Ozanköy
Yatağa girip yan yana, sırtüstü yatınca cibinlikteki yırtığı gördü. Dikdörtgen şeklinde, soyulan muz gibi geriye yatmış, kibrit kutusu büyüklüğünde bir yırtıktı. Sabahleyin cibinliği toplarken parmağım takılmış, ince tülü cıırt diye yırtmıştı. O, o saatte uçaktaydı.
“Bu delik ne?” diye sordu.
“Emniyet çıkışı” dedim.
“Ne emniyet çıkışı? Dalga mı geçiyorsun?”
“Hayır. Tut ki kötü ruhlu bir peri uyurken beni sivrisineğe çevirdi. Veya seni. Delik olmazsa kaçamam. Cibinliğin altında açlık ve susuzluktan ölürüm.”
“Çok komik” dedi. “Ayrıca, sivrisineğe döndürülürsen, yaşasan ne olur, yaşamasan ne olur? Bir an önce ölsen daha iyi olmaz mı?”
“Hayır. Yetişkin bir sivrisinek iki hafta yaşar. Gıdasız kalmazsa tabii. İki hafta iki haftadır. Ayrıca, bu zaman içinde iyi kalpli bir peri devreye girip beni gene eski halime çevirebilir. Sivrisinek dişi ise ömrü iki ayı bile bulabilir. Neden her cinsin dişisi daha çok yaşıyor? Haksızlık bu. Açıklar mısın?”
“Dişilik doğaldır” dedi. “Erkekliğin ise öğrenilmesi gerekir. Öğrenme işi erkeği yorar. Erkeğin ne öğrenmesi gerekir? Kadına iyi hizmet etmesini. Hizmet yorucudur. Adamı erken öldürür. Konuyu değiştirme!”
Sordum: “Dişi sivrisinek ile erkek sivrisinek arasındaki fark ne biliyor musun?”
“Aydınlat bizi bakalım.”
“Dişi sivrisinek kan emer. Yani, ısıran dişi sivrisinektir. Erkek ne kan emer, ne ısırır.”
“Bir şey mi ima etmek istiyorsun?”
“Hayır. Dişi sivrisinek aslında iki aydan fazla da yaşayabilir. Eğer mevsim sonuna doğru, olgunluğa ulaşmışsa soğuklar başlayınca kış uykusuna yatar. Havalar ısınınca uyanıp yumurtlar. Yani bu emniyet çıkışı benden çok senin işine yarayabilir.”
“Benim kötü perilerle işim yok.”
“Onların seninle işi varsa?”
Bir şey söylemedi. Bu konuşma esnasında yanağını avucuna dayamış bana bakıyordu. Ben de yanağımı avucuma dayamış ona bakıyordum. Ben çok güzel bir yüz görüyordum. Onun ne gördüğünü düşünmek bile istemiyorum.
Dışarıdan, arı kuşlarının sesi geliyordu. Bu kuşların bu mevsimde gitmeleri gerekmiyor muydu? Doğacı arkadaşım Süha’ya sormalıyım.
Güneş dolaşmış, odanın Bellapais’e bakan penceresinden içeri girmeye başlamıştı. Rüzgar perdeyi oynattıkça halının üstündeki güneş de oynuyordu. Leziz bir sessizlik ve duruluk vardı.
“Saçmalamayı tamamladın mı?” diye sordu.
“Evet.”
“O zaman şu soruya cevap ver. Biz neden bu yatağa girdik?”
“Sivrisinek olarak mı, yoksa insan olarak mı cevap vereyim?”
Gülümsedi. Bu, dünyanın en güzel gülümsemesi olabilir miydi?
“İkisinin de cevabı aynı olmaz mıydı?” diye sordu.
Ağzımı açmaya hazırlandığımı görünce, “Allah aşkına çeneni kapat” dedi.
Başımı göğsüne çekti. Dişi sivrisineklerin neden kan emdiğini ona anlatamadım.
18 Ekim 2008/ Milliyet