28 Ocak 2021

Kristal sesli Asmahan ve harlanan tecessüs

Melankolik, kırılgan, ıstırap hissi veren üslubu ile farklılaştı ve özgünleşti. Zaman içerisinde sadece Mısır'ın değil, Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin en çok dinlenen konuşulan ismi haline geldi ki bu dikkat çekici çıkış Ümmü Gülsüm'ün tahtını sallamaya başladı

Kırk yıl önceydi. İnternet, cd, cep telefonu fütürist yazında bile yoktu. Hazır kahve de bilinmiyordu memleketimde. Suriye'den gelen yeşil renkli kahve çekirdeği özel bir aparatta kavrulur, altın renkli kahve değirmeninde çekilir, taze taze içilirdi. Çünkü, kahve satan dükkanlar daha meydanda yoktu. Herkes kendi evinde bu ritüeli yapmak zorundaydı, kahve fincanları da, herhalde o zahmeti mükafatlandırmak için, çok şık olurlardı. Hep Suriye'den gelirdi kahveler.

Güzel bir bahar sabahında, kahvelerimizi hazırlayan annem, her sabah yaptığı gibi kasetçalara Feyruz'un, Ürdün'den yeni gelmiş kasetini taktı ve başladık kahve gibi bir koyu sohbete. Feyruz Ya Tayr şarkısına geçince bu şarkıdan çok etkilendiğimi söyledim anneme. Gençliğinde Halep'te bir yıl akrabalarında kalan Çerkes kökenli annem, Arapça'yı Şam şivesiyle konuşurdu; bu, Türkçe'yi İstanbul şivesiyle konuşmakla aynı anlama gelir. Feyruz'un şarkısını tercüme etti bana. Söz Arap müziğinin ne kadar büyük sanatçıları olduğuna geldi.

1968 yılında ilk televizyonumuzu aldığımızda, henüz ulusal yayın başlamadığından, üç anten taktıran babam, Kıbrıs, Mısır ve Suriye kanallarını izlememizi sağladı. Mısır ve Suriye TV'larında müzik yayınları her gün yapılırdı. O zamandan aklımda kalmış, Ümmü Gülsüm, Feyruz, Samira Tevfik, Sabah, Fahd Ballan, Ferid el Atraş, Abdulhalim Hafız, Warda el Jazairia çok sık TV programlarına çıkarlardı.

Ben bu isimleri sayınca annem anlatmaya başladı: "Aslında bunlar da tabii büyük sanatçılar ama aralarında biri vardı, o bambaşkaydı. Adı Asmahan'dı. Bütün Suriye tapardı ona. Çok sevilirdi. Hâlâ da çok seviliyor. Ama uzun yıllar önce öldü. Ümmü Gülsüm'e rakip olarak gösterilirmiş. Hatta ölümünde çok hırslı ve acımasız bir kişiliğe sahip olan Ümmü Gülsüm'ün parmağı olduğu Suriye'de hâlâ anlatılır. İnsanlar bu iddiaya hâlâ çok inanırlar. Eğer yaşasaydı dünya çapında çok meşhur bir şarkıcı olurdu, galiba filimleri de vardı. Güzel, zarif bir kadındı."

Kasetini, plağını bulmak, o günün koşullarında imkansız olduğu için peşine düşmemiştim. Ama hep aklımın bir köşesinde kaldı Asmahan. Yıllar geçti, internet icat oldu, YouTube kuruldu. İlk aklıma gelen Beatles, Ravi Shankar ve Asmahan oldu. İlk ikisiyle ilgili her gün yeni bilgiler görüntüler, kayıtlar çıkıyordu ama Asmahan ile ilgili birkaç cümlenin dışında bir bilgi olmadı yıllarca. Ama artık var. Hem ses kayıtları hem görüntüleri bulunabiliyor. Şarkıları dinlenebiliyor. Epey bir süre sadece aşağıdaki kaydı vardı:

Şarkı sözleri aşağıda:

