11 Ocak 2016

'Kuzey İrlanda barış süreci'nden öğreneceklerimiz

Her çatışma ve barış süreci kendine özgüdür, genel bir modeli yoktur, ancak diğer ülke deneyimlerini bilmek hataların tekrar edilmemesini sağlar

Karanlık günlerden geçiyoruz. Bölge illerinden neredeyse saat başı ölüm haberleri geliyor. Bu karanlığı bitirmenin tek yolu müzakere masasına geri dönmek. Bu savaşın kazananı olmayacak. Masaya dönmenin dışında hiçbir çözüm yok.

Çatışmanın yaşandığı birçok ülkede, dönem dönem müzakere masası bozulabiliyor. Önemli olan masaya dönüş iradesini tekrar gösterebilmek.

Her çatışma ve barış süreci kendine özgüdür, genel bir modeli yoktur, ancak diğer ülke deneyimlerini bilmek hataların tekrar edilmemesini sağlar.

Geçmiş yıllarda DPI’ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) düzenlediği gezilerle birkaç kez gitme fırsatı bulduğum Kuzey İrlanda’da yürütülen barış sürecinden de öğreneceklerimiz olduğunu düşünüyorum. İlk etapta aklıma gelenleri kısaca özetlemeye çalışacağım:

Dil meselesi: Müzakere süreçleri boyunca sürecin her iki tarafının kullandığı “dil” çok önemli. Sürekli “terörist” dediğiniz insanlarla bir barış masasına oturmaya halkları, hitap ettiğiniz kitleleri ikna edemeyeceğiniz açık. Türkiye’de de en problemli konulardan biri “dil” meselesi. Özellikle hükümet temsilcilerinin kullandığı yıkıcı, aşağılayıcı “dil” gelecekte  toplumda sürdürülebilir bir barışın kurulmasını engellediği gibi, Kürt tarafında devlete duyulan “güvenilmez”liği de besliyor. İrlanda Dışişleri Bakanlığı Çatışma Çözümleme Dairesi Başkanı, görüşmemizde  “hükümet hiçbir zaman terörizmi bitirdik dememeli, bunun bir diyalog olduğu anlaşılmalı, çünkü karşı taraf da bu işe güvenmeli, onlar da kendi idealleri üzerine mücadele etmişler” diyordu.

Güven tesisi: Müzakerelere başlamadan önce çatışmalı taraflar arasında güven tesisinin inşasına yönelik sembolik adımlar çok kıymetli. Dönemin İrlanda Dışişleri Bakanı Liz O’Donnell güven tesisi ve süreçte samimi olduklarını göstermek için müzakereler başlamadan tutsakları salıverdiklerini söylüyor ve ekliyor: “Bu riski almaya değer gördük. Eğer yanlış davranırlarsa tekrar tutuklarız ama şimdilik iyi niyetimizi gösterelim istedik. Tutuklular toplumda çok güçlü bir role sahipti. Diğer taraf için karşılanması zor bir durumdu çünkü insan öldürmüşlerdi. Ama biz yine de barış adına bu riski aldık”.

3. taraf meselesi: Sadece Kuzey İrlanda değil, çatışmalı birçok bölgede 3. tarafların müzakere sürecinde ne kadar olumlu bir rol oynadığını gözlemlemek mümkün. Nitekim Liz O’Donnell görüşmemizde ABD’nin Kuzey İrlanda barış sürecinde oynadığı olumlu role dikkat çekerek ABD’nin müzakerelerde oturum başkanı olarak atadığı Senatör Mitchell’in müzakerelere “karşılıklı bir saygı unsuru kattığını, kabalığı engellediğini, ciddiyet sağladığını” belirtiyor. O’Donnell şöyle devam ediyor:

“ABD’nin barış sürecimize dâhil olması idealist bir müdahaleydi. Clinton bir konuşma yaparak ‘İrlandalıların tekrar mutlu olmasını  istiyoruz’ dedi ve sürece başkanlık etmesi için ABD Senatör Mitchell’i atadı. Mitchell, bir yargıçtı, çok saygın bir insandı, siyasi bir zekâ kattı müzakerelere. Tarafsızdı, çok sıkı bir oturum başkanıydı. Hem İngilizler hem İrlandalılar için zor bir adamdı. Müzakereler başladı, müzakerelere karşılıklı bir saygı unsuru katmaya çalıştı. İnsanların önce birbirlerine bağırmayı kesmeleri gerekiyordu. Çok saygıdeğer politikacı ve hâkim olması nedeniyle, taraflar odada o olduğu için daha saygılı olma gereği duydu, Mitchell’in varlığı kabalığı engelledi.”

