Geçen hafta yapılan bazı açıklamalar ve iki vergi düzenlemesi, bir süredir dillendirmekte olduğumuz 'devlet mali krizi'nin giderek belirginleştiğini gösteriyor. Dahası bu açıklamalar bu krizin bedelinin hangi toplumsal sınıflar tarafından ödeneceğinin ipuçlarını da veriyor.
İki açıklama, bir vergi indirimi, bir de vergi artışı
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, okulların yüz yüze eğitime açılıp açılmayacağı konusunun belirsizliğini sürdürdüğü bir anda: "Eğitimde asıl yük öğretmen maaşı ile ilgilidir. Öğretmen maaşlarından dolayı yatırıma fırsat kalmıyor" açıklamasını yaptı.(1) Korona salgınının en çok etkilediği sektörlerden birinin emekçileri olan öğretmenlerle ilgili böyle bir açıklama genel olarak şaşkınlık yaratsa da akıllara, bir zamanların Maarif Nazırı Emrullah Efendi'nin sarf ettiği şu sözleri getirdi: "Şu mektepler olmasa maarifi ne güzel idare ederdim".(2)
Ancak bu açıklama öylesine yapılmış bir açıklama gibi durmuyor. Bununla daha ziyade, devlet bütçesindeki açığın iyice büyüdüğü bir dönemde, eğitimle ilgili diğer sabit sabit maliyetlerin de azaltılmasına paralel olarak, emek gücü maliyetlerini de azaltabilmek için öğretmen maaşlarının baskılandığı, öğretmen sayılarının düşürüldüğü bir model olan uzaktan eğitimi yaygınlaştırılmak ve kalıcı bir hale getirilmek amaçlanıyor gibi.
Bu açıklamanın hali hazırda uzaktan eğitime geçmiş bulunan (KDV indirimini de elde etmiş olan) özel okul işletmecilerini mutlu edeceği de çok açık.
İkinci gelişme, üniversiteler dâhil özel okullarda KDV oranının 1 Eylül 2020- 30 Haziran 2021 tarihleri arasında geçerli olmak üzere, yüzde 8'den yüzde 1'e indirilmesi, buna karşılık otomotiv sektöründe ÖTV oranlarının yüzde 60'a varan oranda artırılmasıydı.
Üçüncüsü ise Maliye ve Hazine Bakanı Albayrak'ın vergilerle ilgili açıklamasıydı. Bakan'a göre ülkenin 2002 yılında vergi gelirlerinin sadece yüzde 14'ü toplumun refahı için harcanırken, bugün bu vergilerin yüzde 85'i bu amaç için harcanıyor.
Her şey birbiriyle ilişkili
Bu üç olayın, birbirinden bağımsız olarak gelişen olaylar olduğu düşünülebilir mi?
Diyalektik gereği, olup biten her şeyin şu ya da bu biçimde birbiri ile ilişkili olduğu gerçeği Hegel'den bu yana biliniyor. Bu bağlamda, sadece gerçekleri gizlemek isteyenler bunları birbirinden kopartarak sunarlar, böylece aralarındaki bağlantıları görmemizi istemezler.
Örneğin (son yazılarımızda da ileri sürdüğümüz gibi), devlet maliyesindeki kötüleşmenin Merkez Bankası rezervlerinin erimesiyle, bunun da ülkedeki ekonomik ve siyasal krizle doğrudan ilişkisi var. Ya da çok hızlı artış gösteren askeri harcamalar ve otoriterleşmeye dönük devlet harcamaları ile hem devlet mali krizi, hem de bankacılık krizi arasında güçlü bir ilişki var. Kaldı ki böyle ilişkilerin geçerliliği bilimsel çalışmalarla da ortaya konulmuş durumda.(3)
Bir yapbozun parçaları gibi bu gelişmeler ya da açıklamalar birbirini tamamlıyor. Nitekim devlet bütçesinden en büyük ikinci payın ayrıldığı eğitim sektörü yıllardır yaşamakta olduğu nitelik kaybı biçimindeki krizine ilave olarak, bir de mali kaynak krizi yaşıyor.
Eğitime ayrılan ödenek çok yetersiz
Muhtemelen ülkeyi yönetenler devasa bir biçimde artan bütçe açıkları yüzünden eğitime eskisi kadar da reel kaynak ayıramayacaklarının farkındalar. Bu arada Korona Salgını yüzünden güç duruma düşen özel okulları desteklemek amacıyla KDV oranı yüzde 8'den yüzde 1'e düşürüldüğü için bütçe açığı daha da artıracak.
