Fenerbahçe’nin Dereağzı’ndaki antreman tesislerinin tam karşısındaki evde büyüdüm. Henüz etrafında insan boyunu aşan duvarlar yoktu, toprak bir sahası vardı. Kardeşimle ben hafta sonları amatör maçların da yapıldığı o sahada maçları, antremanları seyrettik. Evin oturma odasından bile sahanın içi gözükürdü. Fenerbahçe’nin efsane hocaları Brezilyalı Valdir Pereria Didi de, Alman Friedel Rausch da o küçücük yaşlarımızda bile görüp de unutamadığım isimlerden. Cemil Turan’dan Selçuk Yula’ya pek çok iyi futbolcu da hafızamda. İlk seyrettiğim maç da Fenerbahçe Stadı'nda oldu. O zamanlar maçın son 15 dakikası kapılar açılır, bedava girilebilir, izlenirdi. O büyülü atmosferle ilk tanıştığım günden beri futbol izlemeyi sürdürüyorum. Son 10 yıldır muhtemelen pek çok taraftar gibi seyir zevkimi kaybettim. Sebepleri belli yazının ilerleyen satırlarında detayını da gireceğim.
Mahallemin takımı Fenerbahçe idi ama benim kalbim dedemin okulunun Mektebi Sultani’nin yanındaydı. Galatasaray’ı çok sevdim ama çocukluğumun takımını da hep dikkatle izledim. Seyir zevkini önemsedim, haksızlıklar ister benim takımıma ister başka takıma yapılsın, itiraz ettim, hala maçları kaçırmasam da seyir zevkimi hatta derbi heyecanımı giderek kaybettim.
Bugün Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç’un hafta sonu yaptığı basın toplantısı ve divan kurulu üyelerine yaptığı konuşmalarla ilgili dikkatimi çeken birkaç noktanın altını çizmek istiyorum. Koç’un konuşmaları Fenerbahçe Spor Kulübü’nün internet sitesinden alındı. Önce Trabzonspor’un şampiyonluğunu ilan ettiği maçta yaşananlarla ilgili söyledikleri:
‘Tarafsız Cumhurbaşkanı, taraflı bakan, milletvekili, belediye başkanları’
Ne yazık ki maçta ve kutlamalarda verilen görüntüler sanki devletimizin de bu kutlamaların bir parçası, bir tarafı gibi algılanmasına sebebiyet verdi. Ne yazık ki diyorum çünkü başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere tarafsızlığa son derece önem veren, hassasiyetle yaklaşan devletimizin siyasetçileri, bürokratları vardır. Hatırlayacağınız gibi Yüksek Divan Kurulumuza şeref verdiği zaman Sayın Cumhurbaşkanımızı, o gün maçımız vardı, davet ettik. ‘Ben sadece Avrupa maçlarına giderim. İnşallah bir Avrupa maçına gelirim.’ dedi. O inceliği, hassasiyeti gösterdi. Ya siz! Bu duruma sebebiyet veren Sayın Bakanlarımıza da birkaç sözüm olacak: Herkesin olduğu gibi siyasetçilerimizin de bir takıma gönül vermeleri gayet normaldir. Çünkü takımlara gönül verirken hangi meslekte olacağımızı zaten bilmiyoruz, çocuğuz. Ancak özellikle son yıllarda Trabzonspor’u tutan bakanlarımız, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız ve devlet görevlilerinin bunu açıkça sergilemeleri, şampiyonluk dilemeleri, bu camianın kendini ayrıcalıklı hissetmesine sebep oluyor. Daha da önemlisi Türk futbolunu yönetenler üzerinde etki ve baskı yaratarak, futbolun tüm dinamiklerini alt üst ediyorsunuz.
Ne diyor Ali Koç ‘tarafsız cumhurbaşkanı’, taraflı bakanlar, belediye başkanları. Ve başka bir yerde de ekliyor: Biz TFF’nin köhnemiş, yozlaşmış yapısına karşıyız çünkü orada bir operasyon dönmektedir. Herkesin bilip de kimsenin dile getiremediği esas tehlike ise son yıllarda Türkiye Futbol Federasyonu’nun ve dolayısıyla Türk futbolunun Trabzon’un hakimiyetine geçirilme yani bir nevi Trabzonlulaştırma çalışma ve çabalarıyla karşı karşıya olduğumuzdur.
