26 Kasım 2022

Gene biraz Türkçe

Türkçede hem "elden düşme", hem de "kullanılmış" sıfatları var; ama bunlar bize yetmiyor; bir de "ikinci el"in ardına düşüyoruz

Arada bir Türkçede yanlış bulduğum kullanımlar hakkında bir şeyler yazarım, herhalde siyaset şu sıralar ağır bastı, epeydir o tür konulara elim gitmedi. Hoş, gitse ne oluyor? Eleştirdiğim konularda haklı olduğuma inanıyorum; ama herhangi bir etkisi olduğunu görmüyorum. Şimdi bunu "Türkçe" üstüne söylüyorum ama aynı durum her konuda geçerli. Yani bir "sen söyle, sen dinle" hesabı. Siyaset adamının siyasi rakibine küfür etmesinin ayıp olduğunu ve yapılmaması gerektiğini kimse benden öğrenmeyecek. Gel gör ki ortamda bu gibi sözlerden geçilmiyor. Üstelik bunları en kolay söyleyenler kendilerine değen her söze karşılık "hakaret davası" açanlar.

Neyse, gene politikaya daldık. "Dil" içinde kalalım.

Epeydir aklımda da, dediğim gibi, başka konulardan sıra gelmedi. Takıldığım kullanımlardan biri "ikinci el" kavramı. Bu, Türkçede bir "tercüme deyim"; aslı İngilizce: "second hand". "İkinci el" onun tam bir çevirisi. Dolayısıyla oldukça yeni bir deyim. İngilizcesinin de çok eski olduğunu sanmıyorum.

Hayat her zaman değişir de, günümüzde değişimin hızı da, yaygınlığı da alabildiğine arttı. Dil, her şeyi içinde anlamlandırdığımız araç. Hayat değiştikçe elbette dil de olayların arkasından seğirtip yeni olanı içermeye çalışacak. Motorlu araç çıkmış, bir parçası var ki icat eden adını koymuş. Biz de bu adı ondan öğreneceğiz. "Fren" diyeceğiz, "şanzıman" diyeceğiz v.b. Bu ikincisi Fransızca, "changement", telaffuzu "şanjman". Bunu söylemeye bizim dilimiz dönmüyor, "şanzıman" diyoruz. Böyle denmesiyle dalga geçen de var, olabilir. Oysa bana çok da aykırı gelmiyor. İnsanlar kendi anadillerinde olmayan sesleri çıkarmakta zorlanabilirler. "Changement" diyen adamın bir türlü doğru telaffuz edemediği kim bilir neler vardır!

"Şanzıman"a "olur" diyorum da "ikinci el"e diyemiyorum. Çünkü bununla anlatılan şey hayatta oldum olası var ve adı da konmuş. Türkçede güzelim "elden düşme" sözü var. Neden bunu kullanmıyoruz da "ikinci el" diye Türkçeye hiç de uygun düşmeyen bir kalıba yöneliyoruz?

"Elden düşme"nin "düşme" kısmında bir "değer düşmesi" mi var? Onun için mi böyle bir değişime gerek duyulmuş? Bu aslında her dilde olacak, olması gereken bir şey. "Yeni" değil, daha önce bir başkası kullanmış. Bunun bir değer kaybı olup olmadığı sözünü ettiğimiz şeye de bağlı. Elden düşme olarak aldığım şey, söz gelişi, bir bisikletse, bu bisikletin eski sahibiyle geçen hayatında bir hayli yıpranmış olma ihtimali fazla. Onun için, "Ali kendine bisiklet almış. Elden düşme bir şey" derken bu bisiklette pek iş kalmadığını ima etmiş oluruz -tabii "ikinci el" diyecek olursak aynı şeyi ima edip etmediğimizi de sormamız gerekir. Bu biraz da sözünü ettiğimiz nesnenin özelliklerine bağlı bir durum.

Ama ille de "değer düşürüyor" diye tutturuyorsanız Türkçede bir kullanım daha var: "kullanılmış". Yeterince "olgusal", değer yargısına imkan bırakmayan bir kelime bu; anlatılmak istenen şeyin adını oyuyor. Kullanılmış bisiklet ya da otomobil ya da telefon ya da neyse ne! Sıfatı, daha önce bir başkası tarafından da kullanılmış olması. 

Yani Türkçede hem "elden düşme", hem de "kullanılmış" sıfatları var; ama bunlar bize yetmiyor; bir de "ikinci el"in ardına düşüyoruz.