Özel okulları vergi indirimi ile destekleyenler buradan doğacak vergi kaybını, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinin yüzde 80'inden fazlasını oluşturan öğretmen ve personel harcamalarına dönük ödenekleri kısarak, baskılayarak telafi etmeyi; 2021 yılı bütçe sürecinin başlayacağı bugünlerde bu girişimi haklı gösterebilmek, bu yönde bir kamuoyu oluşturabilmek için de, öncelikle öğretmen maaşlarının yüksek olduğu algısını yaratmak istiyor olabilirler.
Milli Eğitim Bakanının tweetindeki açıklamanın şu kısmı doğru. Merkezi Yönetim Bütçesi'nden (Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'ndan sonra), en yüksek kaynak (ödenek) Milli Eğitim Bakanlığı'na ayrılıyor. Nitekim 2020 yılı için Bakanlığa 125,4 milyar lira ayrıldı. Bu toplam Merkezi Yönetim Bütçesinin yüzde 11,4'üne denk düşüyor. Ancak (yukarıda da belirtildiği gibi) bu ödeneğin yaklaşık yüzde 80'inden fazlası, öğretmenler de dâhil olmak üzere, Bakanlık personelinin maaşları ve sosyal güvenlik katkı paylarının ödenmesi için harcanıyor. Dolayısıyla da yeni okulların yapılması, iyileştirilmesi ya da ileri teknoloji ile donatılması gibi işler için geriye çok az bir kaynak kalıyor.
Ancak ne Bakanın söyledikleri, ne de MEB bütçesine ilişkin veriler tek başına öğretmen maaşlarının yüksek olduğunu göstermeye yetmez. Aksine bütçeden eğitime ayrılan ödeneklerin yetersizliğini gösterir.
Öğretmen maaşları düşük, yoksulluk sınırının altında
Kaldı ki asgari ücretin dahi altında ücretlerle çalışan sözleşmeli öğretmenler, ders ücreti karşılığında derslere giren öğretmenler ve bazı özel okullardaki öğretmenlerin aldıkları çok düşük ücretler dikkate alındığında, gerçekte ortalama öğretmen maaşlarının yüksekliğinden söz edebilmek mümkün değil. Ayrıca en yüksek öğretmen maaşının dahi 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının altında kaldığı bilinen bir gerçek.
Bu durumu daha iyi anlayabilmek için öğretmen maaşlarını hem diğer ülkelerdekilerle, hem de Türkiye'deki diğer bazı devlet çalışanlarının ücretleriyle kıyaslamak gerekiyor.
Bir OECD çalışmasına göre; 2018 yılında, Türkiye öğretmen maaşında satın alma gücü bazında hesaplanan verilere göre, 15 yıllık tecrübeye sahip bir ilkokul öğretmeninin yıllık brüt maaşı 28,545 dolar civarında (OECD ortalaması 45,947 dolar). Yani öğretmen maaşlarında Türkiye OECD bünyesindeki 35 ülke arasında en altlarda (30. sırada) yer alabiliyor.(4)
Aynı çalışmada (2017 yılı için) öğrenci başına yıllık öğretmen ücreti maliyeti açısından Türkiye 2,000 dolar ile 32 ülke arasında 29.sırada yer alıyor. OECD genelinde bu maliyet ortalama 3,400 dolara yakın. Bazı ülkelerde ise bu maliyet 7,000 doları buluyor.(5)
Kısaca, içinde yer aldığımız OECD ülkeleri grubunda öğrenci başına öğretmen maliyetlerinin ve öğretmen maaşlarının en düşük olduğu ilk 4-5 ülke arasındayız.
Öğretmen; bekçiden, polisten, uzman çavuştan, imamdan daha az maaş alıyor
Ülke içinden bir kıyaslama yaptığımızda öğretmen maaşlarının yüksek değil, düşük olduğu görülecektir. Öyle ki işe yeni başlamış bir ilkokul mezunu bekçinin maaşı 4, 302 lira; üniversite mezunu bekâr bir bekçinin maaşı 4, 404 lira ile 4,657 lira arasında (6); ortalama bir polis memurunun maaşı 5,730 lira (7); ortalama bir uzman çavuşun maaşı 5,800 lira (8) ve bu yıl 11,5 milyar liralık ödeneğiyle birçok bakanlıktan daha fazla ödeneğe sahip bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki 4 yıllık dini yükseköğrenim müezzin, imam-hatip, Kuran kursu öğreticisinin maaşı 4,432 lira.(9) Buna karşılık işe yeni başlayan bir öğretmenin maaşı 4,013 lira.(10)
Şimdi şu soruyu sormak gerekmez mi: Üniversiteyi bitirebilmek, ayrıca pedagoji eğitimini başarıyla tamamlayabilmek için katlandıkları fedakârlık bir yana, topluma verdikleri katkı açısından, öğretmenlerin sundukları eğitim-öğretim hizmeti yukarıda saydığımız mesleklerden daha mı değersizdir? Ya da demokratik ülkelerde pek de görülmeyen, daha ziyade otoriter, totaliter rejimlere özgü bir durum olan kolluk-güvenlik görevlilerinin ya da diyanet görevlilerinin verdikleri hizmet öğretmenlerinkinden daha mı değerlidir?
