlı çözümler getirmek gerekiyor. Bunun için yetkililerin Latife Hanım gibi aktivistlerle çalışması gerekiyor.
Hal böyleyken, 300 önemli ismin işin kolayına kaçıp anti-semitizm konusunda Müslümanları suçlayan ve Kur’an – ı Kerim bazı bölümlerinin geçersiz kılınmasını isteyen bir bildiriye imza atmaları beklenmedik bir skandal, büyük bir rezalet. Üstelik, bu bildiriyi, teröristlerin saldırısına uğramış ve hepimizin dayanışma duygularını almış Charlie Hebdo’nun eski müdürünün kaleme almış olması çok üzücü. Demek ki kendi toplumunda ne olup bittiğini göremiyor, intikam hissiyle hareket ediyor.
O üç yüz isim arasında kimler var, kimler... Bir eski Cumhurbaşkanı, üç eski başbakan, nice ünlü politikacı, bazı Müslüman aydınlar, Julia Kristeva, Dominique Schnapper gibi büyük isimler... Tam olarak okudular mı bildiri metnini, yoksa Charlie Hebdo’yu işitince gözü kapalı imzayı mı bastılar, bilemiyoruz.
Ancak, bildiriye karşı tepkiler de büyüyor Bu tür bildiriler DAEŞ gibi örgütlerin ekmeğine yağ sürer, Fransız Müslümanlarını ve Yahudilerini böler. Fransa’nın korkulu rüyası olan komünotarizmi (cemaatçilik) güçlendirir. Fransa’nın laik ve insan hakların saygılı ülke imajını sarsar. Bütün dünyada müslümanları yaralar.
Ne yazık ki, o üç yüz kişi, hele aralarındaki büyük isimli entelektüeller bunları görememiş. Bu tür kişilere entelektüel denmez, enkelektüel denir.