Gel Sevgili

Sevgilim gel de gör beni
Gör bak halimi, yokluğunda uykusuzum
Hayaline açılmak halindeyim
Ben sana kimi denkleyeyim?
Arzumu içime hapsediyorum, arzum beni tüketiyor
Ne anama ne babama ne amcama aşkının eziyetini anlatamıyorum
Ruhum, kalbim, aklım avucunun içinde
Ne yapayım benimle alay ediyor, beni helak ediyorsun.
Neden saklayacakmışım beni tüketen tutkumu?
Şikayet edeceğim, ağlayıp söyleyeceğim ve belki sevgilim kalbin böyle yumuşayacak
Sana yazdığım mektupları kendim cevaplıyorum ve içim yanıyor
Sessiz kaldım sabrettim ve bu halimle avundum baştan beri
Arzumu içime hapsediyorum, arzum beni tüketiyor
Ve sana ömrümü, ruhumu, ailemi ve her şeyimi verirdim,
Ne var ki sen istemiyorsun.

Amal El Atraş ( 25 kasım 1912 – 14 temmuz 1944 )

Suriye kökenli Mısır'lı şarkıcı ve sinema oyuncusu Asmahan'ın resmi adı Amal el Atraş'tır. Mısır'ın en ünlü şarkıcı ve sinema oyuncusu, udi Ferit El Atraş'ın kardeşi olan Asmahan'ın genç yaşında Arap aleminin en seçkin şarkıcılarından biri konumuna gelmesinin, hiç unutulmamasının ve son yıllarda adeta küllerinden yeniden doğarak artan bir ilgi odağı haline gelmesinin esrarlı bir hikâyesi var.

Atraş ailesi, mülki amirlik göreviyle atandığı Osmanlı yıllarının sonlarında, 25 Kasım 1912 tarihinde İzmir üzerinden gemiyle Beyrut'a kaçtı. Asmahan bu yolculuk sırasında gemide dünyaya geldi. Ailesi ona "umut" manasına gelen "Amal" (Emel) ismini verdi.

Fransızların bölgeyi hakimiyet altına alması ve sürekli bombardımanlar üzerine aile bu defa Şam'a kaçmak zorunda kaldı. Ancak Fransızlar Şamı'da ele geçirdiği için oradan Filistin ve sonra Kahire'ye geçtiler. Anne ve üç çocuğu için yapılan siyasi sığınma talebi 1926 yılında Mısır hükümeti tarafından olumlu karşılandı. Atraş'lar, böylece Mısır vatandaşı olarak tescil edildiler. Kahire'nin dış semtlerinde gösterişsiz bir apartman dairesinde yaşamaya başladılar. Asmahan'ın annesi geçinmek için dikiş işleri yaptı. Çok güzel sesi olan anne aynı zamanda çok da güzel ud çalıyor, partilerde şarkılar söylüyordu. Çocuklarını büyük fedakarlıklar yaparak Fransız Katolik okuluna yolladı.

Müzik eğitimi alan ve parlak bir gelecek vadeden kardeş Farid, bir gün Mısır'ın ünlü bestecilerinden Dawood Hosni'yi evinde misafir eder. Odasında şarkı söyleyen Asmahan'ın sesini çok beğenir Hosni. Birkaç şarkı daha söylemesini ister. Performanstan çok etkilenen Hosni, Asmahan adını önerir.

Amal, artık bu ismi kullanmaya başlayacaktı. Mısır, tüm Orta Doğu ve Arap alemi sonrasında batı dünyası artık Asmahan efsanesini bu adla bilecekti.

Vokal yeteneği ile hızla ünlendi. Kahire Opera Binasındaki konserde sahne aldığında on üç yaşındaydı. İlk şarkısı "Ya Nar Fouadi"yi de içeren ilk albümü Mısır'lı bir plak şirketi tarafından daha ondört yaşındayken piyasaya sürüldü.

Mutsuz ve zoraki evlilikler hayatını çok zorlaştırdı. Evlendiği insanların dayatmalarıyla Mısır dışında yaşamak zorunda kalması, evliliklerini sonlandırma sürecinde yaşadıkları -iki kez intihara teşebbüs etmesi- yüzünden sanat hayatı kesintiye uğrasa da sonunda Kahire'ye döndü ve kaldığı yerden çalışmaya başladı. 

