Yönetenlerin "kadın erkek eşittir" diyemedikleri, hatta eşit olmadıklarını kürsülerden izah (!) etmeye çalıştıkları bir ülkede yaşıyoruz. Böyle bir ülkede Kadınlar Günü’nü kutlamak kolay olmuyor elbette. Bakın, yine İstanbul'daki yürüyüşe yapılan engellemeler nedeniyle uluslararası basına malzeme olduk. Deve kuşu misali, pek kimsenin umurunda değil , ne yazık ki!
Oysa, kadına uygulanan şiddet konusunda sicili bayağı kötü olan İspanya’da başta kadınlar, onlarla birlikte her kesimden vatandaşlar, on binler halinde çeşitli kentlerde büyük yürüyüşlerle kutladılar kadınlar gününü. İnsan imreniyor, doğrusu.
Teknik deyimle ‘kadının statüsü’ denilen konu bir ülkenin, bir milletin manevi kalkınma düzeyinin göstergesidir.
Kadın erkek eşittir, siz ne derseniz deyin. Kadın erkek eşitlik mücadelesi, gerçekten insan olma ve gerçek manevi kalkınma mücadelesidir, devam edecektir.
Ülkemizde kadının erkeğe eşit olmadığını dinselci ideolojiye dayanarak açıklamaya çalışmak ne kadar acınası bir tavırdır. Hiç değilse Rabia'yı, erkek kadın eşitliğini savunmuş o göksel hatunu anımsayın da susun be!
Kızımız oğlumuza, annemiz babamıza eşit değil mi? Bunun tersini nasıl düşünebiliyorsunuz?
Umarım yanılıyorumdur, ama bu ülkede sadece kadın hakları konusunda değil, genel olarak manevi kalkınmadan söz edebilmek gittikçe güçleşiyor. Bakın etrafınıza, neler görüyorsunuz....
Sosyal medyada dolaşan bazı görüntülerden de etkilenmemek kolay değil...
Bir politikacı nutuk atmayı bitirmiş, yanındakinin eline tutuşturduğu paketleri dinleyicilere atıyor... Kapmak için birbirine giriyor seçmen vatandaşlar...
Bir seçim otobüsü yavaşça ilerlerken pencereden yeşil havlular atılıyor. Kapmak için birbirini eziyorlar, koşuyorlar otobüsün yanı sıra... Yaşlı, genç, kadın, erkek fark etmiyor, hepsi havlu avcısı kesilmiş... Hepsi halinden memnun, gülüyor...
Bir baklava kulesi yapmışlar, dört bir yandan saldırıyor orada bulunanlar, bir parça tatlı kapabilmek için....
Kurgu olduğuna inanmak istediğim bu görüntülere bakınca insanın içi acıyor, haysiyet kelimesi geliyor aklına. Öz saygı, ar... İnsanlar nasıl oluyor da bu duruma düşmeyi, düşürülmeyi kabul edebiliyorlar. Bunların çocukları, görünce büyüklerinin ne yaptıklarını, olan biteni olağan karşılamaz mı? Böyle bir ortamda çocuklara temel insanlık değerlerini nasıl öğretebilirsiniz?
İnsan hakları felsefesinin temeli haysiyet kavramıdır. Vatandaşlarının haysiyet kavramını içselleştirmediği bir ülkede insan haklarının gelişmesini boşuna beklersiniz.
Böyle bir ülkede manevi kalkınma da sadece lafta kalır...
Bütün bunlar sistem meselesi aslında. Genel olarak bakıldığında, tarih önünde sorumluluk taşıdığını düşünen vicdan sahibi siyasetçiler ülkelerinde insan değerleri ve ahlâkı gelişsin diye çalışırlar. Sırf iktidar güdüsüyle hareket eden siyasetçiler de insani zaafları belirleyip o zaafları istismar yoluna giderler. Günümüzün popülist politikacıları ikinci kategoriye girer.
Oysa manevi kalkınma birinci tip politikacılar gerektirir. Örneğin, Atatürk, kadınla erkeği eşit tutarak, kadın hakları konusunda dev adımlar atmıştır, tepkilere aldırmadan. Bunlar, aynı zamanda manevi kalkınma yolunda atılan dev adımlardır. Atatürk’ün kadın erkek eşitliği mücadelesine katkısını görmezlikten gelmek gerici bir ruh ve zihin körlüğüdür. Ancak, Atatürk’ün açtığı gözleri kapatmak hiç kolay değildir.