18 Nisan 2019

İmamoğlu; Obama gibi sosyal medyada büyüdü, herkese ‘yapabiliriz’ dedirtti

Önümüzdeki günler AKP yönetim kadrolarının yenileneceği, MHP ittifakının gözden geçirileceği gelişmelere sahne olabilir

İstanbul Belediyesi’nin önü hınca hınç dolu. 17 günlük geceli gündüzlü ‘demokrasi nöbeti’nin ardından, 25 yıl sonra ülkenin en büyük şehrinin belediyesini kazanmış sosyal demokrat-CHP’li Ekrem İmamoğlu ilk konuşmasını yapıyor. Her kesime mesajı var:

“Biz bu güzel insanlara barışı, sevgiyi getiriyoruz. Hangi etnik kökenden olursa olsun, hangi ırk, mezhepten olursa olsun hiç bir fark gözetmeyeceğiz. Bu güzel şehre bu güzel insanlara barış, saygı getiriyoruz. Türkü, Kürdü, Lazı, her kesimi selamlıyorum. Bu şehrin Müslümanlarını, Sünnilerini, Alevilerini, Hristiyanlarını, herkesi selamlıyorum.”

Elimde uzaktan kumanda kendine ‘haber kanalı’ diyen yerlerde geziyorum. Çeyrek asır sonra gelen bu değişim ‘habercileri’ heyecanlandırmamış. Bütün seçim kampanyası boyunca ve seçim sonrası olduğu gibi hemen hepsinin televizyon ekranı, gazete sayfaları, internet siteleri İmamoğlu’na kapalı. Açık olduğu zamanlarda da daha önce pek çok siyasetçiye, akademisyene, aydına yapıldığı gibi en hafif deyimiyle ‘doğru olmayan haberlerle’ dolu.

Peki Ekrem İmamoğlu 16 milyonluk şehirde halkla nasıl iletişim kurdu, nasıl kendinden ve projelerinden haberdar etti? Öncelikle şunu kaydetmek lazım. Çalışkan bir isim. Hiç yerinde durmuyor. Çarşıda, pazarda, evlerde, parklarda hep insanların arasında. Üstelik kendisiyle aynı görüşü paylaşmayanlar dahil iyi bir dil tutturma konusunda da becerikli. Ancak bu kadar büyük bir şehirde herkese ulaşmak imkânsız. Medyada kapalı olduğuna göre… (Burada T24 başta olmak üzere gazeteduvar.com, Fox TV, Halk TV, Tele 1 gibi büyük bir özveriyle objektif haber yapmaya çalışanları bir kenara ayırmamak haksızlık olur.)

İmamoğlu ve ekibi bu karartmayı son derece başarılı bir biçimde sosyal medyayı kullanarak aştı. Gerek kampanya yürütme şekli gerek büyük bir baskıya direnerek 17 gündür verilmeyen mazbatayı sonunda hukuk ve demokrasi içinde almasıyla milyonlara ‘yapabiliriz’ (Yes We Can) dedirtmesi sebebiyle İmamoğlu’nu Obama ile benzetmek mümkün.

2008 ABD Başkanlık seçimlerinde Barack Obama sosyal medyayı kampanyasının odak noktasına oturtmuştu. (Gerçi Obama bunu ‘gençlere daha rahat ulaşmak için’ yapmıştı İmamoğlu sansürü delmek için yaptı.) Obama’nın kampanyasını Facebook’un kurucularından Chris Hughes yürütmüştü. Bir yandan mybarackobama.com diğer yandan barackobama.com siteleri kurulmuş, Facebook’tan Twitter’a diğer rakibe (John McCain) fark atan bir etkileşim kurulmuştu. Seçim sonrası araştırmalarına göre Obama o kampanya ile ilk kez oy verenlerin yüzde 74’üne 30 yaş altının yüzde 65’ine ulaşmıştı.  

