AKP’nin en büyük kötülüğü Türkiye’nin kafasını dar bir politika ve terör hücresine hapsetmesidir.
Hücrenin küçük penceresinin dışında başka rüzgarlar esiyor.
Yeni gezegenler keşfediliyor.
Yollar sürücüsüz araçlara hazırlanıyor.
Hayvanların, bitkilerin ve insanların ortak özelliklerini ortaya çıkaran araştırmalar yapılıyor.
Ücra yerlerdeki internetsiz milyonları www’ye bağlayacak balonlar üzerinde deneyler yapılıyor.
Yerden kumandalı insansız hava aracı ‘drone’ların kullanım alanı genişliyor.
İçinde yaşadığımız yüzyıla Robot Yüzyılı adını verdirecek olan yapay zekâ ihtilalinin eşiğindeyiz. Kol ve beyin gücüyle yapılan bütün işlere talip olacak olan robotlar üzerinde hummalı çalışmalar yapılıyor.
Herkese maaş bağlayarak yoksulluğa son verecek ve robotların işsiz bırakacağı insanlara gelir sağlayacak “universal income” üzerinde pilot çalışmalar var.
Ve aklınıza gelecek her konuda her yıl binlerce yeni akademik kitap piyasaya çıkıyor.
Bu kitaplarda Türklerin imzası yok.
Hiçbir önemli bilimsel araştırma da Türkiye’de yapılmıyor.
Türkiye, üzerine hiç yağmur düşmemiş bir keşif ve yenilik çölüdür. KKTC ve bütün Türki ve Müslüman ülkeler de.
Bunların tümü “müşteri” devletlerdir. Başkaları icat eder, Türkler ürünlerini satın alır. Onlar, icatları sayesinde zengin olurlar.
TC onların mallarını satın alarak ceplerine para koyar. Onlar da teknoloji eskiyip katma değeri azalınca TC’ye pas ederler.
Türkiye’de hep geri bırakılmaktan bahsedilir. Geri kalmaktan bahsedilmez
Osmanlı yeniliklere kapısını kapattığı için battı.
TC yeniliklere açık olmadığı için hep batmanın eşiğinde sallanıyor.
Türkler aptal mı?
Hayır. Dünyada aptal ulus yoktur.
Yoksulluktan, cahillikten ve bunların getirdiği aptallıktan kurtulacak biçimde örgütlenmeyi başarmış ve başaramamış uluslar vardır.
Türkiye, Osmanlı’dan beri, yani 800 yıldır, ikinci kategoridedir.
Türkiye’nin değişmeyen özelliği doğrudan despotluk veya demokratik otoriterliktir.
Bu yapının amacı despot ve çevresindekileri zenginleştirmek ve mümkün olduğu kadar uzun zaman iktidarda tutmaktır.
Nisanda referandumu yapılacak anayasa değişikliğinin neden gerekli olduğu bu gerçek kavranarak anlaşılabilir.
Referandumun tek amacı Erdoğan’ın yerini sağlamlaştırmaktır. “Evet” oyu çıkarsa yönetim şekli değişecek ama yönetim felsefesi, yönetilenlerin hayatı değişmeyecektir.
Çetin Altan’ın başka bir bağlamda sarf ettiği eşsiz sözleriyle “Düzen değişecek ama düzülenler aynı kalacak.”
Türkiye “müşteri devlet” olmaktan kurtulamayacak.
Türkiye’de hep geri bırakılmaktan bahsedilir. Geri kalmaktan bahsedilmez.
Suçu başkalarına atmak insanı rahatlatır ve egosunu okşar belki ama yerinde sayma durumunu etkilemez.
Türkiye’yi Türkler mükemmel bir biçimde geri bırakırken başkasının bir şey yapmasına gerek yoktur.
Türkler buhar makinesinden bu yana yapılan bütün keşiflerin getirdiği zenginlikleri ve zıplamaları kaçırdılar. Ve kaçırıyorlar. Ve bu kafa böyle devam ederse, ki etmeyeceğine dair hiçbir emare yoktur, kaçıracaklar.
Anayasa değişikliği bunu garantisi, 800 yıllık bir geleneğin devamıdır.