Vergiler gerçekten toplumun refahı için mi harcanıyor?
Bakan Albayrak aynı günlerde attığı tweette; 2002 yılında toplanan her 100 liralık verginin sadece 14,3 lirasının vatandaşlarımıza hizmet için harcanırken, bugün artık toplanan her 100 liralık verginin 85,2 lirasının sağlık, eğitim ve altyapı başta olmak üzere toplumun refahı için kullanıldığını ileri sürdü.(11)
Eğer Bakan bu açıklamayı son 18 yıllık AKP iktidarları döneminde faiz ödemelerindeki düşüş ile ilişkilendirilip yapsaydı bu aşağı yukarı doğru olabilirdi. Zira 2002 yılında toplanan vergilerin yüzde 75'i faiz ödemelerinde kullanılıyordu. Bu oran bugün (Ocak-Temmuz itibariyle) yüzde 19,3. (12) Yani süreç içinde yüzde 10'a kadar düşen bu oran, son birkaç yıldır tekrar artmaya başladı.
Belki de kastettiği budur ama bu açık değil. Diğer taraftan bunu kast etse de, vergilerin günümüzde yüzde 85'inin toplumun refahı için kullanıldığını iddiası, 2020 Merkezi Yönetim Bütçesi ödeneklerinin aşağıdaki dağılımı ile çelişiyor.
Şöyle ki; toplam 1,1 trilyon liralık ödeneğin sırasıyla: Yüzde 42,7'si Hazine ve Maliye Bakanlığı'na, yüzde 13,2'si iç ve dış güvenlik-kolluk ve yargı hizmetleri için ilgili bakanlıklara ve kurumlara, yüzde 11,5'i Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na, yüzde 11,4'ü Milli Eğitim Bakanlığı'na, yüzde 5,3'ü Sağlık Bakanlığı'na, yüzde 3,3'ü üniversitelere, yüzde 1'i Diyanet İşleri Başkanlığı'na (DİB), binde 5'i Kültür ve Turizm Bakanlığı'na ve binde 3'ü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na ayrılmış durumda.(13)
Bu kurumların hizmetlerinden hangi toplumsal sınıf ve kesimlerin ne ölçüde yararlanabildikleri gibi niteliksel bir sorgulama bir yana, niceliksel olarak da ödeneklerin dağılımına bakıldığında bu ödeneklerin yüzde 85'inin bir bütün olarak toplumun refahı için kullanıldığını kabul edebilmek mümkün değil.
Örneğin alt yapı ve enerji hizmetleri için ayrılan ödenekler toplumun refahını mı, yoksa bir avuç yandaş büyük holding sahibinin servetini mi artırıyor? Ya da DİB'e ayrılan 11,5 milyar liralık ödenekten belirli cemaatler ve inanç gruplarının dışında toplumun mütedeyyinleri ya da farklı inanç grupları ve mezhepleri yararlanabiliyor mu?
ÖTV artışı bardağı taşıran son damla
Üçüncü gelişme Korona Salgını nedeniyle temin edilmesi iyice zorlaşan otomobillerden alınan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) oranlarının yükseltilmesiydi.
Otomobile olan taleple ilgili olarak, ülkedeki gelir ve servet bölüşümü uçurumunun geldiği boyutları ve banka kredilerindeki patlamayı yansıtır bir biçimde son haftalarda sıfır otomobilde ayları bulan kuyruklar var.
Siyasal iktidar da bunu fırsata çevirerek ithal otomobillerden aldığı ÖTV oranlarında (1,600 cc motor hacmine kadar olan araçların 70,000 lira matrah tutarı olanlarda yüzde 50'den yüzde 45'e (5 puan indirim ) ve 1,600 cc motor hacmine sahip olan ama matrahı 120,000 lira olan araçlar için yüzde 60'dan yüzde 50'ye olmak üzere (10 puan indirim dışında) ciddi artışlar yaptı.
