Kimi şarkılar vardır...
Bir aşklıktır...
Gelir ve geçer...
Aynı duygular gibi...
Kimi şarkılar vardır..
Her aşklıktır...
Yüreğe kazınır...
O müthiş duygu sizi yakaladığında..
unuttuğunuzu sandığınız bir anda...
melodisini de alır gelir yanınıza...
Tabi kimin söylediği de önemlidir.
Leonard Cohen mesela..
Her aşığa iyi gelir.
Çünkü, şarkılarının sözleri aşkın her hâli üzerine derin ve gerçekçi tespitleri içerir.
Bazen bir deklarasyondur, ‘Ben senin erkeğinim’ der..
Yolda giderken uyumak istediğinde kenara çekmeyi, sokakta tek başına olmak istersen o an yanından yok olmayı, ya da sadece kumlarda yürümek isteğini, ne istersen hepsini yapmayı vaad eder.
Bir mektup olur çıkar karşına bazen..
‘Sana ne söyleyebilirim ki seni özlüyorum’ diye haykırır satırlarında.
Hani bazen birlikte olunanla, o kişiyle hatırlanan objeler vardır ya..
Bazen meşhur bir mavi yağmurluk, bazen parmaktaki kocaman yüzük, kimi zaman babetler...
Ve sırlar tabii...
Kalbimizde ruhumuzda taşıdığımız...
Aslında çoğu zaman taşıyamadığımız sırlar.
Onlara da gönderme yapar.
Dün akşam İstanbul’da Cohen ‘I am your man’i söylerken, ‘in my secret life’ ve 2. bis’te ‘famous blue raincoat’u okurken ben kendi hayallerime dalmıştım.
Tek kişlik bir kalabalıkla izledim konseri.
Kendi kalabalığımla...
Ve eminim salonun çoğu bu duygular içindeydi.
78 yaşındaki o müthiş adamın "emeğe saygı duruşu" da en az şarkıları kadar etkileyiciydi.
Bir parçayı çalan ya da söyleyen müzisyen arkadaşlarının önünde başındaki şapkasını çıkarıp parçanın sonuna kadar kıpırdamadan durdu.
Bazen dizlerinin de üstüne çökerek.
Ve tabi asla atlanmaması gereken..
Sahneden kulise bir gidişi vardı ki..
Zıplayarak çocuk gibi..
Peter Pan belki...
Boris Vian’ın gidiş yaşına hayran olan beni 78 yaş için özendirdi.
Biliyorum çok kişisel bir yazı oldu.
Ama zaten Cohen ancak kişisel tarif edilebilir.