‘’Oğlum, maç başlamak üzere, seyredeceksen kalkman lazım.’’
Rahmetli babam 1970 yılında, sabah saat 04:00’ te, uyandırdı beni. Henüz Türkçe TV yayını ülke sathında yapılamıyorken, Suriye televizyonunun Muhammed Ali Arjantinli ünlü boksör Oscar Bonavena ile yapacağı maçı naklen verecek olması, beni de babamı da çok sevindirmişti. Maç, saat farkı nedeniyle Türkiye saatiyle sabah saat 05:00’ te başlayacaktı.
Oscar Bonavena’nın sıkı bir rakip olduğunu, 'sallanan vahşi zımba' diye tarif edilmesinin yanı sıra Ringo lakabıyla da anıldığını okumuştuk gazetelerde.
Ringo lakabı Beatles stili saç kesimi ve grubun davulcusu Ringo Starr’dan mülhem idi ki, Ringo Starr’da aslında gerçek bir isim değildi. Yüzüklere düşkünlüğü, yedi sekiz yüzüğü birlikte takıyor olması ve arkadaşlarının Rings (yüzükler) diye hitap etmelerinden doğmuştu bu isim. Sonra da, vahşi batı hayranlığıyla sentezlenip Ringo lakabı takıldı, hala da gerçek adı olan Richard Starkey değil de Ringo Starr kullanılıyor. Dünya da öyle biliyor, öyle tanıyor.
Muhammed Ali’ nin de asıl adı Cassius Marcellus Clay idi.
New York Madison Square Garden salonunda kurulan ringte ilk olarak Oscar Ringo Bonavena adı anons edildi ardından Muhammed Ali.
Maç 15 round olarak yapılacaktı.
Çok heyecanlıydım, çünkü Muhammed Ali maçları genelde nakavtlarla kazanırdı.Ben bu yüzden, yine erken nakavtla kazanırsa,Muhammed Ali’nin boksuna doyamadan maç biter diye kaygılıydım. Babamla da maç başlamadan bunu konuşmuştuk. Gerçi Bonavena’da kolay lokma değil gibiydi.
15 raunt boyunca dans eden Ali, çektiği boks ziyafetinin ardından son rauntta Vahşi Zımba Ringo’yu, kum torbasına çevirdi ve devirerek nakavtla kazandı.
Her galibiyet sonrası yaptığı gibi, iki eli havada kan ter içinde, kameralara haykırıyordu:
‘’En yakışıklı benim, en güçlü benim”
En yakışıklı benim, derken sadece bir ego meselesi değildi haykırışı.Aşağılanan ve çirkin bulan ırkçılığa karşı siyahi bir tepkiydi, Ali’ nı naraları.
1964 yılında, 22 yaşındaki Muhammed Ali, boks dünyasının gerçek efsanesi Sonny Liston’u ringe sererek, Dünya şampiyonu olduktan sonra, 60’lı yılların gerçek anlamıyla ikonlarından biri haline geldi.
60’larda ikon olmak, şimdiki gibi ucuz değildi, öyle kolay kolay da olunamazdı. Bir bakalım isterseniz; Beatles, Mao, Elvis Presley, Bob Dylan, Rolling Stones, Doors, Timoth Leary, Federico Fellini, Stanley Kubrick, Ho Şi Min, Che Guavera, Vo Nguyen Giap, Rudi Dutschke, Danny Cohn Bendit, Pele, George Best, Martin Luther King, Malcom X, Metin Oktay, Lefter Küçükandonyadis, Can Bartu, Ayhan Işık… kadınları saymadık bile.
Muhammed Ali’ nin medyatik popülaritesi boks şampiyonluğu, maçları ve rakipleri hakkında verdiği sivri dilli demeçleri sayesindedir. Matbuatın Ali’ye olan ilgisi de bu yüzden uzun yıllar devam etmiştir.
Ama zamanımızın şampiyonları gibi tecavüz skandalları, tüketim görgüsüzlüğünün teşhir edildiği ultra lüks yaşamlar; bir ucundan diğer ucuna gitmek için Ferrari kullanılan uçsuz bucaksız malikanelerle ve magazinel yaşamlarla hiç gündeme gelmedi.
