Son 2 yıldır Kürt illerinde yıkım devam ederken bir yandan da AKP’ye yakın cenahın Bölgede yaşayan Kürtlere kimi zaman fısıltıyla, giderek de yüksek sesle yaymaya çalıştığı bir algı var:
“Yakında çözüm sürecine tekrar dönülecek. Siz uslu durun. Devlet eli silahlı olanları bir temizlesin, ondan sonra buraları ihya edecek.”
Şimdi 16 Nisan’da Erdoğan’a Başkanlık rejiminin yolunun açılmasıyla bu “pompalama” iyice artmış durumda.
Bir yandan yıkılan şehirlerde “inşa” çalışmaları yapılıyor. İnşayı özellikle tırnak içine alıyorum, çünkü ben yakından takip ettiğim “inşa çalışmalarının” çoğunu Kürtlerin tarih ve kültürünü yıkım çalışması olarak görüyorum. Diyarbakır’da önce şehrin ana caddesi Gazi Caddesi üzerindeki dükkânlar tek tip bir anlayışla, hepsinin ön cepheleri bazalt ve ahşap kaplama yapıldı. Artık tüm dükkânlar birbirinin aynı olduğu için 40 yıldır alışveriş yaptığın dükkânı ara ki bulasın… Daha sonra sokağa çıkma yasağının devam ettiği mahallelerde de göstermelik birkaç ev yapılmaya başlandı (Sokağa çıkma yasağının 600. güne yaklaştığını da not düşeyim). Bizler, kentin sakinleri olarak giremediğimiz için bu mahallelere bu evleri ancak AKP’li siyasetçilerin sosyal medya hesaplarından takip edebiliyoruz. İnce bazalt kaplama ve beyaz boya kullanılan bu evlerin Diyarbakır’ın tarihi, kültürü ile hiçbir alakası yok elbet. Belli ki iktidar yıktığı şehrin mimarisini bilen birkaç mimarla bile çalışmaya gerek görmemiş. Gerçi düşünüyorum da aynısını yapsa bile ne fark eder! Biz bu yıkıma da, yıkıntının üzerine yapılan bu “inşa”ya da karşıyız!
İktidarın bu “inşa” sürecinde Diyarbakır’daki en önemli şovu ise İçkale’nin yanındaki yarı yıkık mahalleyi park olarak “hizmete” açması. “Hizmet” zaten bu iktidarın ana sloganı. Yıkacak, üzerine yapacak, sonra da bak ben size böyle hizmet ediyorum diye caka satacak! Parka iktidarın epey para döktüğü belli. Güzel bir park, belli ki Diyarbakır halkına bir mesajı vermek üzere yapılmış:
"Bak ben burayı böyle güzel yaptım, daha neler yapacağım neler, yeter ki sen uslu uslu bekle, daha turist gelecek…”
Peki, ya bu parkın, yeni yaptığın bazalt kaplama evlerin altında kalanlar! Ya da, tam da şu sıralar yıkmaya çalıştığın Alipaşa, Lalebey! Yıkılan tarih, kültür ve en önemlisi yaşamlar!
“Yeni” muhataplar
Bu “inşa”ya paralel devlet Bölgede yeni muhataplar yaratmaya çalışıyor. Tabanda toplumla bir ilişkisi olmayan derneklerin, sivil toplum örgütlerinin devlet ajanslarından aldıkları paralarla Sur’a yönelik araştırmalar yaptıklarını görüyoruz. Bu furyaya katılan, Batıdan gelip Bölgede araştırma yapıp devlete sunan üniversiteler, araştırma merkezleri ve sivil toplum örgütleri de var elbet. Herkes araştırma yapsın eyvallah! Zaten Kürtleri, burada yaşananları araştır araştır bitmez! Mesele halkın ne düşündüğünün gerçekten bu raporlara yansıyıp yansımadığı. Açık söyleyeyim, başta Uluslararası Kriz Grubu olmak üzere adı sanı büyük bazı kuruluşların Bölgeye ilişkin araştırma raporlarını 1 sayfadan fazla okuyamadım bile. (Bu raporlara ilişkin ayrıntılı bir yazı yazacağım için burada detaylarına girmiyorum). Bu kuruluşlar, böylesine can yakıcı bir dönemde Bölgenin hakikatini yansıtmayan raporları yazarak tarihe karşı da suç işlemekteler.
