Yurtta kalıyordu.
O gün geç kalktı.
Bina sessiz, koridorlar boştu. Kantinde de kimsecikler yoktu.
Sokağa çıktı, sağa sola baktı. Ne bir araç, ne bir insan. Şehir sessizdi.
Şaşkınlığı gittikçe artarak rastgele yürümeye başladı.
Ta ki elleri silahlı dört-beş asker görünceye kadar.
“Dur,” diye bağırdı askerler.
Korktu. Ters istikamete koşmaya başladı. Askerler de peşinden.
Bir tüfek patladı.
Ne oluyordu? Neden askerler peşinden koşuyorlardı? Ondan ne istiyorlardı?
Bir binaya girdi ve koşarak merdivenleri tırmanmaya başladı. Aklı karmakarışıktı. Bir şey yapmamıştı. Ama askerler hala peşinden geliyorlardı.
Taraçaya çıktı, oradan bitişik binanın taraçasına geçti.
Bir sonraki bina ile arasında bir sokak vardı.
Çaresizlik içinde yere oturdu. Başını dizlerine dayadı.
Kafasında her şey altüst olmuş, birbirine karışmıştı.
Onu öylece buldular. Karakola götürdüler.
Tarih 12 Eylül 1980’di.
Olay kısa zamanda aydınlandı. Ahmet (gerçek adı bu değil) terörist veya aranan birisi değildi. O gün darbe olduğundan habersiz bir üniversite öğrencisiydi. Şaşırmış, korkup kaçmıştı.
Onu bir arabaya bindirip yurda geri götürdüler.
Bu olaydan sonra başka bir insan oldu. Ona normal, başkalarına saçma gelen işler yapıyordu. Ağaçlarla konuşuyordu. Derste birden bir kahkahayla gülüyordu. Yıkanmayı bıraktı çünkü boğulmaktan korkuyordu.
Doktorlar Ahmet’e şizofreni teşhisi koydular. Ailesine haber salındı. Onu alıp memleketine götürdüler.
O gün bu gündür değişik bakım evlerinde kalıyor.
Şizofreniyi, bazen, travmatik bir olayla karşılaşıp onunla başa çıkamamak tetikler.
Bu olgu kişinin realite konseptini değiştirir. Dünyayı olduğu gibi değil kendine has bir şekilde görür olur.
Zaman zaman kontrol edemediği, mantıksız dürtülerle hareket eder. Anlaşılamaz, kontrol edilemez olur. Bazen vahşileşir, can yakar. Sanki bildiğiniz kişi gitmiş, yerine, tıpatıp ona benzeyen ama başka ruh taşıyan biri gelmiştir.
Şizofreni hastaları bizi anlar - rahmetli kardeşim şizofreni olduğu için biliyorum - ama biz onları anlamayız. Onlar hem bizim dünyamızda yaşarlar hem akıllarının içinde, kendilerinden başka kimsenin giremediği, koşut bir dünyada.
*
15 Temmuz darbe girişimine kadar şizofreniyi insanlara has bir hastalık zannediyordum.
Şimdi anlıyorum ki bazen siyasi rejimler de bu hastalığa tutulurlar.
Siyasi rejimler de başa çıkamadıkları, realite konseptlerini değiştiren travmatik olaylarla karşılaşırlar. Dünyayı değişik, kendilerine has bir şekilde görmeye başlarlar. Hareketlerine, kontrol edemedikleri, akılla açıklanamayacak dürtüler hakim olmaya başlar. Anlaşılamaz, kontrol edilemez olurlar.
İnsanların düçar olduğu şizofreni geçmez.
Rejimlerinki geçer mi, hep birlikte göreceğiz.