Kesin bu konuda bir sürü yazı yazılmış olacak. Hatta kesin bir tanesi benimkiyle aynı başlıkta olacak. Bana ne, 8 Mart benim de günüm. Yazayım da görelim bakalım, nasıl çoğu kadın gibi, şaşkolozun daniskasıyım.
“8 Mart 1857’de New York’ta, konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grev, polisin saldırısıyla kanlı bitti. Saldırı sırasında çıkan yangında çoğu kadın 129 işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katıldı.”
Kadınlar Günü’nü ortaya çıkaran olayın üzerinden bir buçuk asır geçmiş. Hala okuma yazma bilmeyen kadınlar tanıyoruz. Nasıl otobüse biniyorlar, kazandıkları üç kuruş parayı nasıl sayıyorlar, bilmiyoruz.
ANGİAD, 1397 kadınla görüşerek “Ankara’da Kadın Olmak” diye bir araştırma yaptı. Sonuçlara göre kadınlar mutsuz, evli, orta öğretim mezunu, gelecekten umutsuz, şiddete maruz, televizyon izleyerek eğleniyor, feminist yaklaşımlarla ilgilenmiyor, ve “Dünya Kadınlar Günü sizin için birşey ifade ediyor mu?” sorusunu %64’ü “hayır” diye yanıtlıyor. Kadınlar eziliyor, feminist yaklaşımlarla ilgilenmiyor. Dünya Kadınlar Günü’nde, Sevgililer Günü ve Öğretmenler Günü arası bir duyguyla, yine erkeklerden, birşeyler bekliyor.
Bu araştırmaya katılmamış, modern dünyanın kariyer sahibi şiddet görmeyen kadınlarından bir kısmı da, kendilerine özel bir gün olmasını aşağılayıcı buluyor. “Neden benim bir günüm var, ben hatırlanması gereken bir cins miyim?” deyip Kadınlar Günü’ne özel yüzde 50 indirimli cilt bakımına koşuyorlar. Koşacaklar tabii, cilt bakımı biz kadınlar için önemli ve çok pahalı birşey, bunda bir acayiplik yok.
Demem o ki, kadınlar şaşkın. Kadınlar Günü’nde ne yapacağımızı bilmiyoruz. Tanıdığım bir grup kadın, iş yerinde bir toplantı odasına tıkışıp çılgın bir parti yaptı. Başka birileri kız kıza yemeğe çıktı. Ben yabancı müzik kanallarında En İyi Kadın Vokaller programlarını seyrettim. Kutladık. Hiçbirimiz genel olarak erkeklerden %25 daha az maaş aldığımızın, kriz zamanları ilk bizim işten çıkarıldığımızın, sürekli ve dolaylı olarak o çok şiddetsiz plazalardaki iş yerlerimizde cinsel istismara uğradığımızın farkında değiliz. Mesleki körlükten işinle ilgili sürekli tekrarlanan bazı hataları görmezsin. Biz cinsi körlükten, sokakta kafayı eğerek yürümeyi, ‘üç çocuk yap’ diye öğütlenmeyi normal kabul ediyoruz.
Atatürk, “Dünya yüzünde gördüğünüz herşey kadının eseridir,” demiş. Ah Paşam, bugün BM verilerine göre, dünyada işlerin yüzde 66’sını yapan kadınlar, gelirin yüzde 10’una, mal varlığının ise sadece yüzde 1’ine sahip. Bu senin söylediğine bırak erkeklerin ikna olmasını, kadınlar kendileri bile inanmıyor besbelli. Ben ne bunun için savaşan bir kadın tanıyorum, ne de savaşanlara destek veren.
Yüz yıl önce dünyanın en dokunaklı sloganı “Ekmek istiyoruz, gül de!” ile yola çıkmış kadınlar, bugün “tacize ve tecavüze karşı geceleri de sokakları da istiyoruz” nidaları atıyor, buna mecbur kalıyor, hala. Aynı kadınlar bir yandan, Türk kadınına 8 Mart sürprizi yapıp bir Türk TV programına konuk olacak Hillary Clinton’a oval ofis skandalı sorulacak mı diye merak ediyor.
Neredeyse birbirimize “Sana kadın olamazsın demedim, adam olamazsın dedim,” diyeceğiz. Halimize bak. Çalışkan kadınlar, güzelim kadınlar, şaşkın kadınlar! Bari önümüzdeki sene etrafımıza bakınacağımıza, Kadınlar Günü’nü sahiplenelim. Birazcık sahiplenelim, alıştıra alıştıra sahiplenelim, içten içe sahiplenelim. Şu 1912’de Lawrence Grevi’ne damgasını vuran James Oppenheim şiirini okusak, iki dirhem kuvvet hissetsek bile birşeydir.
Yürüyoruz yürüyoruz, erkekler için de yürüyoruz
Çünkü hâlâ bizim oğullarımızdır onlar
Ve biz hâlâ analık ederiz onlara
En zorlu iş, en ağır emek
Ve çalışmak doğuştan mezara dek
Ve böyle sürüp gitsin istemiyoruz
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül istiyoruz!