Devlet kendi aklındaki “çözüm süreci” için yeni muhataplar oluşturmaya çalışa dursun, 2 gün önce HDP Meclis Başkan Vekili Pervin Buldan, Dihaber’in “çözüm süreci yeniden başlayacak mı” sorusunu şöyle cevaplıyordu:
“Şu anda barış ve müzakere sürecine geri dönüşün koşulları yok. Çünkü İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’ın büyük bir tecrit içerisinde yaşadığını biliyoruz… Barış ve müzakere sürecine geri dönmenin en büyük koşulu Sayın Öcalan ile görüşmenin tekrar başlatılmasıdır. Bir kere Sayın Öcalan ile görüşme başlamadan bu süreç zaten başlayamaz…
Yine HDP’li milletvekillerinin tutuklu olması, belediye başkanları ile eş başkanlarının cezaevinde olduğu yerlerine kayyımların atandığı ve demokratik siyaset kanallarının tıkalı olduğu bir dönemde barış ve müzakere sürecinin hayata geçirilmesini beklemek yanılgılı bir bekleyiş olur. Dolayısı ile Kürt halkı ile barışmak, Kürt halkı ile bu süreci bir kez daha başlatmak için bazı adımların atılması gerekiyor. Bu adımlar da elbette ki AKP tarafından atılmalıdır. Yoksa Kürtler her defasında barış, özgürlük ve demokrasi istediklerini belirtmiştir.”
Tüm bunlar yaşanırken iktidarın temsilcileri, yereldeki adamları, yandaş kalemleri, iktidara biat etmiş akademisyenleri, işadamları, stratejistleri… aynı şeyi fısıldayıp duruyorlar: Uslu durun Kürtler, barış gelecek!
Bu iktidarla barış gelir mi?
Böylesine despotik bir yönetim Kürtlerle barışı getirebilir mi? Bu çok zor ama elbette imkânsız değil. Zor da olsa bu konuda farklı dünya örnekleri var. Çünkü iktidarlar barışı ya da çözüm süreçlerini farklı amaçlarla da başlatabiliyorlar. Mecbur kaldıkları için, karşısındaki gücü askeri olarak yenemediği için… gibi. Ancak kalıcı bir barış için elbette iktidarın da demokratikleşmesi gerekiyor.
AKP ile hiçbir şekilde tekrar masaya oturulmaz demiyorum. Dünyadaki farklı barış süreci örneklerinde en keskin düşman tarafların bile aynı masaya oturabildiğini görüyoruz. Ama bu masaya öyle kolay oturulmuyor. Hesap vererek oturuluyor. Peki, Kürtlere dolaylı ya da dolaysız sürekli “barış süreci yeniden başlayacak” mesajı vermeye çalışanlar, siz bu hükümetin böyle bir şey yapmaya hazır olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Bu hükümet aylarca bombardımana tuttuğu Kürt şehirlerinin, operasyonların bitmesinden sonra yıktığı kentlerin, evsiz bıraktığı 500 bin insanın, bodrumlarda yakılan canların, öldürülen binlerce kişinin, duvarlara yazılan aşağılık yazıların, aylarca yerde bırakılan cenazelerin ve hala üzerinden 1,5 yıl geçmesine rağmen teşhis edilemeyen bedenlerin hesabını vermeye hazır mı sanıyorsunuz?
Bir parkın, bazalt kaplama yapılan birkaç evin, yerinden edilmiş 500 bin insan için anlamı olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Şuan bile siz Kürtlere “barış” diye fısıldarken onlarca köyde sokağa çıkma yasağı devam ediyor. Şuan bile siz Kürtlere “uslu durun, çözüm gelecek” gülücükleri yollarken Türkiye’nin dört bir yanındaki morglarda Kürt analar evlatlarının bedenlerini arıyor! Şuan bile siz, biz buraları ihya edeceğiz diye etrafta dolanırken, evleri yıkılan Şırnaklılar şehir dışında köylerde çadırlarda kalıyor! Siz, suni muhataplar yaratmaya çalışırken, Kürt halkının gerçek temsilcileri aylardır zindanlarda yatıyor!
Barış süreçlerinin en önemli koşulu taraflar arasında karşılıklı güvendir. Siz, bunları yapan bir iktidarın, masada güvenilir bir taraf olacağını mı düşünüyorsunuz? Ya da bunca yıkıntı, ölüm, hakaret ve aşağılanmadan sonra Kürtler tekrar AKP’ye güvenir mi sanıyorsunuz?