Böyle yaparak sözünü ettiğimiz şeyin gradosunu yükselttiğimize kendimizi inandırırken, acaba kendi statümüzle ilgili bir şey de yapmış oluyor muyuz? Hani bu "şık" deyimi kullanan bir adam olmak havası?

"Elden düşme" ya da "kullanılmış" her şey gibi kitap için de kullanılır. Bakın, kitap söz konusu olunca ben bunun değer düşürmek bir yana, özellikle değer kattığına inananlardan biriyim. Başka birinin, tercihen başka birilerinin alıp okuduğu bir kitap şimdi benim elimde, kitap elden ele geçiyor, devam ediyor. Güzel bir şey.

Epeyce kitabım olduğunu söyleyebilirim. Durmadan sahaf dolaşıp ortalığı karıştırmasam bunların en azından yarısı olmazdı.

Altı çizilmiş, hatta bir şeyler yazılmış olanları da vardır. Bu da bana iyi bir duygu verir. Yaşayan bir şeyin içinde hissederim kendimi.

"Elden düşme" hikâyesi böyle. İkinci bir konuya geçeyim: "tüm" konusu. Bu "öz Türkçe devrimi"nin bize bir armağanı. Eskiden de vardı, ama çok sık kullanılmazdı. Öz Türkçe akımıyla "tüm"süz konuşmaz olduk. Başkalarını dirsek, muşta dağıtarak, itekleyerek yerleşti. İyi, "tüm" istediğimiz gibi, öz mü öz, Türkçe. Peki, yerinden oynattıkları Türkçe değil mi?

Yerinden oynattığı, öncelikle, "bütün" kelimesi. Peki, "bütün" nece? O hangi kökten gelme?

Benim bildiğim o da Türkçe; "Tüm" ne kadar Türkçe ise "bütün" de o kadar Türkçe! O halde ne oluyor? "Kardeş kardeşi vurur mu?" hesabı, niye birinin alanına öbürünün girmesini yalnız izlemekle kalmıyor, destekliyoruz da?

"Alan" dedim. Evet, bu iki kelimenin kendi alanları vardı, dolayısıyla bir çeşit "iş bölümü" vardı aralarında. Niteledikleri nesnenin önüne mi koyuyoruz, arkasına mı? "Bütün toplar" diyoruz; ya da "topların tümü" diyoruz. Diyorduk. Şimdi "tüm toplar" diyoruz, "topların tümü"ne devam ediyoruz.

Bazan düşünüyorum: bir "taklitçilik" mi söz konusu bu gibi durumlarda? Birtakım nedenlerle önem verdiğimiz, değer verdiğimiz biri günün birinde "Tüm insanlar ölümlüdür" diyor. "O demişse bir bildiği vardır. Ben de öyle diyeyim." Ve hemen geliyor arkası. Bütün "bütünler" "tüm" oluyor. Sen sağ ben selamet!

Murat Belge kimdir?

Prof. Dr. Murat Belge, 16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi.

12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1981'de doçentken istifa etti.

Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı.

1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu. 1997'de profesör olan Murat Belge, başkanlığını da üstlendiği Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde devam ettiği akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Türkiye'nin en üretken yazarları arasında ön sıralarda yer alan Murat Belge, çok sayıda kitapta yer alan makalelerinin yanı sıra 23 kitap yazdı; William Faulkner, James Joyce ve John Berger'den eserler de dâhil olmak üzere 15 çeviri kitabı yayımladı.

1957 seçimlerinde Demokrat Parti Muğla Milletvekili olarak parlamentoya giren gazeteci-yazar Burhan Asaf Belge'nin oğlu olan Murat Belge, aktris Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetıe

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

Yazarın Diğer Yazıları

Değişen dünya

Solun daldığı kış uykusundan uyanması, silkinmesi ve toparlanması gerekiyor, diye düşünüyorum. Bu işe girişirken cesur olmak çok önemli. “Geçiştirme” değil, gerçek bir özeleştiri gerekiyor

İsrail: Sonu nereye varacak?

Savaşa varmadan durulmasıyla daha iyi bir dünyaya adım atmış olur muyuz?

Değişim beklenir mi?

Birinci gelen parti AKP'nin ikinci parti olma sürecini izleyeceğiz, gözlemleyeceğiz. Kim ne diyecek, nasıl tavır alacak?