1,5 yıl öncesiydi. Ezidi kampları için yardım organizasyonlarında gönüllü çalışıyordum. Bu nedenle gelmiştim Nusaybin’e. O zaman tanışmıştım Nusaybin Belediyesi Eş Başkanı Sara Kaya ile. Her gün sınırdan, Rojava’dan cenazelerin geldiği dönemlerdi. Sara Hanım sürekli sınırdan cenaze karşılıyordu. “Hep yastayız” demişti bana. Nusaybin Rojava’yı yalnız bırakmıyor, Nusaybin’den Rojava’ya gıda desteği gidiyordu kamyonlarla. O gün bu çalışkan kadın beni fazlasıyla etkilemişti. Tüm yaşadıklarına rağmen güçlü duruşu, çevresine verdiği destek ve umut… Ayrılırken daha iyi günlerde görüşmek umuduyla ayrılmıştık.
Daha iyi günleri göremedik. 1,5 yıl sonra yine Sara Kaya ile birlikteyiz. 1 Eylül Dünya Barış gününde Nusaybin’de Demokrasi Parkı’nda, karşımızda duran tellerin arkasındaki yanık yıkık Nusaybin’e bakarak bu 1,5 yılda yaşananları konuşuyoruz. Görevden alınmasına, aylarca cezaevinde kalmasına ve birçok sevdiğini kaybetmesine rağmen, yine karşımda dimdik, yine umut aşılıyor. Nusaybinliler onu görünce sarılıyorlar, dertlerini ona anlatıyorlar, onunla ağlıyorlar…
Hayalet şehirde hayalet peşinde bir devlet
134 gün süren sokağa çıkma yasağının ardından, Nusaybin’de yasak 19 Temmuz’da kısmen kaldırıldı. Gece 23:00’dan sabah 05:00’e kadar yasak devam ediyor. Devlet yasağı Nusaybin’de yeni bir yara açarak kaldırdı. Çatışmaların yoğun yaşandığı, Nusaybin’in nüfus açısından en yoğun olan 6 mahallesini tel örgülerle çevirdi. Bu mahallelere giriş yasak. Devlet Nusaybin’i ikiye böldü. Yasaklı ve yasaksız Nusaybin diye. Yasaksız Nusaybin yasaklı Nusaybin’le iç içe yaşıyor.
Yasaklı Nusaybin 3 metre boyunda tellerle çevrilmiş, bu tellerin üzerinde Türk bayrakları ve “girmek yasaktır” yazıyor. Devlet Nusaybin’in göbeğinde bu tellerle bir hayalet şehir yaratmış. Bu hayalet şehrin içinde sadece yıkık evler yok, aynı zamanda ölü bedenler de var. Nusaybin’de yasaklı bu mahallerden şimdiye kadar 58 cenaze çıkarılmış, bunlardan sadece 12 tanesi teşhis edilebilmiş, diğerleri henüz teşhis edilememiş. Birçok gencin cenazeleri ise hala bu mahallelerde, çıkarılmasına izin verilmiyor.
Öte yandan devlet bu hayalet şehirde hayalet peşinde devriye geziyor. Yıkık sokaklarda devriye gezebilmek için taze asfalt dökülmüş.
Bu 6 mahalle Nusaybin’in en eski ve nüfus açısından en kalabalık mahalleleri. Bu mahallelerden Kışla ve Zeynel Abidin aynı zamanda sınıra en yakın olan mahalleler. Bu mahallelerden 45 bin kişi göç etmek zorunda kalmış. Bu insanların çoğu önce Mardin Kızıltepe gibi yakın yerleşimler ve köylere göç etmişler. Sonra 15 bin kişi geri dönmüş. Ancak tellerin dışında kalan Nusaybin’de konut sıkıntısı yaşandığı için 3-4 aile bir evde kalıyorlar. “Binaların bodrumlarını onarıyoruz, bu bodrum katlarına da aileleri yerleştiriyoruz” diyor Sara Hanım. Diğer 30 bin kişi de sık sık Nusaybin’e gelip yıkılan evlerini gözlüyorlar. Kimse uzağa gitmiyor. Hatta iyi okulları kazanan öğrenciler bile bu yıl Batıya yollanmamış. Bunun bir nedeni Batıda Kürtlere karşı artan linç girişimleri, diğer bir nedeni ise insanların artık bu toprakları terk etmek istememesi. Ve belki de en önemli nedeni bu kadar ölümün, acının içinde ailelerin, aileden bir kişiyi bile uzağa göndermeye tahammüllerinin olmaması, çocuklarını gözlerinin önünde tutmak istemeleri.
Nusaybin’in ünlü Kaçakçılar Çarşısı’na doğru yürüyoruz. Kaçakçılar Çarşısı da bu yıkımdan payını almış. Her yer yıkık dökük, cam kırıkları, molozlar içinde. Çarşıdaki 360 dükkânın en az yarısında büyük tahribat var, birçok dükkân yağmalanmış.
Çarşıda tel örgülerin arkasında yani Yasaklı Nusaybin’de evleri olup, evleri yıkılmış birçok insanla karşılaşıyoruz. Yaşlı bir adam evinden ve eşyalarından hiçbir şey kalmadığını anlatıyor bizlere. Daha sonra sesi titriyor, gözyaşları akmaya başlıyor. “Bunlara üzülmüyorum ama kızımın çeyizine üzülüyorum” diyor. “Annesi ölmeden önce yapmıştı. Yağmalamışlar anasının onca yıl hazırladığı çeyizi”. Sara sakinleştirmeye çalışıyor, “Daha güzel çeyizler yaparız kızına” diyor. Yaşlı adam gözyaşları ile uzaklaşıyor.
Nusaybin yaralı, hüzünlü ama bir o kadar da güçlü. Şehirde herkes birbirini teskin ediyor, herkes birbirine “Nusaybin’i yeniden yapacağız” diyor.
Tellerin yanına geliyoruz. Tellerin arkasındaki Yasaklı Nusaybin’de kepçeler çalışıyor, yıkım devam ediyor. Tellerin başında insanlar bekliyor, evlerinin yıkılışını izlemekteler. Sağlam evlerin de yıkıldığı söyleniyor. Kimse sokağını tanımıyor çünkü artık binalar yok. Devlet evi yıkılanlara henüz hiçbir destek vermemiş.
Yıkımı izleyen, evi telin arkasında olan bir kadın “Can sağ olsun kızım” diyor. Sonra gözleri doluyor, “Can gitti kızım canlar gitti! Gelip her gün uzaktan evime ve yiten canlara bakıp ağlıyorum” diyor.
Tellerin yanında yasaklı Nusaybin’i izleyen bu insanların kimisi yıkık evini, kimisi evladının cenazesi bekliyor. Bir adam “yeğenimin bedeni, caminin yanındaki bir evin alt katında, yerini tespit ettik, cenazesi bir battaniyeye sarılı, orada duruyormuş, ama girip almamıza izin vermiyorlar” diyor.
Tellerin arkasında evler, anılar, yaşamlar yıkılıyor. Yıkıntıların içinde ise evlatlar var!