Ozanköy
Kızımı havaalanına bıraktıktan sonra düşüncem eve gitmek iken, dağın tepesinde sağa sapıp orman yoluna giriyorum.
Amacım sabahın bu erken saatinde biraz yürümek, ama bir türlü durmuyorum ve aracımı ormanın daha derin, daha sessiz yerlerine sürüyorum.
Yürüme niyetimi şömine için tutuşturucu toplamakla değiştirdim.
Havada kışı hatırlatan canlandırıcı bir serinlik var. Bu havaya uygun giyinmiş değilim ama soğuğu sevdiğim için umursamıyorum. Eğilip kalkarken ısınacağım ve soğuk daha lezzet kazanacak.
On yıllardır görülmedik yağmurların sonucunu bitkilerde keşfetmek mümkün.
T.C.’de kocayemiş ağacı olarak bilinen sandal ağaçlarının üzerinde hayatımda görmediğim, belki onların bile görmediği kadar çok çiçek var.
Yol kenarında çıkan yabani orkide orchis italica ne bu kadar uzun oldu ne de rengi bu kadar canlı ve derin.
Dal parçacıkları topladığım yerde, daha bodur bir orkide türünden küçük pembe seccadeler oluşmuş.
Rüzgârın, çam ağaçlarının dallarından çıkardığı uğultudan başka ses yok.
Ne bir kuş kanat çırpıyor ne zıplayan bir tavşan, ne de uzun kuyruğunun önünde koşan bir tilki var, bir zamanlar şövalyelerin leopar, geyik avladığı bu yerde. Keklikler de kayıp - ki onlar adaya insanlardan önce gelmişlerdi.
Kuru dalları topluyorum ve kırıp şömineye sığacak kısalığa getirip arabanın bagajına taşıyorum. Bagaj doluncaya kadar devam ediyorum. İyice kuru ve eski oldukları için bu odunlar çok kolay ve güzel yanacak. Odun satın almaktansa her gün ormana gelip toplamak geçiyor aklımdan, ama pratik olmadığı için bu düşünceyi bir kenara atıyorum.
Nereden geliyor, ağaçların ve çiçeklerin arasında bulunmanın bana verdiği bu değişik duygu?
Ağaçlardan dinginlik, sakinlik yayılıyor: Bir kâinattaki yerinden emin olma, sorusu olmama, yetinme, şikâyet etmeme, sahip olduğundan fazla bir şey istememe hâli.
Korkusuzluk ve endişesizlik.
Bende eksik olan her şey onlarda tam.
Belki ağaçların ve çiçeklerin arasında bulunmanın verdiği değişik duygu bunun farkında olmaktan geliyor, sislerin yerini bu tamlığın yaydığı açık havanın almasından.
Ama bir şeyler daha var.
O da varlığı hissedilen, ama hiçbir zaman çözülemeyecek olan bir sırrın eşiğinde bulunmanın verdiği rahatlık olabilir mi?
Her türlü kötülüğün ve çirkinliğin olduğu insanlı yerlerle olan mesafe?
*
Aldous Huxley’in (1894-1963) bugünlerde okumakta olduğum ütopik Island (Ada) adlı kitabında myna türü bir kuş var. Sığırcığın tropikal bir türü olan bu kuş, ormanda daldan dala uçar ve “Dikkat, dikkat” diye seslenir. “Dikkat, dikkat. Burada ve şimdi, çocuklar. Burada ve şimdi.”
Bu sözleri kuşa birileri ezberletti. İnsan, çevresinde olup bitene dikkat etmez de düşüncelerinin peşinde kaybolur. Bu da şimdi ve burada olmamaktır. Kuş, ötüşleriyle insanı bundan vazgeçirmeye çalışır ve “şimdi”ye ve “bura”ya davet eder.
Bu davete ben de uyuyorum, düşünceleri bırakıp ağaçlar ve çiçekler gibi oluyorum.