01 Mayıs 2009

Seçici Hafıza Kaybı

Hayatı Tekirdağ köftesi yer gibi yaşamak lazım

Bana bir adaya düşsem yanıma alacağım üç şeyi sorun, size Tekirdağ köftesi, piyaz, ayran söyleyeyim.
Dün uzun zamandan sonra ilk kez arkadaşlarımla Tekirdağ köftesi yemeye gittik. Herkes bazen uygunsuz yerlerde uygunsuz konular açar. Arkadaşlarımdan bir tanesi detokstan bahsetmeye başlamasın mı. Bir kısmımız ağzımız doluyken bu konuyu konuşmama taraftarıyken, başka bir arkadaşım “Keşke beynimiz için de bir detoks programı olsa,” diyerek ortamı tekrar köfteye uygun hale getirdi.
Hemen detokslanmamış hafızama başvurdum. Bu konuyu Eternal Sunshine of the Spotless Mind filmini izlediğim zamanlardan beri düşünmemiştim. İkinci piyazımı ısmarlarken, bazı anıları aklımızdan silmekle ilgili okuduğum bir makaleyi ve konu üzerine dönen şehir efsanelerini hatırladım.
Beyinde iki çeşit hafıza merkezi var. Biri hippocampus, hafızanın normal merkezi, biri de amygdala, beynin duygusal merkezlerinden biri. Normal hafıza merkezi hasar almış bir kimse, uzun dönem hafızasında hiç birşey tutamazken, travmatik olayların anılarını amygdala’da saklayabilir. Hafızanız ne kadar kayıp olursa olsun, geçmiş duygularınızı anımsayabilirsiniz.
Gelelim işin efsane kısmına. Bazı bilim insanları derler ki, uzun dönem hafızadaki bir olayı hatırladığınız zaman, onun tekrar uzun dönem hafızaya geri dönmesini farmakolojik etkenlerle engelleyebilirsiniz. Yani bir ilaç var, onun etkisi altındayken kötü bir olayı hatırlarsanız, o olayı tekrar hafızaya geri göndermiyorsunuz. İlaç, sadece o anıyı, siliyor.
Bu adamlar bir grup fareyi iki ayrı sesten korkacak şekilde eğitmişler. O sesleri her duyduklarında farelerin ayaklarına elektrik verilmiş. Böylece fareler, o iki sesten de ardından acı çekecekleri için korkar olmuşlar.
Ertesi gün, farelerin yarısına, hafızadan tekrar çağrılan anılar için hafıza kaybı oluşturduğu iddia edilen bir ilaç verilmiş. Bu farelere bu kez seslerden sadece birini dinletmişler.
Sonraki gün, ilaç almayan fareler her iki sesten de korkarken, ilaç alan fareler ilacın etkisindeyken duydukları sesten korkmuyorlarmış. Yani ilaç, o sesle ilgili acı hafızasının tekrar depolanmasını engellemiş.
Düşündüm, böyle bir ilaç gerçekten satışa çıksa, ben de bir tane atsam, yok olması için hangi kötü anımı tetiklemeyi seçerdim?
Bazı bilim insanları, her anının hatırlandığı an tekrar yazıldığını söylüyorlar.
Fare deneylerine göre, öğrenilmiş her hareket uygulanırken bir kimyasal süreci engellerseniz, öğrenilmiş hareket yok oluyor. Fare, kaldıracı iterse yemek geldiğini unutuyor mesela.
Teorik olarak, bir anıyı tetiklerken de bu kimyasal sürecin önünü keserseniz, seçilmiş silme işlemini gerçekleştirmiş oluyorsunuz.
Bu ilaç var mıdır, etkisi ne kadar sürer falan bilmiyorum. Ama işin Eternal Sunshine of the Spotless Mind’dakinden farkı, süreçte baygın olmamak.
* * *
Babamızdan yediğimiz tokadı, eve giren hırsızla karşılaştığımız anı hafızamızdan silmek için bu ilaç biçilmiş kaftan olabilirdi, ilacın etkisi altında bize o olayı çağrıştıracak herşeyi tekrar yaşayıp, bizi silikleştiren derin korkulardan kurtulabilirdik belki.
Peki ilacın etkisine girip, bize çok acı veren o romantik şarkıyı tekrar dinlediğimizde, eski sevgilimize ait anıların ne kadarı yok olacaktı? Ne kadarını yok etmek istiyorduk?
Piyaz tabağımı sıyırmıştım. Bir formül olsa, diye düşündüm. İlacın etkisinde şarkının ilk sekiz saniyesini dinlemek sadece terkedilmenin acısını silecek olsa, bu acının anısının yokluğunda eski sevgiliyi tekrar elde etme isteğiyle dolmaz mıydık? Şarkının ilk kırk saniyesi sadece kavgalarımızı, hayal kırıklıklarımızı silecek olsa, aşkımız çoğalmaz mıydı? Şarkının tamamını dinlemek o insanla ilgili herşeyi silecek olsa, bomboş kalmaz mıydık?
Geçmiş tecrübelerin acıları, adı üzerinde, acıydı. Ama bu acılar benzer hataları yapmamızı hiç mi engellemiyordu?
“Acı iyidir,” dedi arkadaşım. “Köftenin üzerinde tadından yenmiyor.”
Belki de insanoğlunun hayatta kalması, hayatı Tekirdağ köftesi yer gibi yaşayabilmesine bağlıydı. Her lokmayı iştahla acı sosa batırmak, her seferinde yanan midenin acısını çekmek, yine de hesabı ödemek, ve bir yolunu bulup devam etmek.

Yazarın Diğer Yazıları

Aşkım, Nur'um, Yengi'm

Gelişmiş bir deliydi bu, bana sorarsanız. 30 yaşlarında -veya 20’dir belki...

Bir şey soracağım, sen ağladın mı?

Canı istemeyen erişkin insanlar bilsinler ki son fırsat, çıksınlar sinema salonundan...

Hişt, beyaz yaka, bak bu da bizim en uzun gün

Yanağım sarkmasın diye sırt üstü uyumaya çalıştığım bir gecenin sabahıydı. Dolayısıyla firavun gibi altın sarısı ve elimde mızrakla gözlerimi açtım.

"
"