07 Ekim 2025

Demirtaş’ın tahliyesi, barış arayışının toplumsallaşması anlamında önemli adım olur

Kürt sorununun çözümü ile demokrasi arayışı ayrı cepheler değil. Barış arayışı sadece iktidarın alanına bırakılmayacak kadar değerli. Demirtaş özgürlüğüne kavuşursa siyasette dengeler de değişir

Selahattin Demirtaş

‘Ben ölümlerin, akan kanın durmasını yürekten istiyorum, diliyorum. Bu savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek olanlar Erdoğan ve Öcalan’dır. Savaşı durdurup bitirmede, çözüm bulmada inisiyatif alabilirlerse, bunun koşullarını oluşturabilirlerse, tecrit kaldırılıp görüşmelere başlanırsa ben şahsen sonuna kadar desteklerim. Bana ceza verildi diye “benden sonrası tufan” demem. Yeter ki demokratik bir çözüm ve barış sağlansın, biz desteklemekte tereddüt etmeyiz. Bu konudaki düşüncelerim, ağır ceza aldım diye değişmedi.’

Yukarıdaki satırlar 16 Mayıs 2024 tarihinde Kobani Davası’nın ertesi günü, 42 yıl hapis alan Selahattin Demirtaş’ın ertesi gün bana verdiği söyleşiden. 4 Kasım 2016’dan beri dokuz yıldır Edirne Cezaevi’nde, AİHM kararlarına rağmen tutulan Demirtaş hapiste kaldığı sürece yazdığı yazılar, yaptığı söyleşilerde hep ‘barış ve birlikte yaşam’ mesajı verdi. Demirtaş’ın ‘savaşı durdurmak için inisiyatif alabilecek isimler’ olarak andıklarının yanında, beklenmedik bir isim de eklendi ‘barış arayışlarına’; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli. Hatta iktidar tarafında hemen herkesten daha çok ‘sahip çıkarak’, kimi zamanlarda süren-sürdürülmeye çalışılan sürecin iletişimini yapan ‘sigortası’ olarak tarif edildi. Hasta olduğu dönemler dahil telefon trafiğiyle süreçteki isimleri motive etti. Son günlerde de MHP’nin Kürt siyasetçilerinin tahliyesi konusunda yoğun çaba sarf ettiklerine dair haberler de geliyor.

Yapılan kamuoyu anketleri süreci destekleyenlerin çoğunlukta olduğunu ancak sürece güvenin düşük kaldığını gösterdi hep. Neydi toplumun hem Türklerin hem Kürtlerin güven eksikliğinin ana sebepleri? Elbette bir önceki 2013-2015 deneyimi. Ama aynı zamanda özellikle 19 Mart sonrası CHP’ye yönelen yargısal operasyon. Tutuklanan belediye başkanlarından partinin genel merkezine uzanan kayyum harekâtı. CHP etrafında var olan geniş bir kesim sürecin siyasi ajandası olduğunu, bunun en önemli noktasının ‘Erdoğan’a yeniden seçim kazandırmak’ ve ‘anayasada iktidarın istediği merkezde değişiklikler’ olarak çerçeveliyor.

Partinin Genel Başkanı Özgür Özel’in sürece en başından beri destek vermesi de kurulan Komisyon’a üye göndermesi de yakın çevresi de dahil tartışıldı. Ancak Özel bir yandan iktidara sert bir muhalefet yaparken bir yandan da barış arayışlarını siyaset üstü bir noktada görerek, iktidarın çabasına rağmen Kürtlerle mesafenin açılmasına izin vermiyor. Özellikle ‘Kürt seçmen’ diye yazmadım. Çünkü aranan diyalog ve barış ‘seçimlerden-kısa vadeden daha kritik önemde…' Elbette seçimlere de etkisi olacak sürecin. Bu da bir gerçek.   

