19 Mayıs 2019

100. yılda baş tacı edeceğini hapiste yerde yatırana dönen ülke

19 Mayıs 1919’da özgürlük ve bağımsızlık ateşini yakanlara, bu ülkeye Cumhuriyet’i armağan edenlere selam olsun…  

“1919 yılı Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktım.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün  kendi kaleminden Kurtuluş Savaşı’nı anlattığı eseri ‘Nutuk’, bu cümleyle başlıyor. Cumhuriyet Halk Partisi ’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında  Ankara’da toplanan İkinci Kurultayı’nda bizzat kendisinin 36.5 saat süren ve altı günde okuduğu tarihi bir hitabeye dayandığı için de ‘Nutuk’ adını aldı. Atatürk’ün bu tarihe bu kadar önem vermesinin nedenini; Türkiye’nin bağımsızlığa gidiş sürecinin en önemli kıvılcımlarından biri olması, uzun yıllar sürecek Cumhuriyet ile sonuçlanacak mücadele için ilk adımın atılmış olması şeklinde okumak mümkün.

Resmi adı ‘Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramı’ olan gün ile ilgili mesajlar da yayınlanıyor elbet. Bunlardan biri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait. Şöyle sesleniyor gençlere:  

‘Sizin istek ve beklentilerinizi, sizin hayallerinizi gerçekleştirmek için mensubu olmaktan ve yaşamaktan gurur duyacağınız bir gelecek inşa etmek için, dün olduğu gibi bugün de sizi dinlemeye hazırız. Haydi, el ele gönül gönüle vererek ülkemizi daha ileri taşıyalım. ‘

Mensubu olmaktan ve yaşamaktan gurur duyulacak memleket. Ne güzel bir cümle… Peki bir karşılığı var mı? Kestirmeden hayır demek mümkün…Düşünce özgürlüğünün olmamasından genç işsizliğine umutları yeşertmek yerine korkuyu kökleştirmeye çalışan zihniyete bir çırpıda söylenecek o kadar çok şey var ki…

Ama gelin sadece düne (18 Mayıs 2019) bakarak gençlerin durumuna göz atalım. Dün Milli Eğitim Bakanlığı, AKP’nin iktidarda kaldığı 17 yıl boyunca en az 10 kere yaptığı eğitim sisteminde ‘reform’un on birincisini açıkladı.Türkiye’nin eğitim konusunda en kıdemli gazetecisi Abbas Güçlü Milliyet’teki köşesinde bununla ilgili şöyle yazdı:      

Son 17 yıldır ülkeyi aynı parti yönetiyor ama eğitim sistemimiz en az 17 kez değişti. Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Baş (Çubukçu), Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz ve şimdi de Ziya Selçuk…Tuğlaları üst üste koyacaklarına, birinin başladığını, diğeri tamamlayacağına, her gelen sistemi hep sil baştan değiştirdi. Özetin özeti: Geleceğimizi ilgilendiren böylesi önemli değişiklikler, keşke başta öğretmenler olmak üzere toplumun her kesiminden görüşler alındıktan sonra şekillendirilseydi, sanki o zaman çok daha iyi olurdu.

Ne acı değil mi? Çocuklarının-gençlerinin  deneye tabi tutulduğu , eğitim sisteminin yap-boz tahtasına döndüğü bir yapı. Peki sonuç?

Dünya Ekonomik Forumu (WEF)  “Eğitim Kalitesi 2018” raporuna göre Türkiye eğitim kalitesi bakımından 137 ülke arasından 99’uncu sırada. (Kaynak Hürriyet)…Türkiye’deki öğrencilerin bilim ve matematikte son sıralarda yer almaları da bu sistemin sonucu.

Gençleri eğiten sistem felç. Ya öğreticiler. Liseden üniversiteye ne yazık ki çoğu önüne verileni uygulayan, sormayan sorgulamayan, susan, öğretmenler- akademisyenler… Tabi en basit-doğal hakkını, düşünce-söz söyleme özgürlüğünü kullandığı için hapislerde kalan yine de oradaki halleriyle de ‘ders verenleri’ unutmamak gerekir. Örnekler çok ama dedim ya sadece dünden gideceğim. Prof. Dr. Füsun Üstünel mesela. ‘Barış istediği için’ bir süredir hapiste. T24 Ankara Temsilcisi Gökçer Tahincioğlu’nun haberinden öğreniyoruz ki Üstel hapse konulduğu ilk gece kalabalıktan yerde yatmış. Tahincioğlu’nun haberini tekrar hatırlayalım:

CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için 1.5 yıl hapis cezasına çarptırılan, akademisyen yargılamalarında cezası kesinleşen ilk akademisyen olan Prof. Dr. Füsun Üstel’i 10 gün önce konulduğu cezaevinde ziyaret etti. Çakırözer, “Üstel 14 kişilik koğuşta kalmak zorunda bırakılan 21 kişiden biri.  Hapishaneye girdiği ilk gece yerde yatmak zorunda kalmış” dedi. Çakırözer, “Türkiye’nin yetiştirdiği değerli bir akademisyenin sadece fikrini ifade ettiği için yargılanması, cezalandırılması, hepsinin üstüne bir de cezaevinde yerde yatmak zorunda kalması Türkiye’de yaşanan hukuksuzluğun, adaletsizliğin, tahammülsüzlüğün fotoğrafını çekiyor” ifadelerini kullandı.

100. yılda büyük büyük laflara gerek yok aslında. Bu ülke, bu yönetim; akademisyenlerini,  fikir üretenlerini, gençlerini  yetiştirenleri,  hapse tıkıp yerde yatıracağına baş tacı etmediği müddetçe ‘yaşamaktan gurur duyulacak bir memleket’ inşa edemeyecek. Ama umutsuzluğa yer yok… 

19 Mayıs 1919’da özgürlük ve bağımsızlık ateşini yakanlara, bu ülkeye Cumhuriyet’i armağan edenlere selam olsun…  

Yazarın Diğer Yazıları

Sığınmacılardan Kürt sorununa ve ekonomiye ‘yeni Suriye’ Erdoğan’a ne kazandırır?

Halkına eziyet eden bir diktatör Esad gitti. Yerine geçmişinde El Kaide ve El Nusra olan bir ismin liderlik ettiği örgütün ‘daha ılımlı görüntü veren’ bir ismi geldi. Bunun Türkiye açısından çok uzak olmayan bir vadede barındırdığı risklerle karşı karşıya kalınabilir. Ancak içeride ve kısmen dışarıda şu anda ve bir süre ‘söz-gündem üstünlüğü’ Erdoğan’a geçmiş gözüküyor

Kapitalizmin yıkıcılığı, otoriterizmin baskıcılığı altında “çekmediğim her acı için acı çekiyorum”

Nahif, gerçekten uzak bulunabilir ama ‘çekmediğim her acı için acı çekiyorum’ içselleştirilebilirse farklı bir dünyayı, memleketi konuşabiliriz

Bir mesafe alınmamış olsa, İmralı’ya gitme konusu gündeme gelir miydi?

Türkiye ocak ayı sonundan itibaren görevi devir alacak Trump’ın yaratacağı belirsizlik, bölgede büyüyebilecek bir çatışma-savaş öncesi pozisyon alma çabasında gözüküyor. Elbette iktidarın bir yandan barış-birlikte yaşam için arayışları öte yanda kayyımdan tutuklamalara yaşanan sertlik görüntüleri “yeni bir mühendislik-algı çabası mı” şüphesini haklı olarak düşündürüyor

"
"