Müzikal olgunluğu en üst seviyeye gelmişti. Az rastlanan ses özelliği ve geniş vokal yelpazesinin kontralto ve mezzo soprano olması, üst perdelere rahatlıkla çıkabilmesi hayranlık uyandırıyordu. O sıralarda Ümmü Gülsüm zirvedeydi ama Asmahan da zirveye ortak olacak güçlü adımlarla geliyordu; hem de süratle.

Mısır'ın seçkin bestecisi Muhammed Abdel Wahab ile tanıştı ve onun opereti Magnun Layla'da rol aldı. Sesi Feyruz ve Sabah ile kıyaslandı. Bu çok önemli idi çünkü bu iki isim Arap müziğinin önde gelen şarkıcılarıydı.

Melankolik, kırılgan, ıstırap hissi veren üslubu ile farklılaştı ve özgünleşti. Zaman içerisinde sadece Mısır'ın değil, Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin en çok dinlenen konuşulan ismi haline geldi ki bu dikkat çekici çıkış Ümmü Gülsüm'ün tahtını sallamaya başladı. 

İki sinema filminde oynadı:

Intissar al-Shabab (Gençliğin Zaferi ), 1941

Gharam wa Intiqam (Aşk ve İntikam ), 1944

Şimdilik verili olan kaynaklara göre 41 plak yaptığı saptanmış durumda.

Mısır'da Asmahan'ın hayatı ve ölümünü anlatan bir TV dizisi yapıldı. Hakkında sayısız makale yazıldı, biyografi çalışmaları yayımlandı.

25 Kasım 2015'te Google, bir Google doodle'ı kullanarak Asmahan'ın 103. doğum gününü kutladı.

DVD ve CD'lerinin şaşırtıcı bir şekilde ölümünün üzerinden 77 yıl sonra böylesine ilgi görmesi şaşırtıcı değil mi?

Bu da zaten Asmahan'ın değerini ve sanatının gücünü, kalıcılığının boyutunu gösteriyor. 

Dramatik son ve soru işaretleri

14 Temmuz 1944'te Mısır'ın Mansoura kenti yakınlarında hâlâ soru işaretleri olan ve bugüne kadar aydınlatılamayan esrarengiz bir trafik kazasıyla hayatını kaybetti.

Araba iki kapılı bir modeldi ve bir kadın arkadaşıyla arka koltukta oturuyordu. Bilinçsiz hale getirildikleri ve ardından boğuldukları varsayıldı. Ancak sürücü kaçmayı başardı. 

Nehire ya da kanala uçan arabadan çıkartılan Asmahan ve arkadaşının giysilerinin kuru olması, kazanın aslında aniden önlerine çıkan bir kamyon yüzünden olduğu iddiası zaman zaman Asmahan'nın sanatının büyüklüğünün önüne geçmesine neden oluyor.  

Asmahan ile bulvar basınının, paparazzi gazeteciliğinin iştihası bitmeyen bir komplo teorisi hep olageldi. İngiliz, Fransız ajanlıkları, Gestapo ile ilişkisi gibi kanıtlanmamış imalar, ithamlar hala var. Ümmü Gülsüm'ün o gizemi çözülemeyen kazanın ardındaki isim olduğu söylentisi hâlâ konuşuluyor.

Ben bu konspiratif / komplocu iddialar yerine büyük ismin sanatıyla ilgilenilmesinin daha iyi olacağını düşünüyorum.

Tam kırk yıl önce bu eşsiz sesi keşfetmeme vesile olduğu için anneme müteşekkirim.

Yazarın Diğer Yazıları

100 Sene 100 Nesne: Cumhuriyete Nesnelerin Gözünden Bakmak

100 Sene 100 Nesne mamulü ve Kültür Hane mütekabiliyeti denklik bağlamında birbirine yakışmış

Yapay zekâ ile sanat ve müzik

Yapay zekânın egemenliği, romantizmin sonu olacak ya da başka bir tür romantizm yaratacak. Fakat bu yeni romantizmin duygulanımı, organik zekânın yerini alabilecek mi?

Anımsanan hatıralar ve siyasi belleğin tahkimatı

Yazar Recep Tatar, gönüllerde cürmünden fazla yer kaplayacak bu kitabıyla şimdi bir kapı araladı...