28 Kasım 2020

AB ile ilişkilerde var bir gemi ama yok germi

AB ilişkilerimize germi kazandırmak, yani ivme vermek istiyorsak bunu bir çatışma, zıtlaşma ortamında yapamayız. Bir yandan sen AB standartlarına her alanda ulaşmaya çalışacaksın, öbür yandan AB'nin yanlışlarını uygun bir üslupla yüzüne vuracaksın, ona koz vermeyeceksin. AB'yi, Avrupa'yı onlardan daha iyi bileceksin ki, konuştuğun zaman pür dikkat dinlesinler.

Libya'ya silah gönderme yasağına uyulup uyulmadığını denetlemek üzere AB uzun süredir bir İrini operasyonu yürütüyor. Aslında bu işi NATO yapsaydı daha iyi olurdu. AB'nin teknik becerisi o düzeyde değil. Başarılı bir operasyon da değil. AB henüz küresel düzeyde önemli bir askeri / siyasi bir aktör değil. Konuya meraklı olanlara, Fatih Ceylan'ın Is It operation Janus or Irini? (17 / 06 / 2020, Edam Blog) başlıklı makalesini salık veririm. Fatih Ceylan görmüş ne gibi sorunlar çıkabileceğini. Ayrıca, onun altını çizdiği gibi, bu tür operasyonlarda AB'nin Türkiye'ye danışması gerekiyor. Gel gelelim, öyle bir ortam oluşmuş ki, "Ben sana bir çakarım", "Yok ya! Ben sana daha fena çakarım" havası var.

Tam da bizimkiler, çeşitli sorunlarımız nedeniyle, AB bize bu sırada çakmaya kalkışmasın diye birtakım şirin görünme jestleri yaparken bu olay patladı. Hukuki açıdan bakıldığında, görebildiğim kadarıyla sorunun özü 2992 sayılı BM Güvenlik konseyi Kararının 3'ncü paragrafının gemi aramalarıyla ilgili bölümü. Aynen aktarıyorum: "Provided that those Member States make good – faith efforts first to obtain the consent of the vessel's flag State prior to any inspections pursuant to this paragraph and calls upon all flag states of above – mentioned vessels to cooperate with such inspections." Bu bölümde "Bayrak devleti izin vermezse arama yapılamaz" diye bir ifade ya da anlam yok.

İki koşul var. Bir: Arayıcı önce Bayrak devletinin rızasını almaya iyi niyetle çalışacak. İki: Bayrak devlet iş birliği yapacak. Dolayısıyla sorulacak iki soru var. Bir: AB iyi niyetle Türkiye'nin rızasını almaya çalıştı mı? İki: Türkiye iş birliği yaptı mı? Gördüğüm kadarıyla Türkiye birinci soruya "hayır", ikinci soruya "evet" yanıtını veriyor. Mesele bir BM Güvenlik Konseyi kararının uygulanması olduğuna göre, madem haklıyız, bence BM'den bir bağımsız araştırma yaptırması istenebilir, Mavi Marmara olayında olduğu gibi. Bunun sonucunda özür dileme ve tazminat talepleri de hukuki zemine oturtulmuş olur.

Bu hukuki yaklaşım. Siyasi açıdan olaya başka türlü yaklaştığımız görülüyor. Bu olay nedeniyle AB'ye, Almanya'ya, Yunanistan'a karşı bir milliyetçilik dalgası köpürtülüyor. Böyle bir dalga kabardı mı, iktidar, muhalefet fark etmiyor, açık arttırma başlıyor. Ayrıca, olayın aleyhimize kararlar alınabilecek AB zirvesi öncesi meydana gelmesinin bizim AB'ye karşı elimizi yükseltmek olanağını yarattığı düşünülüyor. AB'yi "hem suçlu hem güçlü" konuma iterek zirvede daha kontrollü davranmaya zorlayabileceğimizi düşünüyoruz. Hayırlısı! Göreceğiz.

Ne ki, bir de bizim Libya ile ilgili silah ambargosu sicilimiz var. Daha değişik bir Libya politikası yürütmüş olsaydık, kim bilir, belki gemi aramalarını NATO'nun yapmasını ve bizim de bu aramalara katılmamızı sağlayabilirdik. Artık biz bir başkayız.

Biz gemi konusuna odaklanırken Avrupa Parlamentosu ağır bir karar çakıverdi, 3 olumsuz oya karşı 631 olumlu oyla. Avrupa Parlamentosu'nda bu kadar ezici bir oy oranıyla kabul edilmiş olan başka bir karar var mı? Daha önemlisi: Avrupa Parlamentosu'nun AB Konseyine Türkiye'ye ağır yaptırım uygulaması çağrısı yanılmıyorsam, 140 kadar oya karşı 400'ün üstünde bir oyla kabul edildi. Türkiye aleyhine çok yoğun bir hava oluşmuş durumda. Avrupa Parlamentosu kararları bağlayıcı değildir, ama bir havayı, Türkiye'nin imajının nasıl görüldüğünü yansıtır. Karar özellikle Kıbrıs odaklı. Söyledik. Kıbrıs ile ilgili son çıkışlarımızda konunun özü bakımından haklı olabiliriz, ama zamansızdı, bu sırada gerek yoktu. Her şeye rağmen 2004'den beri Kıbrıs konusunda Türk tarafında olan moral, hatta hukuki üstünlük bakımından da yararlı olmadı. BM parametrelerine meydan okumanın sırası henüz gelmedi. Diplomaside zamanlama önemlidir. Diplomasi hesap kitap işidir. Ne gereği vardı AB'ye ilave bir koz vermenin? Bakalım, AB parlamentosunun kararı zirve kararını nasıl etkileyecek? Herhalde olumlu etkilemeyecek.

AB ilişkilerimize germi kazandırmak, yani ivme vermek istiyorsak bunu bir çatışma, zıtlaşma ortamında yapamayız. Bir yandan sen AB standartlarına her alanda ulaşmaya çalışacaksın, öbür yandan AB'nin yanlışlarını uygun bir üslupla yüzüne vuracaksın, ona koz vermeyeceksin. AB'yi, Avrupa'yı onlardan daha iyi bileceksin ki, konuştuğun zaman pür dikkat dinlesinler. Neyse! Günün birinde bu da olur inşallah!

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fransa ile gereksiz bir sorun

Fransız okullarına çocuğunu gönderen Türk vatandaşlarının arasında, öğrendiğimize göre, Aile Bakanımız da var. Ancak, gene söylendiğine göre, Aile Bakanımızın Belçika vatandaşlığı da varmış. O zaman çocukları Belçika vatandaşı olarak okulda kalabilirler

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

"
"