29 Kasım 2020

"Hepimiz birer engelli adayıyız"

Gelin sadece 3 Aralık'ta değil, senenin tüm günlerinde birlikte olalım. Sorunlarımızı bizlerden dinleyiniz ve sonrasında çözümlerine destek olunuz

3 Aralık Dünya Engelliler Günü yaklaşıyor. Çözüm anlamında, bizlerin yaşamına pratik katkısı olmaması anlamında bir dolu sözleri yine duyacağız. O sözlerden birisini başlığa aldım; "Hepimiz birer engelli adayıyız". Bu söz pek çok kişinin hitabetinde şöyle devam ediyor; "Sevgi bütün engelleri aşar".

İşin gerçeği, sevgi engelleri aşmıyor, aşamıyor. Karşılıklı ve içten olursa bizlere yaşam enerjisi olabilir. Fakat fiziksel ve kültürel bariyerlerle yaşamları kısıtlanıp zorlaştırılan engelliler için sevgi, bir sihirli değnek değil. Dahası "Hepimiz birer engelli adayıyız" yaklaşımıyla aynı duygusal daire içerisinde yer aldığında ayrımcılık olarak karşımıza çıkıyor. Bu iki söz ve benzerleri üzerinden oluşan ayrımcılığın kaynağındaki önemli belirliyicilerden birisi de acıma duyguları. Sağlamcı toplumun tanımlamasıyla normal gözüken kişiler örtük acıma duyguları içinde bizlere yaklaşıp kendilerini iyi ve mutlu hissediyorlar.

"Hepimiz birer engelli adayıyız" söylemine sahip kişilere sormak istiyorum; bizleri gördüğünüzde niye bu söz aklınıza geliyor? Bu sözlerinizin içsel tercümesi, "iyi ki ben böyle değilim" olmasın? Bunu samimiyetle lütfen kendinize sorunuz.

Belleğimde canlanan bir yaşanmışlığımla bu konuyu örneklemek istiyorum. Bursa'da metrodayım. İneceğim istasyonu anonstan duymamın ardından ayağa kalkıyorum. Fakat o günlerde dalgınım. Dalgınlığımdan kaynaklı kapıyı bulamıyorum. Hani tersim döndü derler ya. Benim yaşadığım da öyle. Çaresizliğimi görenler yardım ediyor. Yönümü kapıya çeviriyorlar. Ve o an arkadan gelen bir erkek sesi; "Bunun yanında birisi olmalı, Allah düşmanıma vermesin, böyle yalnız dışarıya çıkmasın". Bu sözler ayrımcılık kültürünün doğal ifadeleri. Fakat bizler için çok sorunlu. O sözler perspektifinden bakıldığında, bizler bağımsız ve kendine yeten bireyler olmayı aklımızdan hiç geçirmeyelim. Hep birilerine muhtaç olalım ve sizler de engelimize bakıp "Allahım Sana çok şükür" diyerek kendinizi mutlu ediniz. İnanın abartmıyorum. Bilhassa minibüs dolmuşların hizmet verdiği yıllarda yanlarına oturduğum kişilerin zaman zaman şükredişlerini duyardım. 

Ben de içimden "Körlüğüme bakıp bana acıyorlar ama neler yaptığımı ve yaşamdaki yerimi bilmiyorlar ki" derdim.

Total bir kör olarak benim beklentim; her an engelli olabileceğiniz duygusallığı üzerinden değil de toplumsal farkındalıkla bizlere yaklaşmanız. Bizleri seviniz. Ancak sevginiz engellerimizi perdelemesin.

Dilerseniz tekerlekli sandalyelere oturma, ele beyaz baston alıp gözleri kapama parodilerini de artık bırakınız. Zira empati öyle olmuyor. Böyle yaparak mini oyunlar, parodiler sergilemiş oluyorsunuz.

Gelin sadece 3 Aralık'ta değil, senenin tüm günlerinde birlikte olalım. Sorunlarımızı bizlerden dinleyiniz ve sonrasında çözümlerine destek olunuz.

Sorunların dinlenilmesi denildiğinde özellikle yerel ve merkezi yönetimlerin eş anlatımla devleti temsil eden resmi yetkililerin bizlere kulak vermesi gerekiyor. Bu diyalog engelli dernekleri, federasyon ve konfederasyonları aracılığıyla pekala mümkün.

Farkındalığınız içten ve bol olsun. Esenlikler dilerim...

Yazarın Diğer Yazıları

Direnmek ve umut etmek

Mumla aydınlatılan o küçük mekânda bana acıyan vatandaşla şu an karşılaşsak acaba nasıl bir şaşkınlık yaşar ve bana neler söyler bilemiyorum. Fakat benim ona söyleyeceğim ilk sözler; "Umutsuzluk hastalıktır. Kördüm ama güzel günlerimin de olacağını umut ediyordum. Şiirler söyledim, zorluklara direndim, kendimi bırakmadım ve mutluluk sonradan geldi ve bugünlere ulaştım." olurdu düşüncesindeyim

Hakkı Baba'nın anısına saygıyla

Ben vefa duygusunu çok önemserim. Bu manada Hakkı Baba'yı, baba mizacıyla Atina Maraton sürecinde verdiği desteği unutmadım

Ölümcül maraton Kasumigaura

Alabildiğince zorlu, fizik kapasitemi hayli aşan o süreçleri nasıl göğüsleyebildim? Mantıksız inadımın kaynağında ne vardı?