Baştan söyleyeyim 16 Kasım 2013 tarihi bir gündü.
Aynen 21 Mart 2013 Nevruz’u gibi…
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 16 Kasım günü Diyarbakır’da aynen şunları söyledi:
“Biz 23 Nisan 1920 ruhuyla yeni bir Türkiye inşa ediyoruz. 1920’de TBMM’de Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkez nasıl bir ve beraber olduysalar cumhuriyeti nasıl birlikte kurdularsa yeni Türkiye’yi de o ruh o öz ruhuyla yeniden imar ediyoruz.”
21 Mart’ta Diyarbakır’da Nevruz mektubunda Abdullah Öcalan’ın okunan mektubunda benzer satırlar vardı. Şöyle diyordu Öcalan:
“Çanakkale’de omuz omuza şehit düşen Türkler ve Kürtler Kurtuluş Savaşı’nı birlikte yapmışlar, 1920 Meclisini birlikte açmışlardır. Ortak geçmişimizin önümüze koyduğu gerçek ortak geleceğimizi de birlikte kurmamız gerektiğidir. TBMM’nin kuruluşundaki ruh bugün de yeni dönemi aydınlatmaktadır.”
Erdoğan da Öcalan da; 1920 vurgusu yapıyor ve yeni Türkiye inşasından bahsederek; “yeni ruha” atıfta bulunuyor.
1920 Meclisi ve 1921 anayasasının “ülkeyi kuran halkların” temsili açısından ne anlama geldiğini bilen, anlayan vurgular bunlar.
O ruhun; kimi “görsel, sözel” tabularının yıkıldığı gün olarak da önemli idi Başbakan’ın ziyareti.
Erdoğan ilk kez “Kürdistan” kelimesini kullandı örneğin.
Yıllarca yok sayılan; “Irak’ın Kuzeyi, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi” gibi isimlerle anılan Irak Kürdistan’ının adı gerçek ismiyle anılmış oldu.
Düne kadar “kabile reisi, aşiret reisi” diye küçümsenmeye çalışılan Barzani “Irak Kürdistan’ın başkanı” olarak selamlandı.
Barzani’nin Türkçe olarak söylediği “yaşasın Türk ve Kürt kardeşliği” cümlesi de kayda değerdi.
Bu toprakların bir evladı Şivan Perwer; 37 yıl sonra ülkesine geldi, kendi dilinde sözünü, şarkısını söyledi. Barış mesajları verdi.
Tüm bunlar önemli idi ama en az bunlar kadar önemlisi Başbakan’ın BDP’lileri bu ziyaret sırasında dışlamaması oldu. Belediyeyi ziyaret etti, orada başkan Osman Baydemir ile şakalaştı, hediyeleşti, BDP’li milletvekilleri ile de konuştu, görüştü.
Yaptığı uzun konuşmada BDP’ye yüklenmedi sadece “bölgenin tek partiye mahkum edilmemesi gerektiğini” söyledi.
Her şeyden önemlisi “dağdakilerin inip, cezaevlerinin boşalacağı cümlesi” idi. Buradan çözüm sürecinin devam ettiğini, bir af hazırlığının gündemde olduğunu anlamak mümkün. Sürecin en önemli ayaklarından birinin; Kürt politik tutuklularının serbest kalması, dağdakilerin topluma geri dönmesi yolunda önemli bir sinyaldi.
Erdoğan’ın bu cümlesinden sonra kullandığı “76 milyonun kucaklaşacağı atmosfer” ise bu affın bir genel af şeklinde olabileceğini düşündürttü.
Erdoğan’ın yaptığı hamleyi sadece “seçim yatırımı” olarak görmek, yorumlamak haksızlık olur.
Aynı şekilde, Türkiye’nin barışa yürümesinde, Öcalan’ın İmralı’dan verdiği mücadeleyi görmemenin de yanlış olacağı fikrindeyim.
Evet; Barzani önemli. Siyasi ve ekonomik önemli bir partner, komşu. Ancak Türkiye Kürtleri üzerinde en önemli etken net bir şekilde Abdullah Öcalan.
Erdoğan’ın da bunu bildiğini, gördüğünü tahmin ediyorum.
Bu arada…
Dış politikayı yeniden dizayn eden AK Parti Hükümeti’nin, Rojova’yı da oradaki oluşumu da görmezlikten gelmeyeceği, Salih Müslim ile yakın zamanda yeniden temasa geçileceği yönünde bilgiler var. Bu da son derece kritik ve önemli bir adım olur.
Erdoğan’ın çabaları muhtemelen yerel seçimlerde Diyarbakır’da ona seçimi kazandırmaya yetmeyecektir. BDP hem Diyarbakır’da hem bölgede yine pek çok belediyeyi rahatlıkla kazanır.
Ama herkes için en büyük kazanç Türkiye’deki tüm halkların kardeşçe birlikte yaşaması olacaktır.