Karpuz mevsiminin sonu idi.
Yazı bitirmek üzereydik.
Manavlarda artık iyi karpuz bulunmuyordu.
Yaz boyunca buzdolabının
katlarına yayılan karpuz yok olmuş, köşelere itilen diğer yiyecekler rahata kavuşmuşlardı.
Benim canım ise hâlâ karpuz istiyordu.
Gerçek karpuz ama... Kabağa aşılanmış, genetiği değiştirilmiş, hormonla şişirilmiş veya böcek ilacı ile kirletilmiş karpuz değil.
İşte böyle günlerde Akdeniz Köyü'nde arkadaşımla balık yemeye giderken arabalarını karpuz tarlasının kenarında park etmiş bir aileye rastladık. Baba karpuz kesiyordu.
Biz de satın alabilir miydik?
"Buyurun, istediğiniz kadar kesin," dedi adam "Keyfinize bakın."
Sahibini tanıyormuş. Artık tarlaya bakmıyormuş.
Suları kesildiği için karpuzlar küçük kalmışlardı. Ortadan kaybolmuş bir uzay yaratığının özenle yere doğurduğu yumurtaları olabilirlerdi.
Hiçbirinde karpuzun deniz kadar parlak yeşili yoktu. Ufak ve silik yeşildiler, sıtmanın karpuzcasını yaşıyor gibi.
Onları toprağa bağlayan uzun ince saplarındaki yapraklar sararmaktaydı.
Hangilerini seçmeliydim?
Karpuz ihtiyacımı hırsızlıkla giderme alışkanlığım olmadığı için tedirgindim. Rasgele dört beş karpuz kesip arabaya taşıdım.
Sahibi yüzlerce karpuzu neden tarlada bırakmıştı? Belki fiyatlar düşmüştü, zahmet eline geçecek paraya değmeyecekti.
Eve dönünce karpuzlardan birini kestim. Tadı harikaydı. Belli ki hormonsuz ve ilaçsızdı.
Geçen sene yediğim son karpuzlar bunlar oldu. Tarlaya dönmeye niyetlendim ama bir türlü gidemedim.
Karpuz toplarken arkadaşımın ben farkında olmadan çektiği resim dün karşıma çıktı. Telefonum kendi keyfine göre resimleri dosyalara ayırıyor ve önüme atıyor. Fotoğrafı bu sayede gördüm, bana o günü hatırlattı.
Birkaç ay sonra manavlarda gene karpuz göreceğim. Bunlar İran karpuzu olacak. Sonra kabağa aşılanmış karpuzlar gelecek. En son "çekirdek" karpuz.
Ben çocukken manavlar bırakın İran karpuzu satmayı İran'ın nerede olduğunu bile bilmezlerdi. Çiftçiler de kabağa aşılanmış (İsrail işidir muhakkak) karpuz ekmezlerdi.
Hormon, böcek zehri, yapay gübre, genetiği ile oynanmış tohumlar, olgunlaşmadan toplanan meyveler, iri ama tatsız meyve veren ağaç türleri, doyuran ama beslemeyen sebzeler...
Gıdalar modern hayatın en fazla yozlaştırdığı şeyler arasındadır.
Süpermarketlerin yiyecek bölümlerinde en ufak yeri meyve ve sebzeler, yani doğrudan güneşin pişirdiği ürünler işgal eder. Geriye kalan raflar, fabrikalarda karmaşık süreçlerden geçen, kimyasal ve yapay boya yüklü ambalajlı yiyeceklerle doludur.
Fotoğraf bana sadece karpuzu hatırlatmadı. Geçen yazın insanı tüketen sıcağını da aklıma getirdi. Deniz suyu gündüzleri içinde yüzülemeyecek kadar ısınmıştı.
Şimdi kıştayız ama hava geçen seneki kadar soğuk değil. Yaz, gitmiş taklidi yapan Yunanlılar gibi, sıcağını kış mevsiminin Truva Atı'nın içine sakladı.
Geçenlerde yürüyüşteyken bir göletin ucunda iki balıkçıl veya balıkçıla benzeyen kuş gördüm. Bu mevsimde çoktan göçmüş olmaları gerekirdi. Ada yeteri kadar sıcak diye kalmışlardı belki. Biraz daha sıcağa kavuşmak için yüzlerce kilometre uçmayı anlamsız bulmuşlardı.
Kışın gelmeyeceği, yazın gitmeyeceği, kuşların göçmeyeceği yıllara yaklaşıyor olabilir miyiz?