Eveeet. Yaz geldi. Ne? Gelmedi mi? Ben bahar yazımı da yağmurlar yazarken yazmıştım. Mevsimler biyolojik zamanlamayı beklemiyorlar artık, ne yapalım. Nasıl hayat, kadınların biyolojik gelişimini iplemeden zorlaşıyor, çalışan kadınlar erkekleşiyor, o hesap. Neyse o konuda çok doluyum, başka yazıya kalsın.
Normal şartlarda şu aralar havanın daha sıcak olması gerekiyordu, ama değil. Ben her sene en geç 23 Nisan’da ne yapar eder denize girerdim. Yok yok siyah şalvarı takıp Boğaz’ın sularına atlamak suretiyle değil, o da güzel, ama cesaret istiyor. Hani denizin kıyısına gider gider geri dönersin, Boğaz’da ben henüz öyle yapıyorum. Denizanalarına yem atıp geri çekiliyorum. Dediğim, normalde bu zamanlar çoktan güneye bir yerlere iki günlük kısa bir kaçış yapmış, illa ki tuzlu suya atlamış, gözleri yakmış gelmiş olurdum.
Mayıs neredeyse bitecek, kimsenin tatil planladığı yok. Henüz idrak edemedik. Ama havalar ısındı arkadaşlar. Hatta bence, yazın ortasındayız. Öyle karpuz kabuğunun koordinatlarına bakmanıza gerek yok. Etrafınızı biraz koklayın bakın, anlayacaksınız. Türk insanı kokmaya başladı. Haydi hep beraber: “Eyvahlar olsun!”
Nasıl ter kokulur, niye bazı insanlar kokar, diğerleri kokmaz? Anlayamıyorum, anlayamayacağım. Hani bazen herkesin başına gelir, ama bazı insanlar her daim ter kokar. Yahu bunu önlemenin, önlemeye çalışmanın bir yolu var. Duş alıyorsun, sonra deodorant sürüyorsun. Her çeşidi var bu deodorant denen şeyin. Kokulusu, kokusuzu, sürüleni, sıkılanı... Hiç öyle pahalı bir şey falan da değil. Alacaksın, temiz vücuda süreceksin, Bitti gitti.
Ama bazı insanlar, nedendir bilinmez, ter kokmayı tercih ederler. Bir de bu söylenmez, ayıptır. Arkadaşlar, ter kokusu bir sakatlık, doğuştan bir eksikliğin sonucu falan değildir. “Yazık o oğlan da çok ter kokuyor.” Ne yazığı yahu? Yazık burnu yok, yazık karnı aç, yazık uzaylılar kaçırdı’yı falan anlarım. Ama ter kokmak bir tercih meselesidir. İstersen kokarsın, istemezsen kokmazsın. En azından sürekli kokmazsın.
Ter kokan insan ortama girer, ya da siz onun girdiği ortama girersiniz, herkes bir yüzünü buruşturur, ama kimse bir şey söylemez. Öyle tiksine tiksine takılırsınız. Ter kokuyorsun ablacım abicim, neden canım? Neden hepimize bu işkence? Neden bu insanları dışlama isteği? Neden bu uzlaşmazlık, bu izolasyon eğilimi? Kimse söylemediği gibi, herkes ter kokanın arkasından konuşur. Kim söylese, ayol birimiz söylesin bunu, sen söyle, yok yok sen söyle. Sen daha güzel kırıcı oluyorsun, sen söyle.
Vallahi düşündüm. Doğadan yola çıkayım dedim. Kokarcayı ele aldım. Alamazsın ele falan, ödü patlar, hemen koku salgılar. Acaba onun gibi, kendini tehdit altında hissedip, savunma mekanizması olarak ter kokusu salgılayan bünyeler mi var? Hayır bilemeyiz, başka bir açıklama getiremiyorum.
Belki de herkesi kendileri gibi sanıyorlar, onlar da bizle ilgili “ne kadar kendilerine güvenliler, benden başka kimse korkup koku salgılamıyor,” diye düşünüyorlar. Hani etrafı siyah beyaz görüyorsan renk konuşulan ortamda neden bahsedildiğini anlamazsın ya, öyle belki.
Belki de bu insanlara ona göre yaklaşmak lazım. Belki de sorun bizde.
Dün ter kokusundan yanına yaklaşamadığınız adam bugün karşıdan geliyorsa, “Korkma, sana zarar vermeyeceğim!” diye bağırın bakalım. Güven verin. “Korkma, ben dostum!” Belki de leylak kokularıyla yaklaşacak yanınıza. Sümbül sümbül muhabbete koyulacaksınız. Kimbilir?