Anlaşmazlığa taraf olan altı aktörden dördünün masada olmadığı bir anlaşma ne kadar başarılı olabilir?
Türkiye ile Amerika arasında varılan, Kuzey Suriye’de savaşa beş gün ara verilmesine dair anlaşmanın tepesinde asılı duran soru budur.
Suriye’nin bu bölgesinde çıkarı olan dört aktör daha var:
- Ülkesinin “her santimetre karesinde” yeniden hakimiyet kurmaya yemin etmiş olan Esad.
- Bu amacına ulaşması için onu destekleyen Rusya ve İran.
- Ve ateşkes anlaşmasına nerelerde, ne kadar uyacağı belli olmayan Kürt askeri gücü YPG.
Bunların hiçbiri masada değildi.
YPG, Türk askerleri Suriye hududunu geçtikten birkaç gün sonra Putin aracılığıyla Esad’ı yardıma çağırdı. Esad bu çağrıya derhal uyarak rejimin sekiz yıldır hakimiyet alanı dışında olan hudut bölgesine güç yolladı.
Bu askerler, Türk askerleriyle göz göze, duruma müdahale etmeden orada duruyorlar. Rus askerleri de Türk ve Suriye güçlerinin arasında devriye geziyor.
Rusya, Türkiye’nin hudut-aşırı operasyonuna karşıdır. Putin kalıcı barışın tesisinin, Şam yönetiminin, hudut bölgeleri dahil, ülkenin her yerinde hâkimiyet kurması ile mümkün olacağını savunuyor.
Bölgede Kürt askeri gücü konumunda olan YPG, Amerika’nın desteği ile Suriye’yi IŞİD’den temizledi ve bu savaşta on binden fazla kayıp verdi. Mükâfatı Trump tarafından Türkiye’nin insafına terk edilmek oldu.
Şimdi YPG bu Amerika’ya güvenip silahlarını teslim edecek ve güneye çekilecek mi? Yoksa uyar gibi görünüp Moskova ve Şam’dan talimat mı bekleyecek?
Trump, kimseye danışmadan, Suriye’den askerlerini çekme kararı alıp Türkiye’ye Suriye kapısını açtıktan sonra Kongre’de bugüne kadar karşılaşmadığı bir muhalefetle karşılaştı. Cumhuriyetçiler Demokratlarla bir araya gelerek onu telin eden bir karar aldılar. Avrupalı ülkelerden de muazzam bir tepki geldi.
Tam anlamıyla, rezil oldu.
Trump, bu beklemediği geri tepme karşısında o kadar ezildi ki sıkıştığı köşeden kurtulmak için Kürtlerin lehine bir şeyler yapmak zorunda kaldı. Bölgede çok az askeri kalmıştı, onlar da dönüş hazırlığı içindeydiler. Elindeki tek güç olan yaptırım silahını eline verip, yardımcısı Mike Pence’i Ankara’ya yolladı.
Erdoğan, ateşkes ilân etmezse, Türkiye’nin zaten sendelemekte olan ekonomisini yerle bir edecek Amerikan yaptırımların kapıda olduğunu biliyordu. Washington Halk Bankası’nı bir kararla batırabilirdi.
Ateşkesi metazori kabul etti.
Trump’a siyasi yaralarını sarma fırsatı verdi. Karşılığında ekonomiyi büyük bir darbeden kurtardı.
Ama Suriye belâsını savuşturamadı.
YPG güçlerinden temizleyip iki milyon göçmen yerleştirmeyi düşündüğü bölgede şimdi karşısında Suriye, Rusya, İran ve YPG var.
Amerika da uzakta değil. Ateşkesi bozması halinde Trump yaptırım tetiğine basmak üzere hazır bekliyor.
Erdoğan önümüzdeki salı günü Soçi’de Putin ve Ruhani ile bir araya gelecek. Orada, Putin’in tavsiyesine uyup Kuzey Suriye’nin âsayişini Esad’a devredebilir ve Türk askerlerini geri çekebilir.
Bu herkes için en iyi sonuç olur.
Ama kavga etmeye uzlaşmaktan daha yatkın olan Erdoğan bunu yapar mı? Birkaç gün içinde göreceğiz.