1960’lar, Suriye sınırındaki küçük ve yemyeşil bir kasaba olan Reyhanlı’ da bile masal gibi yaşanıyordu.
Beatles, Muhammed Ali, Hippiler ve bir de Vietkong, günlük gazeteler sayesinde sık okuduğumuz haberlerin nesneleriydiler.
Hayat yavaş, acele edilmeden; anti-depresan , stres, rekabet, kariyer nedir bilinmeden yaşanırken tek can sıkıcı şey, yıllardır sürmekte olan Vietnam savaşı ve ABD ordusu tarafından Napalm ve diğer korkunç bombardıman ve silahlarıyla öldürülen, yüzbinlerce suçsuz Vietnam’lı narin, zayıf ve silahsız köylülerdi.
Dünyada 68 kuşağı olarak anılan bir neslin politikleşmesinde ve küresel eylemler başlatarak , alanlara çıkmasında Vietnam savaşının belirleyici rolü oldu.
Sık birlikte resimleri yayımlanan Beatles ve Muhammed Ali, Vietnam savaşına karşı çıkarak ABD’nin dünya ölçeğindeki yoğun propoganda zincirinin halkalarını kırdılar.
Muhammed Ali, Vietnam savaşına gitmeyi reddetti. Şu sözleri ABD yönetimini çileden çıkardı:
‘’Vietnamlılar bana hiç kötülük yapmadılar ki onlarla savaşayım.‘’
‘’Benim Vietkong ile bir sorunum yoktur.‘’
Hemen ardından da 1967 yılında ünvanı alındı, hapis ve para cezasına çarptırıldı.
Dünya, 1967 yılında popüler kültür tarihinin en ironik olaylarının yaşandığı bir sahneydi. Bir yandan, Mantra sarhoşu batılı genç kuşak, LSD, Mariuhana vs. gibi uyuşturucular kullanarak, Vietnam savaşına karşı ‘’No War Make Love‘’ şiarını hayata geçiriyor, beri yanda da Vietnam’a tonlarca bomba yağıyordu.
1967 yılında Muhammed Ali, cezalara çarptırılırken, Che Guevara Bolivya dağlarında infaz ediliyor, cazın büyük ismi John Coltrane yaşamını yitiriyordu.
Aynı yıl Beatles sekizinci albümlerini bir müzikal napalm gibi 'Sgt. Pepper Lonely Heart Club Bands' adıyla piyasaya sürüyordu.
Muhammed Ali, Beatles ve 68 kuşağının küresel eylemleri, muazzam Vietkong direnişi; savaşın Vietnam’ın zaferiyle sonuçlanmasının hemen akla gelebilecek etmenleridir.
Küresel derken abartmıyorum; Türkiye’de de ABD‘nin Vietnam savaşındaki katliam ve haksız işgalini protesto eylemleri yapıldı.
Bir tanesini paylaşayım.
THKP-C’ nin, Siyasaldan iki önemli ismi Sabahattin Kurt ve Mustafa Kemal Kaçaroğlu, hiçbir ön hazırlık, ön çalışma yapmadan otobüse binip, Bartın’ a giderler. Çünkü, ABD konsolosluğu tarafından organize edilip açılan Vietnam sergisinin açıldığını duymuşlardır. Sergi tamamen ABD propagandası içeren ve savaşta ABD’ nin haklılığını empoze eden resimlerle donatılmıştır.
Bu iki unutulmaz 68’li, serginin yerini bile bilmezler, arayıp sorup bulurlar. İçeri girip cam çerçeve indirir, sergiyi harap ederler. Sonra farklı yönlere kaçarlar ve birbirlerinden habersiz, otobüsle, dolmuşla Ankara’ ya dönüp Siyasal kantinine vasıl olurlar.
Vietnam savaşının zaferle sonuçlanması, devrimci Vietkong güçlerinin bu onurlu mücadelesinde Sabahattin Kurt, Mustafa Kemal Kaçaroğlu, Beatles ve bütün bir 68 kuşağının desteği ve katkısı vardır.
Ama yüreğinin büyüklüğü, cesareti ve yumruğunun gücüyle Muhammed Ali’nin adeta savaş karşıtı misyonuyla yeri bambaşkadır.
Güle güle şampiyon.
Seni Vietnam halkı da, 68 kuşağı da bizler de hiç unutmayacağız.