TFF’nin T’si Türkiye’dir diyor Koç. Ne kadar haklı ama ne kadar ‘naif’ bir çıkış.
TFF’nin Türkiye’nin pek çok kurumu gibi tek bir kişinin yönetim ve etkisinde olduğunu bilmiyor mu yani? Bir süre önce görevinden ayrılan Nihat Özdemir hangi siyasetçinin en yakını? Şu anda TFF yönetimindeki isimler İsmail Erdem’den Ali Düşmez’e hangi partinin yönetiminde çalıştı, belediye başkanlığını yaptı. Yine yönetimden Selim Soydan’dan Mustafa Çağlar’a kiminle ‘hukuku çok iyi’…Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu üyeleri arasında da AKP’den belediye başkan adayı olmuş ya da yakın çalışmış isimler yok mu?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı tarafsız diye bir kenara ayırıp, onun izni olmadan TFF içinde bir iş yapılamayacağını bilip, ondan ‘çekinip’, gerçekle yüzleşmeyip ‘ortaya’ konuşmak…
Erdoğan’dan çekinip İmamoğlu’na patlamak…
Ali Koç Türkiye’de her geçen gün, kalitesini, heyecanını, prestijini, UEFA’da sırasını kaybeden futbolun ana sorumlularını da göz ardı ediyor. Ama ‘bordo mavi kravatlı İmamoğlu’na’ patlıyor:
Şu kravat olayına da bir değinmek istiyorum. Dün değinip değinmemeyi düşündüm. Şimdi bu ilden gelen insanların bazılarının genelleme yapmayalım, enteresan karakteristik özellikleri var. Hangi partiyi tutuyorsa tutsunlar, hangi ideolojiden geliyorsa gelsinler, enteresan özellikleri var. Milli Takım, Fenerbahçemizin stadına gelir maç yapmaya hocası gelir bordo-mavi kravatla, şehrin belediye başkanı Yüksek Divan Kurulu Başkanımızı ziyaret gelir, bordo-mavi kravatla… Kime ne anlatıyorsunuz?!. Bir de utanmadan, ben o kitabın içinde yazanları bilmiyordum ki eminim Sayın Başkan da (Uğur Dündar) bilmiyordu, bize ağır hakaretler ifade eden bir kitabı da hediye olarak getirme hassasiyetsizliğini yapar. İnşallah şu günler gelmez; Fenerbahçelilerin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İmamoğlu’na, hangi şehrin belediye başkanı olduğunu hatırlatma günleri gelmez!..
Genelleme yapmıyorum diyerek bir ilin insanlarına ‘enteresan’ özellikleri var demek, diyebilmek. Koç, başkanı olduğu Fenerbahçe’nin haklarını korumak için sert konuşabilir, polemik yapabilir. Ama buradaki ana hedefi Trabzonspor kurumsal kimliği ve/veya Trabzonspor yönetimi olur. Ancak ilin insanlarını ya da onun deyimiyle ‘bazılarını’ enteresan diye nitelemek yakışık almaz.
Bordo-mavi kravata gelince…Milli Takım’ın bir dönem hocalığını yapan Şenol Güneş’ten bahsediyor. O Şenol Güneş 2002 yılında, sarı-lacivert, siyah-beyaz, sarı-kırmızı, bordo-mavi renklerden kırmızı beyaz bir takım çıkartmış, milli takımı o yıl dünya üçüncüsü yapmış bir hocadır.
Gelelim Ekrem İmamoğlu kısmına. Bordo-mavi kravatla Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulu Başkanı Uğur Dündar ile birlikte verdiği fotoğrafa. Dündar’da sarı-lacivert, İmamoğlu’nda bordo-mavi kravat var. Ne var bunda? İkisi de bu ülkenin takımı değil mi? Bu kadar kutuplaştırmak doğru mu?
Bu arada İmamoğlu’nun hediye ettiği kitapta Fenerbahçelileri rencide edecek bölümler olduğunu söyledi. Öyleyse İmamoğlu son dönemde yaptığı yanlış iletişim serisinin bir devamını yapmış demektir.