O’Donnell geçen yılki görüşmemizde kısaca“ABD’nin katılımı olmasaydı İrlanda olarak bugün bu noktada olmazdık” demişti.

PKK’nin talebine rağmen, hükümet yetkilileri sık sık müzakerelerde 3. bir göz istemediklerini dile getirdiler. Bu hükümetin 3. bir gözü daha çok hakemlik olarak görmesinden de kaynaklanıyor. Denetleyici bir 3. göze sıcak bakmıyor.

Ancak 3. göz sadece empoze eden, ya da denetleyici bir 3. göz olmak durumunda değil. Her iki tarafa da yardım eden, daha teknik, 2 tarafa da destek veren, karşılaşılan sorunlarda önlerini açmaya yardımcı mekanizmalar olarak da bu 3 göz düşünülebilir.

Silahsızlanma: Tüm barış görüşmelerinin en zor konularından biri. Silahsızlanma barış görüşmelerinin önkoşulu yerine, süreç sonucu ulaşılacak bir hedef olarak ortaya konulduğunda başarı kaydediliyor. Nitekim Kuzey İrlanda’da da barış anlaşmasından sonra kurulan uluslararası bir silahsızlanma komisyonunun gözetiminde, barış anlaşmasından sonraki 10 yıl içerisinde silahlar peyderpey gömülüyor. PKK’nin de yasal bir  güvence görmeden silahsızlanmayı gündemine almayacağını düşünüyorum. Kürtlerin yaşam haklarını garantiye alan herhangi bir siyasi mekanizma olmadığı sürece, silah Kürtler açısından bir öz-savunma meselesi olarak elde tutulacaktır. Bu nedenle silahsızlanmayı hükümetin bir önkoşul olarak öne sürmesi süreci baştan tıkayabilir. Silahsızlanma süreçte varılacak hedeflerden biri olarak ortaya konulmalı ve öncelik Kürtlerin haklı taleplerinin yasal çerçeveye kavuşturulmasına verilmeli. Böylece bir müddet sonra silah Kürtler açısından anlamını yitirecektir.

Genel af: İsyanın üyeleri ve liderlerini serbest bırakmak özellikle gelecekte tekrar çatışma yaşanmaması için önemli bir adımdır. Kuzey İrlanda’da IRA’nın liderler dâhil tüm üyeleri serbest bırakılıyor ve evlerine dönüyorlar. Liderler dâhil hiç kimse başka bir ülkeye gönderilmiyor. Barış süreci döneminin İrlanda Başbakanı Bertie Ahern görüşmemizde bu konuda karar verirken  devletlerin cevaplaması gereken önemli bir soru olduğunu söylüyor: “İnsanların burada normal yaşama dönmesi mi daha iyi, yoksa onları dışarıya sürmeniz ve  orada size muhalefet etmeleri mi?”

Sivil toplumun katılımı: Müzakere masasında sivil toplumdan insanlar olması sürecin tabandaki insanlara ulaşımını kolaylaştırıyor.  İrlanda’da özellikle tutsaklarla iletişim, geçmişle yüzleşme gibi konularda ve toplumun sesleri duyulmayan kesimlerinin sorunlarının müzakere masasına gelmesinde sivil toplumun önemli bir etkisi olmuş. Toplumun farklı kesimlerinden seslerin duyulmasını sağlayacak bir mekanizma kurulması, daha sonra barışın toplumsallaşmasında da büyük katkı sunuyor. Sonuç olarak masada bir gün anlaşma imzalansa bile, barışın evlerimize, mahallelerimize, okullarımıza girmesi ancak sivil toplumun katkısıyla mümkün olacak.

