Bugün adı AKP, ama bu bugünkü adı. Biz onu Milli Selamet Partisi diye tanımıştık. Kısa bir süre önce de "Milli Nizam Partisi" adıyla pek uzun süremeyen bir başlangıç yaptığını "Selamet" olarak tanıdıktan sonra öğrendik (Benim için öyle olmuştu). Necmettin Erbakan'ın önderliğinde birçok koalisyonda bulundu, açıldı, kapatıldı, yani birçok farklı durumda nasıl davranışlar sergilediğini gördük, tanıdık. Tabii görmediğimiz özellikleri, düşünceleri de vardı. Cumhuriyet'le uzlaşmayan bir görüş benimsemişti. Bunlar hakkında bizim de tahminlerimiz vardı, ama "içinden" bilmiyorduk. Türkiye'de insanlar, "bizden" demedikleri, diyemedikleriyle pek "ülfet" etmez, konuşmazlar. Onun için, "zamanla tanıdık" diyorum ama bu sınırlı bir tanımaydı. Gel zaman, git zaman, adı Refah ve kendisi de iktidar ortağıyken gene kapandı ve bu sefer Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yeniden açıldı. Bunun kısaltılmış şeklinin "AK Parti" olmasının ve bunun daha sık kullanılmasının istendiği anlaşılıyordu. Bu sefer Erbakan yeni partinin de önderi olarak görünmüyordu ve kurucular "Biz farklıyız" diyordu. Nerede farklıydılar, belli değildi ve bir açıklama da yoktu, ama tahmin edilen, "milli görüş" anlayışının daha ılımlı bir şeklini benimsedikleriydi.
2000'lerin başında ilk seçimine girdi ve kazandı AKP. "Milli Görüş" yaftası altında hiç erişmediği bir oy oranına erişti. Demek ki, önceki seçimlerde başka "sağ" partilere oy verenlerden epeycesi bu sefer AKP'yi tercih etmişti. Nitekim kısa bir süre içinde DP-AP çizgisinden ya da ANAP çizgisinden gelen, yani "merkez sağ" denebilecek bir konumda olan partiler silindi. AKP de kendi için "demokratik muhafazakâr" gibi bir nitelemeyi ileri sürdü, kendine yakıştırdı. Aldığı oy, tek başına iktidar olmasına yetiyordu. Dolayısıyla, Milli Görüş"ün bu son evresinin ne olduğunu görecektik. Merak edilmeyecek bir konu değildi.
"Şaşırtıcı" denebilecek sözleri vardı. Örneğin Avrupa Birliği üyeliği için emek veriyorlardı -Erbakan'ın "Zenginler Kulübü" diyerek aşağılamaya çalıştığı Avrupa Birliği!
Cumhuriyet'in egemen ideolojisi Kemalizm'le aralarının iyi olmadığını tahmin etmek zor değildi; ama bunun derecesi henüz belli değildi. "Radikal İslam" kalıplarıyla mı düşünüyorlardı, seküler hayat tarzını silmeye kalkışacaklar mıydı, "sol düşmanlığı" yapacaklar mıydı?
AKP'ye oy vermemiş çoğunluk, değişen derecelerde endişeyle bu gibi soruların cevaplarının ortaya çıkmasını bekliyordu. İktidar süresi uzadıkça soruların cevapları da belirmeye başladı. Şimdi, AKP'nin ne olduğuna dair çok daha net bir görüşümüz var. AKP iktidarının ilk yıllarında oldukça makul görünen tavırlarını toptan değiştirdi. Bu süreçte, yukarıda bir miktar özetlemeye çalıştığım sorularda yer almayan tavırlarla da karşılaştık. Örneğin para pul işleri… İşin başında, AKP'ye endişeli gözlerle bakanların bu kaygıları özellikle Laiklik alanında yoğunlaşıyordu. Türkiye'de ekonomi ile siyaset öteden beri fazlasıyla iç içe geçmiştir ve siyaseti belirleyenler ekonomik nimet dağıtımının da yetkilisidir. Ekonomik musluk siyasi iktidarın elindedir. Özellikle "sağ", Demokrat Parti'den beri, bu temel üstünde varolagelmiştir. Siyasette görülen her yeni fenomenin ekonomide bir yeni "egemen tabaka" ürettiğini biliriz: İttihat ve Terakki'nin "Harp Zenginleri", Demokrat Parti döneminin "Hacı Ağa" tipi, ANAP zenginleri v.b. AKP iktidarında da bu tip olaylar olması şaşırtıcı olmazdı ama sözgelişi "Beşli Çete" adıyla ortaya çıkan durum, "ihale" konusu, neredeyse iki yüz kere değişen yasa ve bu ana başlık altında gördüğümüz pek çok olay, niceliksel olarak şaşırtıcı oldu, oluyor. Son zamanlarda bir de "kara para" konularında şüpheli durumlarla karşılaşmaya başladık.
Her iktidar kendi propagandasını yapacak yayın organlarına sahip olmak ister ve bunu sağlamak için elinden geleni yapar. Ama AKP iktidarı burada da akla yakın dozları aştı. Bu işlerde bu kadar çok "eleman" çalıştırması başlı başına "hayretlik" bir konu ama bu kadroların ideolojik mücadeleyi kazanmak için başvurdukları yöntemler daha da şaşırtıcı. Üstelik yalnız "trol" dediğimiz kadrolar değil, en tepelerdeki iktidar erbabı da işin içinde: Camide içki içenler, başı örtülü kadının üstüne işeyenler gibi tevatürlerin herhangi bir gerçekliğe dayanmadığı bilmem kaç kere kanıtlandı ama iktidar hâlâ bu masalları anlatıyor.
"Liyakat" sık sık kullanılır bir kavram haline geldi çünkü eksikliği habire hissediliyor. Hep söylenen söz: Gülen hareketiyle ittifak AKP'nin düşünsel varlığına bir şeyler katıyordu; bu ittifakın bozulması AKP'nin entelektüel çapının yetersizliğini ortaya koydu. "Nitelik eksikliğinin niceliksel zenginliği" diyeyim.
AKP'nin gene en tepedeki temsilcilerinden başlayarak yaydığı "kindar" ideolojinin dozu da beklenmedik derecelerde. Zaten AKP'de asıl şaşırtıcı olan bu "nicelik" konusu. "Şu yanlıştır, bu etiğe aykırıdır" diye eleştirilen her şey AKP daha dünyada yokken yapılmıştı. Yapılmıştı, ama bu ölçüde değil. Belki bu saydıklarımın sonuna (ya da başına) pervasızlığı eklemek gerekiyor.
Bunlar böyle olurken, laiklik alanında endişe edilen her şey de gerçekleşmeye başladı. Beklenen şeyler, anti-demokratik siyaset, Batı düşmanlığı, Diyanet'e verilen işlev, eğitime yaklaşımın dogmatizmi, her türlü hamaset bizi daha fazla bekletmedi. Bunların arasında siyasi İslam'dan çok MHP hareketine yakın bulduğumuz etmenler bayağı yoğun.
Böyle bir biçimlenmede bireylerin rolü beklenmedik ölçülerde belirleyici olabiliyor. AKP'de yer alan, AKP'ye oy veren v.b. herkesin bu özellikleri paylaştığını düşünmüyorum; zaten başlangıçta bir araya gelip bu partiyi kuranlardan hâlâ partide kalan kişi çok az. Gene de, AKP'nin iktidarda kalmasını, gereğinde bütün bunları yaparak kalmasını tercih edenlerin oluşturduğu hatırı sayılır bir kitle var. O çerçevede baktığımızda görünen resim "alan memnun, satan memnun".