Gelelim İmamoğlu’na. Önce ekremimamoglu.com sitesi açıldı. İnternet sitelerine erişimi ölçen sistemlere göre kısa sürede (4 ay) en çok takip edilen siteler arasına girdi. İmamoğlu Twitter’da 1 milyon 665 bin takipçiye ulaştı. (Rakibinin ‘Binali Yıldırım İletişim Ofisi’ adıyla açtığı sitenin 1 milyon 339 bin takipçisi var.) Bu oran Facebook’ta aynı sırayla 966 bine 221 bin (beğeni). En açık fark ise Instagram hesaplarında görülüyor. İmamoğlu 2 milyon 600 bin kişi, Yıldırım 248 bin kişi tarafından izleniyor. Bir diğer günlük çarpıcı rakam. Ekrem İmamoğlu’nun ‘bu milletin kucaklaşmaya ihtiyacı var’ diyerek Yıldırım’ı elini sıktığı video sadece Twitter’da 8 saatte 1 milyon 400 bin kez görüntülendi. Aslında bu karşılaştırmayı sadece sayısal verilerle yapmak İmamoğlu’na haksızlık olur. Arkasında tüm olanakları kullanan bir iktidar partisi ve ortağı MHP öbür yanda sıfırdan kendini anlatma ihtiyacı olan İmamoğlu. Ama altını çizmek de fayda var. İmamoğlu sosyal medyayı doğru kullanarak milyonlara ulaştı ve kendini-projelerini anlattı.

İmamoğlu’nun bir diğer başarısı (belki de en önemlisi) ise sandıklara-kendine emanet edilen oylara sahip çıkmasıydı. Halkı ilk geceden itibaren bilgilendirdi, hiçbir sandık boş bırakılmadı. Burada bir hakkın teslim edilmesi gerekiyor. CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu tüm örgütü seferber etti. CHP’li yönetici ve vekiller sandık başlarından ayrılmadı. Tabi üç büyük ilin kazanılması için ‘akıllı ittifaklar’ yapıp ‘ilçe yönetme tecrübesi olan’ ancak çok tanınmayan adayları (Mansur Yavaş hariç) cesaretle öne çıkaran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu en başa yazmak gerekir. İyi Parti ve Meral Akşener de bu süreçte sessiz ama derinden çaba sarf etti. HDP’nin özellikle İstanbul’un kazanılmasında takındığı tutum ve Selahattin Demirtaş’ın kendi seçmenine AKP karşıtı bloğa oy verme çağrısı bu başarıdaki en önemli etkenlerden.

Tekrar ederek yazıyı bitirmek istiyorum. İmamoğlu (arkasındaki-yanındaki ekiple beraber) Türkiye’de milyonlara aynen Obama gibi ‘Yapabiliriz’i (Yes We Can) gösterdi. İktidar mensupları yandaşlarının İstanbul’dan Dubai’ye milyon dolarlık saray düğünlerinde  poz verip halka ‘günde 3 simit yiyerek asgari ücret artırma dersi verirken’ muhalefet sokakta halkla barış içinde kol kola demokrasiyi yeniden inşa etmek için önemli bir adım attı. Önümüzdeki günler başta AKP yönetim kadrolarının (bakanlar da dahil) yenileneceği, MHP ittifakının gözden geçirileceği ve ülkeye yeniden hep birlikte ‘umut dolu ortak hikâye’ yazma çalışmasının başlayacağı gelişmelere sahne olabilir. Hep birlikte göreceğiz.        

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’nin ‘eski Osmanlı havzasındaki’ hamleleri, Erdoğan iktidarının cami sembolizmi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Emevi Camii’nde namaz hedefi’ni en yakınındaki isimlerden MİT Başkanı İbrahim Kalın yerine getirdi. Üstelik Esad rejimini deviren HTŞ’nin lideri Colani’nin kullandığı araçta da yan koltukta fotoğraf verecekti. Camide namaz görüntüsü bu kez sınır dışında dünyanın yakından izlediği bir noktada gerçekleşmiş, ibadetten çok siyasi bir mesaj içermişti

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

"
"