Kürtler açısından yıllardır hapiste kalan siyasetçilerinden kayyumla yönetilen belediyelerinin varlığına hiçbir adımın atılmamış olması güveni kıran faktörlerden. Öcalan’ın şubat ayında yaptığı çağrıyla ‘silah yakma’-örgütün feshi adımları ile ‘negatif barışta’ kaydedilen mesafe ile Meclis’teki komisyonun başta ‘eve dönüş yasası’, Terörle Mücadele Kanunu’ndaki değişiklikler ‘pozitif barış’ noktasında ortaya somut bir nokta koyamaması ile soru işaretleri fazlalaşıyor. Ayrıca iktidarın iki ortağı Erdoğan ile Bahçeli ve İmralı’da görüşmeleri sürdüren MİT ve Öcalan arasında ana omurgası süren görüşmelerin Meclis’in bu konuda çalışma yürütmesine rağmen hangi durumda olduğu da bir sene geçmesine rağmen hala tam şeffaf olmaması da problemli. Suriye’de SDG’nin üstleneceği rolün netleşmemesi, geçtiğimiz hafta sonu ülkede yapılan tartışmalı seçimler de takip edilen konular. SDG ile tüm ülkeler-temsilcileri görüşürken bölgede etkili olma iddiasını taşıyan Türkiye’nin görüşmemesi (ki kimi dolaylı görüşmeler olduğundan bahsediliyor) de anlamlı değil. Yaşananlara bakıp ‘süreç yavaşladı’, ‘bitebilir’ kaygılarını dile getirenlerin sayısı arttı.

Olumlu ya da olumsuz anlamda önemli bir kavşağın dönüleceği noktada Türkiye. Tam bu kavşakta Selahattin Demirtaş’ın yarın itibariyle kesinleşecek AİHM kararına döndü gözler. Avukat Mahsuni Karaman’ın sosyal medya paylaşımlarıyla gündemleşen bu süreç Demirtaş’ın mahkeme kararlarına rağmen geç kalan tahliyesinin önünü açabilir. Eğer bir itiraz olmazsa iktidar özellikle Erdoğan açısından sürece dair bir niyet beyanı olarak okunabilir bu. Demirtaş’ın hem Kürt hem Türk kamuoylarında bir karşılığı var. İnsanlar onun dediklerine kulak verirler. Uzun zamandır sürecin toplumsallaşması-anlatılması-anlaşılması için aranan ses Demirtaş’ınki olabilir.

Bitirirken…

Kürt sorununun çözümü ile demokrasi arayışı ayrı cepheler değil. İkisi birbirinin içine geçmiş, her birindeki güçlenme diğerini güçlendirecek kapasiteye sahip. Barış arayışı sadece iktidarın alanına bırakılmayacak kadar değerli. AİHM kararlarının uygulanmasıyla başta Figen Yüksekdağ pek çok ismin de geciken tahliyeleri gerçekleşebilir. Elbette AYM kararına rağmen hapiste olan Can Atalay ve diğer siyasi tutuklular için de adımlar beklenir. Özellikle hasta-yaşlı olanlar için daha da acil düzenlemeler gerekiyor. Demirtaş özgürlüğüne kavuşursa siyasette dengeler de değişir. Bu değişimin olasılıkları üzerine önümüzdeki günlerde yazmayı düşünüyorum.  

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Demirtaş hapiste onuncu yılına girerken, barış kime ‘kâr’ kime zarar ettirir?

Demirtaş artık devlete değil, halkların ruhuna konuşuyor. “Barışın sadece siyasi elitlerin diyaloglarıyla değil, halkla başlayacağı-süreceği” tezi, onun son yazısındaki en önemli merkezlerden biri

Özgür Özel: İktidar son casusluk iddiasıyla işi siyasi mücadeleden siyasi savaşa, psikolojik harbe çevirdi; Komisyon’da masadan kalkmayacağız

“Bu itham AK Parti iktidarında son çare. İmdat freni gibi kullanılıyor. Hiçbir türlü baş edemediklerine casus lekesi sürüyorlar. Bizim Komisyon’da masadan kalkmamızı en çok Tayyip Erdoğan istiyor. Bizim masadan kalkmamız ne soruna katkı sağlayacak ne ülkeye katkı sağlayacak. Bir tek onların birtakım basit çıkar hesaplarına katkı sağlayacak. Ben bu imkânı onlara sağlamak istemiyorum”

Bir pijama, iki Türkiye, üç çekilme

Bir yanda barış arayışları öte yanda ana muhalefete yargı ablukası. Demokratik bir mücadele ile konuyu sadece iktidara bırakmadan hukuku-barışı bir arada yeniden inşa etmek mümkün olabilir mi? Peki ya barış arayışı yeniden sekteye uğrarsa ne olur?

"
"