"Kardeşlerim annemin cesedi ile bir gün geçirdiler, en çok bunu unutmuyorum. Akşam olunca soruyorlar annemiz nerede diye, 7 çocuk kaldık, 5’i okuyor, babam zaten hasta, hayatımız nasıl devam edecek bilmiyorum.”
Bunları söyleyen Cizre’de katledilen sivillerden biri olan Meryem Süne’nin kızı Gülcan Süne. Meryem Süne 45 yaşında, 7 çocuk annesiydi. O gece namaz kılmak için evinin bahçesinde abdest aldıktan sonra, bahçe kapısını kapatmak üzereyken keskin nişancıların attığı kurşunlarla ağır yaralanır. Hastaneye götürülmesine izin verilmediği için 7 çocuğunun gözü önünde göz göre göre ölür. Çocuklar bir gün annenin cansız bedeni ile evde kalmak zorunda kalırlar, daha sonra annelerinin bedeni kokmasın diye soğuk hava deposunda bekletilir.
Cizre’de her hikâye birbirinden acı. Taziye evine aileler katledilen sevdiklerinin resimleri ile gelmişler. Herkes anlatmak, sevdiklerinin nasıl katledildiğini bütün dünyaya duyurmak istiyor. Canlarını 2 şeyin çok acıttığını belirtiyor aileler. Biri sevdiklerini zamanında gömememiş olmaları, diğeri de Türkiye kamuoyunda çıkan “onlar sivil değildi, katledilenler terörist” haberleri… Hastaneye götürülemediği için ölen 35 günlük Muhammed bebeğin annesi soruyor: “Söylesin Başbakan, söylesin Cumhurbaşkanı, benim bebeğim, kokusuna doyamadığım bebeğim, o mu terörist? Bebeğim 24 saat kucağımda kaldı, 24 saat can çekişti yavrum.”
Katledilen Cizrelilerin yanı sıra, Öcalan, Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz’ın resimlerinin asılı olduğu taziye evi dolup taşıyor. Sadece Bölgeden ve Türkiye’den değil, dünyanın birçok farklı ülkesinden Cizre’nin acısını paylaşmaya gelenler var. Biz girdiğimiz sırada Roma Belediyesinden gelen heyet konuşuyor Cizrelilere: “Biz Kobane’ye insani bir koridor açabilmek için gelmiştik, Cizre’de olanları duyunca hemen buraya geçtik, Cizre’de yaşanan katliamı gözlerimizle gördük. Sizin gözyaşınız bizim gözyaşımızdır Cizreliler…” Konuşma “Bji Kürdistan” sesleriyle kesiliyor.
Polisler Cizre’de Belediyenin kapısını kırarak zabıta anonsuna el koymuşlar, hala da onlar kullanıyorlar. Yanımızdan garip tanklar geçiyor, yanımdaki Cizreli “Bunlar yeni, bunlara Ural deniyor” diyor. Tank, TOMA, kirpilerden sonra bir de ural girmiş Cizrelinin devlet sözlüğüne. Görüştüğümüz Cizreli gençler ise öfkeliler. Devlet bu yeni kuşağa olumlu hiçbir işaret vermiyor. Cizre’nin neredeyse tüm duvarlarına yazılar yazılmış ve birçoğuna resimler yapılmış. Öcalan ve Mazlum Doğan en çok görülen resimler. “Biji Apo”, “Biji Berxwedana Kobane”, “Sarayın savaşı değil, halkın direnişi kazanacak” gördüğümüz yazılardan. Mahallelere tank, TOMA giremesin diye hendekler kazılmış, barikatlar yapılmış, keskin nişancılar vuramasın diye evlerin arasına, sokak ortalarına perdeler, örtüler asılmış. Çocuklar cam kırıkları, molozlar arasında oynuyorlar. Bizleri gören çocuklar hemen zafer işareti yapıyorlar.
Taziye evinde tüm gözlerde “neden” sorusunu görüyorum. Bu bakış, bu his öylesine tanıdık ki… Nitekim çıkmadan bir Cizreli soruyor bana, “Devlet bize bunu neden yaptı?” diye. Susuyorum. Bunca yıl Kürtler olarak en çok bu soruya cevap aradığımızı düşünüyorum. Cevabı bulamıyorum…