Kimin başbakan olacağı Türkiye’yi yakından izleyen yabancı yatırımcıların umurunda değil.
Onları ekonomiyi kimin yürüteceği ilgilendiriyor.
Daha spesifik olmak gerekirse, akıllarındaki sorular şunlar:
AKP’nin ilk döneminde ekonomiyi başarılı bir şekilde yöneten takımdan son kalan isim olan Mehmet Şimşek kalıcı mı, gidici mi? Eğer o da giderse, yerine kim gelecek? Davutoğlu’nun desteğinden mahrum kalan Merkez Bankası Şimşek’in desteğini de yitirirse bağımsızlığını koruyabilecek mi?
Cumhurbaşkanı’nın ekonomi anlayışı Türkiye’yi içine kısıldığı yavaş büyüme tuzağından çıkarmaya yetmez
Benim iddiam, Mehmet Şimşek yerini korusa bile – ki bu düşük bir olasılıktır – etkisinin azalacağıdır.
Başarılı ekonomik politikalar takımlar tarafından yürütülür. Reform iştahına sahip, koordinasyon içinde çalışan Merkez Bankası, Hazine, Maliye ve ekonomik bakanlıklar kalkınmanın olmazsa olmazıdır.
Bu koordinasyonda en önemli rolü başbakan oynar. (İktidarının ilk dönemindeki Turgut Özal’ı düşünün.)
Türkiye’de artık “başbakan” bakandır ama baş değildir. Onun yetkileri olduğu gibi Cumhurbaşkanı’na geçti.
Cumhurbaşkanı’nın ekonomi anlayışı Türkiye’yi içine kısıldığı yavaş büyüme tuzağından çıkarmaya yetmez.
Ekonomi için öngörüm şudur:
Ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı kim olursa olsun 2000’lerin ortasından sonra bitkisel hayata giren reform süreci dinamizm kazanmayacak. Ekonomi 2000-2007 yılları arasında gördüğü yüksek kalkınma hızını yakalayamayacak. Yavaşlama devam edecek. Ve yeniden kriz tehlikesi ile burun buruna gelinecek.
Başarılı bir ekonomi yönetimi için reform iştahı ve koordineli çalışan bir ekonomik takım olması gerektiğini söyledim ama aslında bunlar da yeterli değildir.
Kalkınma topyekûndür. Üçüncü dünyanın sefaletinden kurtulmak isteyen bir ülke, her sektörde bütün enerjisini bu yöne yoğunlaştırmak zorundadır.
Eğitimden dış politikaya, sanattan insan haklarına her şey atılım halinde olmalıdır.
Dindar nesiller yetiştiren okullar, üç çocuk doğurmakla görevlendirilmiş kadınlar, liyakatin neredeyse tamamen ortadan kalktığı kamu yönetimi ile kalkınma falan olmaz. Keyfilik, dost öğüten bir mekanizma haline gelen dış politika ve yargının zayıflaması da ilerlemeyi frenleyen diğer etkenlerdir.
Benim iddiam, Mehmet Şimşek yerini korusa bile – ki bu düşük bir olasılıktır – etkisinin azalacağıdır
Bir ülkenin otokratik olması yabancı yatırımcı için önemli değildir. O yatırım ortamı uygun mu değil mi, ona bakar. Ama despotlukla beraber mülkiyet kavramı yıpranırsa, yargı güvenilmez hal alırsa, yöneticiler keyfi olarak şirketlerin işleyişine karışırsa (Turkcell ve OYAK örneklerine bakınız) durum değişir.
Türkiye yatırım hedefi olarak çekiciliğini kaybediyor. Bu olumsuz ve tehlikeli bir gelişmedir çünkü tasarruf ve yatırım harcamalarının kısıtlı olduğu Türkiye büyümek için yabancı sermayeye muhtaçtır. Türkiye’nin en hızlı büyüdüğü yıllar en çok yabancı sermaye çektiği yıllardır.
AKP seçmenin çoğunluğunun desteğini kazandı ve bu çoğunluk artmakta. Bu işin kolay tarafıydı. Zor olan bu çoğunluğun verdiği gücü hızlı büyümeye çevirmektir.
AKP’de bu dönüşümü yaratacak kapasite yok.
Çünkü Tanrı onlara akıl vereceğine kibir verdi.