Kıbrıs sorunu, iki taraftan biri tutumunu radikal bir biçimde değiştirmedikçe halledilemez.
Bu taraf kim olabilir?
Kıbrıslı Türklerin önünde iki seçenek var:
· Rumların görüşmelerdeki toprak taleplerini büyük ölçüde karşılamak ve Avrupa Birliği üyesi federal bir ülkenin iki parçasından biri olarak yola devam etmek.
· Rumların taleplerini kabul etmeyip ebediyen tanınmayan, pasaportu ve adresi olmayan bir ülke olarak var olmak.
Her iki seçeneğin de riskleri var.
Rumlarla birleşik bir adada yan yana yaşamanın riski, 1974 öncesinde olduğu gibi yeniden onların hakimiyetine girme olasılığıdır. Rumların üstün ekonomik gücü altında ezilmektir. Bir gün yeniden Rum şiddeti ile karşı karşıya gelmeyi göze almaktır.
Mevcut durumu sürdürmenin riski ne cennet ne cehennem olan bir yerde yaşamaya mahkûm olmaktır. Geleceği belirsiz yaşamaktır. Er geç Türkiye’nin ağır nüfus ve sermaye baskısı altında yok olmaktır.
Hatta Türkiye tarafından ilhak edilmektir.
Rumlarla federal bir yapı içinde yan yana yaşamanın iki önemli bedeli var:
· KKTC topraklarının bir bölümünü Rumlara iade etmek.
· Çözümden bir süre sonra, Türkiye’nin garantisinden ve KKTC’de asker bulundurmasından vazgeçmek.
Türkler toprak ve mülk verecekler, karşılığında yeniden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hissedar olacaklar
Konuyu çok basitleştirdiğimin farkındayım.
Ama sorunun kalbi, bu basit ama zor seçeneklerdir.
*
1974’te adaya çıkan Türk askerleri Rumların elinde bulunan servetin büyük bir bölümünü Türklere transfer etti. On binlerce dönüm arazi, sahiller, fabrikalar, evler, arabalar, kasaları para dolu bankalar.
KKTC topraklarının yüzde 80’i tapulu Rum malıdır.
Kıbrıslı Türkler bu Rum mallarını sermaye olarak kullanarak zenginleşti veya en azından hayat standardını yükseltti.
Ama bu mallar ne o zaman bizimdi ne de şimdi. Bir bölümünün onlara iade edilmesi şarttır.
Bu gerçeği kabul etmeden Rumlarla barış olmaz.
Rumlar ne verecek, diye sorabilirsiniz.
Rumlar, Kıbrıs Cumhuriyeti idaresinin bir bölümünü Türklere verecek. Türkler 1960’da olduğu gibi yönetime ortak olacak. Ada birlikte yönetilecek. Cumhurbaşkanlığı dönüşümlü olacak, millet meclisinde ve senatoda Türklerle Rumlar yan yana oturacak. Merkez Bankası ve diğer bütün önemli kurumlar ortak yönetilecek.
Kıbrıslı Türkler bu Rum mallarını sermaye olarak kullanarak zenginleşti veya en azından hayat standardını yükseltti
Özetle, Türkler toprak ve mülk verecekler, karşılığında yeniden Kıbrıs Cumhuriyeti’ne hissedar olacaklar.
Rumlar, cumhuriyetteki tekellerinden vazgeçecekler, Türkler daha küçük bir alanda, daha kısıtlı ve geçici bir TC garantisi ile yaşamayı kabul edecekler.
Bu değiş tokuş olabilir mi?
Ben iyimser değilim.
Rumlar, hükümeti Türklerle paylaşma fikrine alıştı. Ama Türkler, garantilerden veya topraklarından taviz verme fikrine soğuk bakmaya devam ediyor. Bunun en büyük nedeni Rumlara karşı duydukları, haklı nedenlere dayanan güvensizliktir.
Rumlar için anlaşma, 1974 öncesinde olduğu gibi adanın tamamına yeniden hakim olma yolunda bir adımdır. Bunu biliyorlar.
O zaman bu sorunun hallolma şansı var mı?
Bu sorunun cevabını Mustafa Akıncı ile Rum Lider Nikos Anastasiades bir hafta sonra İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında aramaya başlayacak. Belki de son defa.