Ve en kritik cümlesi: Fenerbahçelilerin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na hangi şehrin belediye başkanı olduğunu hatırlatma günleri gelmez.
Fenerbahçe bir spor kulübü. Ali Koç’un aynı konuşmada altını çizdiği gibi ‘siyaset üstü’ bir spor kulübü. ‘oy vermeme’ iması taşıyan bir cümle son derece risklidir. Konu İmamoğlu, CHP ya da başka bir parti konusu değildir. Konu spor ile siyasetin aynı cümlede geçebiliyor oluşudur.
Ali Koç Trabzonspor bayrağının İstanbul’da asılmaması gerektiğini de söylüyor:
"Bana sorarsanız İstanbul dışındaki hiçbir takımın bayrağı İstanbul’da asılmamalı. Ben bunu ilk seçildiğimde de söylemiştim, başkanlara. Bizim bayrağımızı, İstanbul’da şampiyon olan takımın bayrağını Eskişehir’de çekiyor muyuz? Trabzon’da, Bursa’da çekiliyor mu? Bu da kendi başına her şeyi deşifre eden bir olaydır. Bunlar o kadar korkak ve akılsız ki bunu bile hesaplayamıyorlar. Zaten her adımları, her kararları şaibe, olay..."
Fenerbahçe’nin Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış taraftarı var. Diğer takımların da…Tüm takımlar Türkiye’nin takımları değil mi? Renkleri, bayrakları bu kadar sorun olarak görmek doğru mu?
Ve Trabzonspor yönetimi. Ali Koç şampiyonluğunu ilan ettiği maçta ‘Trabzonspor’un açtığı pankart ve o pankartın karşısında tepkisiz oturan devlet yetkilileri yanlış yaptı’ derken haksız mı sonuna kadar haklı. Ne vardı o pankartta? Trabzonspor teknik direktörünün sırtındaki silahın ucunda Fenerbahçe’nim simgesi kanarya. Ne hatırlattı insanlara bu pankart 4 Nisan 2015’te Çaykur Rize ile oynanan maç sonrası Trabzon havaalanına giden takım otobüsüne silahlı saldırı. Ali Koç aynen şunları söyledi:
"Silah namlusu ucunda Fenerbahçe’yi temsil eden bir görselle tribünlerden tüm Türkiye’ye mesaj verdiniz. 7 yıl önce içinde 39 kişiyi taşıyan Fenerbahçe takım otobüsüne hem de Trabzon il sınırında yapılan, herkesi öldürmeyi amaçlayan ve belki de ülkemizi karıştırmayı hedefleyen –bize göre burada da FETÖ’nün parmağı var ama neyse- hâlâ faili meçhul olan bir suikast eylemine açtığınız pankartla sahip çıktınız. Bakın Türkiye’de faili meçhul olaylar var ama bu seviyede, bu önemde hiçbir faili meçhul olay yoktur. Üstüne basarak söylüyorum."
Birkaç Ali Koç var:
‘3 Temmuz 2011’de Fenerbahçe’yi hedef alan FETÖ operasyonuna’ ya da ‘failleri-azmettiricileri hala tam olarak bilinmeyen Fenerbahçe takım otobüsüne saldırıya karşı’ sonuna kadar haklı olan, hakkı savunan eminim her taraftarının hatta diğer takım taraftarlarının da yanında olduğu Ali Koç. Ama TFF’nin ligi izlenemez hale getiren kararlarında iktidarın hiç dahli yokmuş gibi davranan, kravata, renklere, bayrağa takılan Ali Koç. Ve en tatsız olanı bir partinin mensubunu, hangi parti olursa olsun oy ile uyaran Ali Koç. Uzun uzun düşünülmesi gereken bir durum.
Ali Koç başkan seçildiğinde herkes sadece Fenerbahçe’de değil tüm futbol camiasında olumlu bir dönüşüm olacağını düşünüyordu. Gelinen noktada renklerin kutuplaşması, taraftarın oy kullanma ihtimali bile gündeme geldi. Konu sadece Fenerbahçe başkanı ile sınırlı değil elbet. Ama Fenerbahçe Türkiye’nin en önemli takımlarından.