Merakla beklenen Tahran Zirvesi yapıldı. Toplantı sonucunda 12 maddelik bir ortak bildiri yayınlanması Astana sürecinin güçlenerek devam etmesi bakımından Zirvenin başarılı geçtiğini gösterir. Ancak uluslararası toplumun bu zirveden beklentisi İdlib konusunda idi. Fazla umut yoktu, ama belki Türkiye İdlib’te yaklaşan katliamı önleyecek bir şeyler yapabilir diye düşünülüyordu. Bu açıdan basına yansıyanlardan edindiğimiz ilk izlenimlere göre, Zirve’yi başarılı saymak güç görünmektedir.
İdlib konusu Ortak Bildirinin üçüncü maddesinde ele alınmış. Taraflar, yani üç ülke, “... konuyu yukarıda belirtilen ilkelere (ikinci maddeki genel ilkeler. O.D.) ve Astana formatını tanımlayan işbirliği ruhuna uygun olarak ele almayı kararlaştırmışlar”. Anlaşılan, bizim ateş kes önerimiz kabul edilmemiş. İfade zaten çok zayıf. Ateş kes önerimizin reddedildiğinin açıklanması bu ifadeyi daha da zayıflatıyor. Ancak, ateş kes önerisi yerindedir. Bundan sonra ısrar edilmelidir.
Söz konusu üçüncü maddeye dayanarak İdlib felaketini önleyebilir misiniz? Olsa olsa, Astana formatının ruhuna göre bize sorulmadan iş yapılmasının yanlış olacağını öne sürersiniz. Umarız o zaman bize kulak asarlar. İdlib’de katliam olursa Astana sürecinin çökebileceği yönünde açıklamalar işitmiştik. Bunlar Zirvede dile getirildi mi bilmiyoruz. İdlib katlimanını bize vereceği zarar, Astana sürecinin devamının getireceği yarardan fazla görülüyorsa dile getirilmiş olması gerekir.
Suriye rejminin, Rusya’nın ve İran’ın İdlib saldırısını terörle mücadele çerçevesinde sunduklarını biliyoruz. Bildirinin terörle mücadele konusundaki 4ncü maddesi, Esad cephesinin işine yarayacak şekilde kaleme alınmış. Rusların başlatmış olduğu İdlib saldırısı genişlerse bu maddeye uygun olduğunu, sivil zayiatın da teröristlerin davranışlarından kaynaklandığını iddia edebilirler. Bu maddede uluslararası hukuka, insan haklarına ve insancıl hukuka atıf yapılmalıydı. Esad cephesi böyle sözleri sevmez, ama biz ısrar edebilirdik.
Üç ülkenin de askeri yerine siyasi çözümü tercih eder görünmeleri çok güzel, ancak Esad / Rus / İran cephesinin askeri çözüm peşinde olmadığını söylemek çok zor. Siyasi çözümün asıl yeri de BM’dir.
Billdiride BM barış sürecine yapılan atıflar zayıf. Öncelik, Rusların ve iranlıların istedikleri gibi Astana sürecine verilmiş. BM barış sürecine daha kuvvetli ve açık atıflar yapılmalıydı. Uluslararası hukuka göre birincil meşru zemin orasıdır.
Bildiri genel olarak Batı’yı dışlayan bir hava taşıyor. Bunu da özellikle uzun vadeli çıkarlarımız açısından doğru bulmuyorum. Ruslara yakınlaşmayı Batı’ya karşı bir koz olarak kullanmaya çalışıyoruz, ama Batıya aidiyetimizi Ruslara ve İranlılara karşı bir koz olarak kullanmayı galiba aynı ölçüde beceremiyoruz.
Mülteci konusunda da “yük paylaşımı” ilkesinin vurgulanmış olması gerekirdi.
Gene İdlib konusunda, BM’in ve ilgili kuruluşlarıyla yetkililerinin olası bir katliamın insani sonuçları hakkında haftalardır yaptıkları uyarılara da atıf yapılmalıydı. Böyle bir atıf bizim elimiz güçlendirirdi.
Astana süreci bize çeşitli yararlar sağladı. Ancak asıl yararı Esad cephesine sağladı. Bildiriye bakılırsa Esad rejiminin bir zamanlar reddettiğimiz meşruluğunu tanır duruma geldik. Rusya genel olarak Suriye sürecinin patronu haline geldi. ABD de buna göz yumar tavrını sürdürüyor, ama oyunun bittiği ya da bitime gerçekten yaklaşıldığı kanısında değilim. Bir yandan Batı ile yeniden diyalog tesis ederek BM sürecini güçlendirmeye çalışmak, öte yandan Astana sürecini, o sürece maruz kalarak değil, yönlendirici olarak yürütmek gerekiyor.