Aradığını bulamayacağını bile bile aramaya devam ediyor.
Bulamayacak, çünkü ne aradığını bilmiyor.
Daha doğrusu, kısmen biliyor, kısmen bilmiyor.
Sevişme, cinsel tatmin aradığı aşikâr.
Ama seks dışında bir kadınla geçirilecek başka dakikalar, saatler, günler var. O zamanlar için kadında aradığı nedir? Veya o zamanlar için kadına ihtiyacı var mı?
“İki kişi kalabalıktır,” diye düşünüyor.
İki kişi kalabalıksa ve kalabalık uzağında durmak istediği bir şeyse, neden kadın arıyor?
İki kişiyi tenhalık yapacak bir kadın var mı?
*
İnsan ikidir: Bir vücut, bir de diğeri.
*
İçinde büyük bir boşluk var.
İçine taşınılmamış bir ev gibi.
Bir kuyu veya kuyunun tersi olabilir; belki gökyüzü.
Tam ve mükemmel olabilmesi için o boşluğu doldurmalı.
Ama nasıl?
Bir kuyuyu, dipsiz bir kuyuyu veya gökyüzünü nasıl doldurabilir, ne ile?
Bu boşlukla mı doğdu, yoksa doğduktan sonra mı içinde açıldı?
Boşluk yerine “yokluk” kelimesini kullanabilir mi?
Diğer hayvanlarda da var mı?
Akşamüstü servinin üst dallarına konan ve güneşin batışını seyreden kargaların içinde de var mı böyle bir boşluk?
Son yıllarda varlığının daha çok farkında.
Daha çok geceleri.
Karanlık ve sessiz bir okyanusun kenarında oturuyor sanki. Sessiz ama pusuda yatan bir aslan gibi üzerine atlayıp onu yutmaya hazır.
Acaba bir zamanlar o boşluğun yerinde sevgi mi vardı? Veya o boşluk sevgi ile doldurulsun diye mi var? Öyleyse doldurulmadı ve doldurulmadığı için boş. Sevgi olması gereken yere sızı dolmuş olmasının nedeni bu mu?
Sevgi olması gereken yere sızı dolmuş olmasının nedeni bu mu?
*
Mutfak sessiz. Ne yürüyen bir karınca ne uçan bir sinek. Oda gölge içinde. Açık kapıdan görünen bahçe ise güneşli, oradan kuş sesleri geliyor. Dışarısı içerisinden iyidir, gel, diyorlar.
İçeri bir serçe uçuyor. Odayı iki defa dolaşıyor (kanatları pırr sesi çıkarak), ama dışarı açılan kapıyı bulamayıp mutfağın arkasındaki ütü odasına giriyor. Sesi duyulmaz oluyor. Bir yerlere tünemiş olmalı.
Onu, ütü odasının sokağa bakan penceresinin perdesine tırnaklarını geçirmiş buluyor. Odadaki ikinci pencerenin perdesini çekip panjurunu açıyor. Açar açmaz kuş o yöne uçuyor ve demir parmaklığın arasından uçup kayboluyor.
Belki de şu anda macerasını diğer serçelere anlatıyordur, diye düşünüyor. Ama serçelerin bu tür maceralarını anlatacak sözcükleri var mı?
Duyduğu ötüşler bir kuş dili ile söylenen değişik şeyler mi, yoksa deniz fenerinin karanlıkta yanıp sönmesi gibi tek, değişmeyen bir tek mesaj mı?
Duyduğu ötüşler bir kuş dili ile söylenen değişik şeyler mi, yoksa deniz fenerinin karanlıkta yanıp sönmesi gibi tek, değişmeyen bir tek mesaj mı? “Ben buradayım. Ben buradayım. Ben buradayım.”
“İki kişi benim için kalabalıktır.”
Bu sözleri nerede okumuştu?
Havada kavun kokusu var. Mevsimin satın aldığı ilk kavunu, dik oturabilen ama yürümeyi daha öğrenmemiş bir bebek gibi yerde, çöp tenekesinin yanında oturuyor. Dün koklayarak almıştı. Birkaç gün dursun, olgunlaşır, diye düşünmüştü ama kavun oturduğu yerden onu çağırıyor. “Kes beni. Kes beni. Kes beni.”
Kesmemesi, birkaç gün beklemesi gerek, ama biliyor dayanamayıp kesecek. Tatsız bulup çöpe atacak.
Bu notların ilki 12 Eylül’de yayımlandı.