Ermeni faciası konusuyla ilk karşılaşmam on yedi yaşındayken burslu öğrenci olarak bulunduğum California'da Fresno kentine gitmemle oldu. Oysa Türkiye'de birçok yakın Ermeni arkadaşım vardı. Ancak hiçbirinden bu konuyu işitmemiştim. Genel kültür düzeyinde de Türkiye'de kimse 1915'den söz etmezdi. Ermeni arkadaşlarımın bu konuyu açmamalarının nedenleri anlaşılır nitelikteydi elbette. Ne ki, Türkiye'nin genel suskunluğunun, bir unutkanlığın ötesinde, nerdeyse konuyu örtbas etme eğilimini yansıttığını sonradan anladık.
1915 faciası 1970'li yıllarda feci şekilde girdi gündemimize; diplomatlarımızın şehit edilmesiyle. İnceleyin kamuoyumuzun, hatta politikacılarımızın algılama tarihini, o gün bugündür konu büyük ölçüde diplomatlara havale edilmiştir. Yabancı ülkelerden gelen suçlamalara, iddialara cevap yetiştirme işi önceliklidir, dolayısıyla diplomatların görevi olarak görülür Ermeni kırımı konusuyla ilgilenmek. Oysa yerli ve milli bir mesele söz konusudur. Büyük ölçüde sınırlarımız içinde gerçekleşmiş, vatandaşlarımızın birkaç kuşak öncesini etkilemiş bir insani felaketten söz ediyoruz. Bu konuyu Türkiye, örneğin Ermenilerin, Türklerin, Kürtlerin katılacakları bir 'gerçeği ortaya çıkarma ve barışma komisyonu' yoluyla kendi içinde tartışıp bir sonuca bağlamış olsaydı, dış ülkeler bizimle bu kadar uğraşma zemini bulamazlardı. Biz bunu yapamadığımız, yapmaktan kaçtığımız için konunun dış politika boyutu ağır bastı. Başta Ermenistan olmak üzere bizimle sorunu olan her ülke, bizim zayıf tarafımızdır diye bu noktaya atak yapma yolunu seçti.
Bu çerçevede diplomatlar üstlendikleri misyonu, konunun çetrefilliğinin bilincinde olarak ve korkmadan başarıyla yürüttüler. Hem gerçeği ortaya çıkarma, hem barışma, hem de devleti savunma işlerini diplomatlar yaptılar. Bir Kamuran Gürün'ün, bir Bilal Şimşir'in çalışmalarının düzeyine çıkabilmiş kaç kişi var? Zürih protokolunu kim hazırladı? Türkiye'yi kim savundu BM'de, Avrupa Konseyi'nde? Diplomatların siyasal iktidarlara yaptıkları öneriler savsaklanmasaydı bugün daha değişik bir noktaya gelmiş olurduk. Devlet söyleminde biraz değişiklik, 24 Nisan'da insani içerikli mesaj yayınlanır olmuş ise bugün çoğu emekli olan diplomatlar sayesindedir.
Bütün bunlara rağmen, bakıyoruz, iktidar çevrelerinden birileri kalkıyor, "Biden'a karşı emekli diplomatlar neden susuyor?" gibi iddialar ortaya atabiliyor. Önce şu saptamayı yapalım: Dış politikayı o emekli diplomatlar yönetiyor olsaydı, Biden'in böyle bir açıklama yapması önlenmiş olurdu. 24 Nisan açıklamalarının bize danışıldığı günlerden ne günlere geldik? İkinci saptama: Emekli diplomatlar Ankara Politikalar Merkezi bünyesinde açıklama yaptılar. Ayrıca birçok emekli diplomat bu konuda yazdı, görsel medyada söyleşilere katıldı. Bunların dikkatten kaçması üzücüdür. Daha ne yapsınlar? Daha neler yapabileceklerini görmek istiyorsanız dış politika yönetimini onlara bırakın.