Ozanköy
Yerde turuncu küçük bir yuvarlak nesne görünce, ya mayıs böceğidir ya tohumdur, dedim.
Belki böcektir diye dikkatlice elime aldım.
Crocosmia tohumu imiş.
Crocosmialar tohum döküyor. Biri takılmış olmalı. Hiç düşünmeden dışarı fırlattım.
İnsan eli dünyanın üstünden kalksa, dünyada insan olmadığı zamanlarda olduğu gibi, hemen hemen her yer orman olur
Ve böylece bir tohumun yolculuğu başlamış oldu.
İnsanın yolculuğundan pek farkı yok. Onun hayatında da kesin hiçbir şey olmayacak ve gelecek belirsiz.
Tohum, bulabilirse, uygun bir yer ve zaman bulup çiçek açacak, tohum verecek, tohumlar çiçek olup başka tohumlar verecek.
Gelecek zamanın yollarında çoğala çoğala yürürken Crocosmialar, onlara hayat veren ilk tohumu unutacaklar.
Yoksa unutmayacaklar mı?
Belki genlerinde onun izlerini, özelliklerini taşıyacaklar ve tohum büyük dedelerini hatırlamasalar bile varlıklarında ondan bir şeyler olacak.
Veya olmayacak.
Bilinmez.
Belki bu yolculuk hiç olmayacak.
Bir kuş yiyebilir onu. Belki yedi bile.
Birçok başka olasılık var. Rüzgâr onu uçurulabilir. Bir kedinin tüylerine takılıp başka bir yere taşınabilir. Karıncalar tarafından yer altına yuvarlanabilir.
Eğer şanslıysa, yenmeden ve çürümeden hava soğuyuncaya ve yağmur yağıncaya kadar bir yerde duracak.
Toprak ıslanınca iki filiz atacak. Bunlardan biri toprağa girecek ve yumru olacak, diğeri, yukarılanıp yaprak olacak. Bu aşamada tohum hem anne hem yavrudur, insanın tatması olanaksız bir var oluş evresindedir.
Yumru üç yaşına geldiğinde Crocosmia çiçek vermeye hazır.
Çiçekler tohuma dönüşecek, güneşte pişecek, yere düşecek.
Demek istediğim; dışarı fırlattığım tohum, solo bir denizci değil, yeni bir kıtaya yol alan göçmen yüklü bir geminin kaptanı gibidir.
Dünyadaki bütün bitkiler aniden kaybolsa bu Crocosmia tohumu her yeri doldurabilir. Ama Crocosmia olarak değil, değişik yer ve iklimlerin şekillendirdiği başka türlü çiçekler olarak.
Doğa, tohum tohum ilerler. Sakin ve muhteşem ve durdurulamaz bir seferdir bu.
Ormanda, dikkat ederseniz, ağaçların altında veya yakınlarında aynı ağaçların fidanlarını görürsünüz. Bu, ağaçların orman olmayan yerlere doğru yürümesi, ormanı genişletmesidir.
İnsan eli dünyanın üstünden kalksa, dünyada insan olmadığı zamanlarda olduğu gibi, hemen hemen her yer orman olur, çiçeklerle ve bin bir türlü başka bitkiyle, kuş ve hayvan sesiyle dolu bir orman. Her canlının, hem mücadele hem uyum içinde olduğu, insana yer olmayan bir ortam.
Bazen insan gibi akıllı bir yaratığın, varlığın planındaki hata olduğunu düşünürüm.
İnsanın üstün zekâsı, bütün yaratıkların aşağı yukarı aynı zekâya sahip olduğu doğadaki düzenle uyumlu değil. Onu alt üst ediyor.
İnsan kendini de enkaz altında bırakan bir depremdir. Zekâsı üstün, ama sandığı kadar da üstün olmadığı için.
İnsanın üstün zekâsı, bütün yaratıkların aşağı yukarı aynı zekâya sahip olduğu doğadaki düzenle uyumlu değil
*
Belki insanla tohumun yolculuğu, o kadar da benzer değildir. Tohumun genetik kodunda bütün yolculuğunun planı var.
İnsan ise içi boş doğar.
Eline sıkıştırılmış bir ferman yoktur.
Her insan, kendi yolunu aramak ve bulmak durumundadır.
Kaçı arar, kaçı bulur, o da ilginç bir sorudur.