Kadınların sürece katılımı: Kadınların savaş ve çatışma deneyimi erkeklerden farklı oluyor, bu nedenle müzakere süreçlerinde seslerinin masada olması lazım. İrlanda bunu sağlamak için barış sürecine özel olarak bir kerelik seçim barajını düşürerek, Kadın Koalisyonunun müzakere masasında temsil edilmesini sağlıyor. Bu Türkiye açısından da önemli. Savaşın acısını ve yükünü en çok çekenlerden biri olarak kadınların sesinin müzakere masasında olması, masadaki sesin kadınlara ulaşımını da kolaylaştıracaktır.

Kapsayıcı müzakere masası: Barış sürecinin ve müzakerelerin muhalefete yer veremeyecek şekilde toplumun tüm kesimlerinin  dahil edilmesi önemli. O’Donnell İrlanda barış sürecinde buna özel önem verdiklerini şöyle ifade ediyor:

“Tüm toplumu kesen bir masa oluşturuldu. Büyük partiler o kadar çok ses çıkarıyordu ki, daha çok ve farklı ses olsun istiyorduk. Kadın örgütleri de böyle dahil oldu.  Hemşireler, doktor… vs. dahil oldu. Bir tür düşünce açıklığıydı aradığımız. Erkek egemen partiler ve  sabit ideolojik pozisyondan gelen insanlardan ziyade bu tarz farklı sesler olsun istedik. Bu süreci çok kolaylaştırdı”.

 

“Yenildik” duygusunu hissetmemek, hissettirmemek!

 

Kuzey İrlanda barış sürecinden alınacak daha çok ders var, burada ancak bir kısmını yazabildim.

Benim çok önemsediğim bir konu 2 tarafın da “yenildiğini hissetmediği” bir şekilde müzakere sürecini yapılandırmak. Başbakan Bertie Ahern görüşmemizde bunun önemini özelikle vurgulamıştı. “2 tarafın da kendi kitleleri var. Yenildik, ya da yendik mesajları bu süreçte tehlikeli mesajlar. Süreci öyle yapılandırmanız gerekiyor ki, hiçbir taraf süreçte yenildiğini hissetmesin”. Her ne kadar bu anlaşma süreçleri, bir anlamda karşılıklı taviz verme süreçleri olsa da, süreci “yendik”, “yenildik” gibi duyguların galip gelmeyeceği şekilde yapılandırmak önem kazanıyor.

Bu Türkiye için de önemli bir ders. Hem hükümet hem örgüt açısından, her 2 tarafın da kitleleri düşünülerek, süreç boyunca dikkat edilmesi gereken bir durum. Kapalı görüşmelerde çeşitli tavizler, geri adımlar atılsa bile, süreç öyle yapılandırılmalı ki, her iki taraf açısından da “yenildik” pozisyonu doğmamalı.

İnsanların barışa güvenmeleri gerekiyor. Diyalogun silahsızlanma süreci başlamadan başlaması gerekiyor. Çatışmayı bitirmek istiyorsanız, asla bir taraf kaybetti dememelisiniz, hükümet asla “terörizmi bitirdik “ dememeli, karşı taraftaki insanlar yıllardır idealleri için mücadele eden insanlar ve onlar bu işe güvenmeliler. Bunun bir diyalog olduğu her iki taraf açısından da anlaşılmalı,

Bunca mücadeleden, bunca kayıptan sonra, kimse kimseye hayallerini bırak da masaya öyle gel dememeli. Önemli olan insanlara hayallerini, silah kullanmayı gerektirmeyecek bir biçimde gerçekleştirebilmelerinin önünü açmaktır.

Not: Kuzey İrlanda Barış Sürecine ilişkin daha detaylı bilgi için, T24’e geçen yıl hazırladığım "Kuzey İrlanda Barış Süreci" dosyasına bakılabilir.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

KHK ve OHAL mağdurları anlatıyorlar

Yanımızdaki KHK/OHAL mağdurlarını dışlamayarak, bu karanlık günlerde onlarla dayanışarak ilk gül tohumlarını toprağa atabiliriz

Bextreş Nezarethanesi

Bir kez daha anladım ki yıkım ve savaşın tarihini yazanlara inat, bizler de dayanışmanın ve mücadelenin tarihini yazıyoruz...

Enfâl'in ruhu şimdi Afrin'de

Siz kirlisiniz biliyoruz ama hiç değilse yüzyıldır barışın adı olan zeytinin adını da kirletmeyin!

"
"