Öyle ki 1,600 cc motor hacmine kadar olan araçlarda matrah tutarı 130,000 lira olan araçlarda ÖTV tutarı yüzde 60'tan yüzde 80'e çıkartılırdı (20 puan). 1,600-2,000 cc aralığında motor hacmi olan araçlarda ise; 170,000 liraya kadar matrahı olanlarda ÖTV yüzde 100'den yüzde 130'a (30 puan); matrahı 170,000 ama ÖTV oranı yüzde 110 olan araçlarda ise oran yüzde 150'ye (40 puan) yükseltildi. En büyük vergi artışı ise 2,000 litre motor hacmi olan ve bunu geçen araçlarda oldu ve ÖTV oranı yüzde 160'tan yüzde 220'ye (60 puan) çıkartıldı.(14)
Kuşkusuz tüm bu artışlar tüketiciye fiyat artışı olarak yansıtıldığı gibi, bu artışlarla birlikte otomobilden alınan toplam ÖTV ve KDV olarak vergi yükü yüzde 277'lik bir oranla dünyada en pahalı otomobil kullanan ülkelerinin ilk sırasına yerleştik. Öyle ki bu araçlardan bir tane alan bir tane de devlete almış gibi oluyor.
Kriz derinleştikçe vergiler ve borçlanma artırılıyor, yurttaşın sırtındaki yük ağırlaşıyor
Sonuç olarak, giderek derinleşen 'devlet mali krizi' siyasal iktidarı yeni arayışlara zorluyor. Bir yanda bütçe gelirleri azalırken, diğer yanda başta güvenlik harcamaları ve sermaye destekleri olmak üzere devlet harcamalarının artması ve bu arada devlet bankalarının döviz açığının ve özel sektörün kur riskinin Hazine'ye yüklenilmesi yüzünden devlet her gün giderek daha fazla borçlanıyor. Bunu da dünyanın en pahalı faizini ödeyerek yapıyor.
Üstelik Hazine son iki yıldır içerde sadece TL cinsinden değil, hem altın, hem de döviz cinsinden borçlanıyor. Öyle ki sadece son 1 ayda yurt içinden 8,4 milyar dolarlık bir iç borçlanma gerçekleştirdi.(15)
Bunun yanı sıra son ÖTV artışlarında olduğu gibi görülmemiş oranda vergi artışlarına başvuruluyor. Buna rağmen, "vergilerin yüzde 85'inin toplumun refahı için kullanıldığı" açıklaması yapılarak bu operasyon haklı gösterilmeye çalışılıyor. Aynı zamanda da öğretmenlerin eğitimde yük olduğu algısı yaratılarak eğitim bütçesi gibi sosyal bütçelere aktarılan kaynaklar kısıtlanmak isteniyor.
Ancak bu yolun sürdürülebilir bir yol olmadığı da, bu krizin faturasının yine emekçiler başta olmak üzere tüm halka kesilmekte olduğu da artık gözden kaçmıyor.
Dipnotlar:
- Ziya Selçuk: “Eğitimde asıl yük öğretmen maaşı” (30 Ağustos 2020).
- Ali Compaoré, Montfort Mlachila, Rasmané Ouedraogo, Sandrine Sourouema, "The Impact of Conflict and Political Instability on Banking Crises in Developing Countries", IMF (28 February 2020).
- OECD, Education at a Glance 2019: OECD Indicators, OECD Publishing, Paris, https://doi.org, s. 410 (30 Ağustos 2020).
- , s. 342.
- https://www.milliyet.com.tr/gundem/bekci-maasi-ne-kadar-bekci-alimi-is-ilanlari-yayimlandi-mi (15 Temmuz 2020).
- https://www.kariyer.net/pozisyonlar/polis+memuru/maas (30 Ağustos 2020).
- https://www.kariyer.net/pozisyonlar/uzman+cavus/maas (30 Ağustos 2020).
- http://www.kamuajans.com/maaslar/2020-temmuz-diyanet-personeli-imam-muezzin-kuran-kursu-ogreticisi-kayyim-ve-vaiz-temmuz-ayi-maasi-ne-kadar (30 Ağustos 2020).
- https://www.sozcu.com.tr/2020/ekonomi/2020-ogretmen-maaslari-ve-ek-ucretleri-zamli-ogretmen-maaslari-ne-kadar-oldu (30 Ocak 2020).
- https://www.birgun.net/haber/albayrak-toplanan-her-100-lira-verginin-85-2-lirasi-toplumun-refahi-icin-kullaniliyor (27 Ağustos 2020).
- C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, Aylık Bütçe Gerçekleşme Raporu, Temmuz 2020, s. 7.
- C. Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2020 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve Bağlı Cetveller.
- "ÖTV ve KDV Oranlarında Değişiklik Yapıldı", https://www.verginet.net/dtt/11/Vergi-Sirkuleri-2020-129 (30 Ağustos 2020).
- https://www.birgun.net/haber/siz-olsaniz-yapar-miydiniz-hazine-doviz-cinsinden-borclaniyor (26 Ağustos 2020).