Ben çok Conan okurdum. Hani şu çizgi roman kahramanı. Yüzünün güçlü çizgileri, bir tavernada içkisi dökülene kadar kavgaya karışmayan vakurluğu, kadınlara karşı korumacı ama bir o kadar da soğuk tavrı, yalnızlığı, gizemi, hem ilkel hem tanrısal duruşuyla benim için gerçek bir kahramandı. Aklımdaki halini hala çok seviyorum, ama o günlerden kalan birkaç macerasını elime alıp aynı keyifle okuyamayınca üzülüyorum. Tüm o görkemli sahneler inandırıcılığını yitirmiş.
Bütün dünya da benle birlikte mi büyüdü nedir, şimdiki kahramanlar çok daha insan. Ne kadar insanlarsa, o kadar kahramanlar.
Beowulf’u da Batman-Kara Şövalye’yi de seyretmekte çok geç kaldım. İtiraf etmeliyim, Beowulf beni şoka uğrattı. Conan ve onun gibiler, ne olursa olsun iblislerin hiç bir numarasını yutmaz, vaadlerine kanmazdı. Ne güzel bir kadın ne de odalarca hazine onları doğru olanı yapmaktan alıkoyabilirdi. Kahramanlar böyle olurdu.
Beowulf, daha ilk dakika güzelliğe kandı. İblisin iblisliğini unuttu, sonra da geri dönüp herkese yalan söyledi. Bu noktada hem kahramanın yaptığı anti-kahramanca harekete, hem de hala onun tarafını tutuyor olmama o kadar çok şaşırdım ki, zevkten dört köşe oldum. Beowulf bizim gibi zayıflıkları olan bir kahramandı, ve yaptığı hatalar ne kadar büyük hasara yol açsa da ona merhamet beslememiz engellenemiyordu. Hatta o yaptıklarından pişman oldukça ben onu daha fazla benimsedim, gelsin benimle evde otursun istedim.
İtiraf etmek, bedelini ödemek, boyun eğmek. Bunlar büyük cesaret isteyen şeylerdi. Yani benim için en baba kahramandan daha kahramandı.
“Ya kahraman olarak ölürsün, ya da bir haine dönüştüğünü görecek kadar uzun yaşarsın.” Batman-Dark Knight da kahraman/süper kahraman hikayelerinin toplumsal gerçeklerle harmanlanmasından ne kadar hoşlandığımı göstedi bana. “Hakettiğimiz değil ihtiyacımız olan kahraman...” İnsanlar bazen daha iyisini, gerçekleri hakediyorlar, fakat ihtiyaç duydukları şey bu olmuyor. Batman, Örümcek Adam gibi halkın kolaylıkla linç etmenin sınırlarına geldiği kahramanlar, insanlığın onları değerlendirme şeklini asla yargılamayan bir çeşit sosyolog görevi de üstleniyorlar aynı zamanda.
Yüzünü bir gösterip bir kaçıran, hep doğruları yapıyormuş kisvesiyle gizem takınan, zor bir yalnızlığı gizli dünyasında kabul etmiş güçlü karakteri oynayan, kendini gizleyen insanların aslında kendini sevmeyen insanlar olduğunu içten içe anladık artık büyük ihtimalle. Yeni tür insan-kahramanların maceralarını izlemekten keyif aldıkça, ‘ne pahasına olursa olsun samimiyet’e olan ihtiyacımızın nasıl arttığını farkediyorum. Gizemli narsistleri yok sayma hevesim şaha kalkıyor. Ey insanoğlu! Kendini senden kaçırandan sen de kaç! Ordan sana bir güzellik çıkmaz. Asıl kahramanlık insan gibi, olduğu gibi kendini gösterebilmekte. Gerisi birkaç kırık kemik, biraz dünya barışı...