Gezi’yi…
Bir dava olarak anlatmak, hukukla adaletle açıklamak mümkün değil.
Teknik konuşmalar beyhude.
Göz göre göre…
Delilsiz, daha evvel beraat ile sonuçlanan dava tekrar açılarak…
İlk beraat ettiğinden müebbet alıp ilk tutuklandığından beraat ettirilerek…
Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet cezası vermek…
Soma’dan Aladağ’a Çorlu tren katliamına hayatını hak mücadelesine adayan avukat Can Atalay’a…
Çevre ve mimari için her daim elini taşın altına sokmuş Mücella Yapıcı’ya…
İsimlerini mağdur olanların ya da hak-demokrasi mücadelesi verenlerin, isimleriyle hep yan yana duyduğumuz Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Yiğit Ekmekçi’ye 18 yıl hapis verip tutuklamak…
Siyasi dava - siyasi karardan başka kelimelerle açıklanamaz.
Tayfun Kahraman’ı özellikle sona sakladım.
Evladı Vera ile vedalaşması pek çok kişi gibi benim de ciğerimi yaktı…
Fetullahçıların yargıda etkin olduğu dönemlerde açılan davalarda meslektaşlarım-arkadaşlarım iftiralarla hapse yollanırken evlatlarını hep yakından izledim. Çektikleri sıkıntılara, mutsuzluklara şahit oldum. Dayanışmaya çalıştım.
Gün geldi bu kez iftiraya uğrama sırası bana geldi. Bu kez ben evladımdan uzaktaydım, arkadaşlarım onun yanında.
Şimdi ne yazık ki sıra Vera’da.
Ya yıllardır babalarını bekleyen Dılda ve Delal Demirtaş..
Annelerini bekleyen Evin Jiyan Kışanak, Sabiha Temizkan…
Listeyi uzatabilirim.
Davada yaşanan hukuksuzluklar üzerine T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu’nun yazıları çok detaylı. Buradan ‘utanç veren dava safahatı’ okunabilir.
Ancak üç kişilik mahkeme heyetinden bahsetmek şart tabii. Heyet üyelerinden biri avukatlığı döneminden AKP milletvekili aday adayı. O dönem sarf ettiği ‘davanın bir numaralı mağduru Tayyip Erdoğan’ ile ilgili övgü dolu sözleri duruyor. Avukatlar bunu tespit edip ‘çekilmesini’ istiyor ama duyan yok. Anayasa’dan CMK’ya hakimin bu durumunun şüphe götürmez bir ihlal olduğunu anlatan maddeler var ama dinleyen kim. Cumhuriyet davasında ‘ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan savcının açtığı-açtırılan’ davadan Kobani davasında bir önceki mahkeme başkanının ‘Atadedeler’ adlı bir örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanmasına. Ya da atandıkları davalardan sonra başta Yargıtay üst göreve getirilmelerine. Hepsi tesadüf değil mi?
Taraflı olduğu apaçık bu hakim üç kişilik heyetin üyesi ya. Diğer üye mesela ‘sanıkların beraatini’ isteyerek karara şerh koydu. Bu hakim üye ‘en azından AKP’den aday olmasaydı’ acaba geçen sefer olduğu gibi beraat verilebilme olasılığı olabilir mi idi?
Dava bundan sonra nereye gidecek? Yargıtay’a, muhtemelen Anayasa Mahkemesi’ne ve AİHM’e…
Yani… ilk ikisinde siyasi etkinin yoğun olduğu, sonuncusunda Anayasa’ya rağmen aldığı kararların siyasi iktidarca tanınmadığı yerlere…
Gezi davasındaki skandal karar ilan edildiğinin akşamı ‘yüksek yargı’ üyeleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iftarında idi. Ne ilginç bir güne denk gelmiş değil mi? Üstelik Erdoğan’ın ‘yargıya güvenin yükseldiği’ sözlerini kuvvetle alkışladılar.
Gelelim bütün bunlar ne anlama geliyor ve seçimlere kadar ne yaşanabilir? Özetim şu: Ağırlaştırılmış karanlık. İzah edeyim:
Önümüzdeki günlerde Kobani davası ve HDP’nin kapatma davaları sonuçlanacak. Buradan çıkan siyasi kararlar ile muhtemelen Kürt demokratik siyasetinin önde gelen isimlerine siyaset yasağı ve pek muhtemelen HDP’ye kapatma kararı verilecek. Yine bu süreçte ‘yalandan da olsa’ hukukla ilgili eleştiride bulunan Batı ülkelerine sözel-geçici bir ‘savaş’ açılacak. Beka-Haçlı zihniyeti cümleleri, milliyetçi çıkışlarla bezenerek toplum seçimlere kadar yeni bir ‘biz-onlar’ ayrımına ve güvenlik endişesi içine sokulacak. Üzerine kendini muhalefette göstermeye çalışan ırkçı isimlerin ‘nefret objesi haline getirdikleri’ sığınmacılarla ilgili dil, her türlü kutuplaşmadan kendini sıyırmayı, faturayı başkasına kesmeyi hatta yararlanmayı başaran Erdoğan’ın ‘gönderirsem ben gönderirim’ hamlesiyle ‘taçlanacak’. ‘Ekonomiyi düzeltemiyorsan ekonomiyi konuşturma’, dikkati başka yere çek politikası uygulanacak. Seçimlere kadar Türkiye gergin bir ortamda gidecek. Muhalefetin burada alacağı tavır çok önemli. Gezi davası ‘ağırlaştırılmış karanlığın’ ilk hamlesi ne yazık ki…