Rumlardan geri olduğumuz noktalardan biri Kıbrıs sorununun çözümü konusunda onlar gibi yeni düşünceler ve alternatif çözüm formülleri üretmememizdir.
Birçoğu, hâlâ, geçerliliğini kaybetmiş bir çözüm formülü olan klasik federasyon önerilerine fanatik bir inatla bağlılık göstermeye devam ediyor.
Anastasiadis ile Akıncı’nın başarısızlıkla neticelenen 2017 İsviçre zirvesinden çıkan sonuç, bu formülün soruna çözüm getirmeyeceğidir.
“Hayır getirecek. Biz federasyonda ısrarlıyız,” diyenler olabilir.
Nitekim Komünist AKEL ve onun Türk tarafındaki müttefiki olan CTP bunu diyor.
Cumhurbaşkanı Akıncı da aynı görüştedir. Ancak, ne o ne de diğer federasyoncular tezlerini haklı çıkaracak argümanlar ileri sürebilmektedirler.
Kırk beş senedir sonuçsuz bir şekilde görüşülen federasyon formülünün battığını Akıncı’dan daha iyi bilen kimse olmaması gerekirken Cumhurbaşkanı, direnerek ölü bir eşeğe binmekte ısrar ediyor.
Onun ve diğerlerinin tutumu, sorunun çözümüne yönelik değil ideolojiktir ve bütün ideolojik yaklaşımlar gibi sakattır.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres yeni görüşler ileri sürülebilir diyerek klasik iki toplumlu/bölgeli yaklaşıma alternatifler beklediğini kaydetti.
O da, görüşmeleri yakından izleyen herkes de biliyor ki, 45 yılda iki bölgeli/toplumlu federasyona yönelik 45 arpa büyüklüğünde yol alınamadı.
Bunun birçok nedeni var. En önemlisi Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yönetimini Türklerle paylaşmak istememesi, Türklerin ise Türk askerinden ve Türkiye’nin garantilerinden vazgeçmemesidir.
Sonuçta, Türk askerinin adaya çıktığı 1974’te nerede isek oradayız. Ama bu, çözüm ihtiyacını ortadan kaldırmıyor. Adanın bölünmüşlüğü değirmen taşı gibi her iki toplumun boynunda duruyor.
Kalıcı çözüm isteyenler eski pozisyonlarını ve saplantılarını unutup yeni düşünceler, yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışanların tartışmalarına katılmalıdır.
İsviçre’de yaşanan başarısızlıktan sonra Rum tarafında ortaya atılan iki öneri başlangıç noktası olabilir.
Önerilerden birincisi, çözümün “ademi merkeziyetçi federasyon”da aranmasını teklif eden Anastasiadis’ten geldi.
İkinci önerinin sahibi Anastasiadis’e yakınlığı ile bilinen, Rum eski müzakere heyeti üyesi ve Güney’in en saygın simalarından, avukat Polis Polyviou’dur.
Polyviou, Anastasiadis’in işaret ettiği “ademi merkeziyetçi,” diğer adıyla “gevşek federasyon”a nasıl ulaşılabileceğine dair bir dizi öneri geliştirdi.
Büyük bir olasılıkla bunu Anastasiadis’in bilgisi ve onayı dâhilinde yaptı.
Polyviou’nun önerisi Kıbrıs sorununu bu güne kadar olduğu gibi bir “bütün” olarak çözmeye çalışmaktan vazgeçmektir.
Polyviou’ya göre, iki toplumda da çözüme “adım adım” ve “tedrici” olarak gidiş denenmeli, çetrefilli konular sonraya bırakılmalıdır. Statüko değişmemeli, yani KKTC olduğu gibi devam etmeli, merkezi hükûmet şimdi olduğu gibi Rumlarda kalmalıdır. Ama örneğin Ercan Havalimanı’na uluslararası statü tanınmalı, Mağusa Limanı ve Maraş iki toplumun kullanımına açılmalı. KKTC’de Avrupa Birliği kuralları uygulanmaya başlamalı. Özetle, KKTC fiili olarak Avrupa Birliği’ne dâhil olmalı, bir AB devleti içinde AB devleti statüsü kazanmalıdır.
“Federasyonu kabul etmeyen Rumlar bunu neden kabul etsin” itirazına verilecek cevap basittir:
Çünkü Doğu Akdeniz’de gaz bulunması Rumların Türkiye ile uzlaşma sürecine aciliyet kazandırdı. Çünkü bu yol risksizdir: ne onlar ne de biz temel pozisyonlarımızı terk etmiş oluyoruz. Sonuca adım adım ve taksitle yaklaşmak 1960’larda olduğu gibi çökmesi kaçınılmaz bir yapı kurmayı zorlaştırır.
Çünkü bu yöntemle hem onlar hem biz ortaklık sözleşmesini imzalamadan birlikte çalışabilecek miyiz, çalışamayacak mıyız, öğreniriz.
Anastasiadis ve Polyviou’nun düşüncelerini dikkate alıp kendi yaklaşımımızı formüle etmeli, çözümsüzlük çukurundan çıkmalıyız.