Geçtiğimiz hafta, yüksek petrol fiyatlarına karşın ekonomik veriler güçlü çıktı.
ABD'nin Libya lideri Kaddafi'nin gitmemesi halinde ülkede iç savaş çıkabileceği uyarısında bulunup bölgeye savaş gemileri yollaması, İran'ın haber başlıklarında yer almaya başlaması gibi gelişmeler Ortadoğu krizinin yayılma riskinin piyasalar üzerinde baskı kurmasına neden oldu..
Ancak geçtiğimiz hafta, gelişmiş ekonomilerden gelmeye devam eden güçlü veriler, yüksek petrol fiyatları karşısında dengeleyici bir rol üstlendi.
Faiz politikalarından farklı sinyaller
Gelişen ülke merkez bankaları, güçlü büyüme görünümü ve emtiaların enflasyon sepetindeki ağırlığına bağlı olarak faiz artırımı konusunda daha proaktif davranırken; gelişmiş ülkelerde ortak bir tutum oluşmadı.
Şöyle ki, Fed Başkanı Bernanke para politikası sunumunda, ilk defa deflasyon riskinin gözardı edilebilir düzeyde olduğunu dile getirmesine karşın, petrol fiyatlarındaki artışın orta vadede enflasyona yansıması konusunda rahat bir tavır sergiledi. Dolayısıyla, sıkı para politikasına geçişle ilgili sinyal vermekten kaçındı. Ancak, istihdamdan gelen olumlu sinyaller, özellikle tahvil alım desteğinin devamında ne kadar ısrarcı davranılabileceği ile ilgili tartışmaları gündeme getirebilir.
Öte yandan Avrupa Merkez Bankası (AMB), enflasyon risklerine karşı “yüksek derecede tetikte” olduğunu, hatta Nisan toplantısında faiz artırımının düşünülebileceğini söyleyerek parasal sıkılaşmaya geçişte hızlı davranabileceği sinyali verdi. Üstelik, bunun artışlar zinciri olarak düşünülmemesi gerektiğini söyleyerek, “tek seferde büyük bir faiz artışı” senaryosunun da oluşmasına neden oldu.
Petrol fiyatlarına dikkat
Bu hafta, petrol fiyatlarına dikkat etmek gerek. Ortadoğu krizinin yayılma riskiyle petrol fiyatlarında yaşanan şok artışların kalıcı olup olmayacağı, hem faiz politikaları hem de piyasalar açısından kritik gösterge. Özellikle petrol fiyatlarının 100 doların üzerinde yükselişine devam etmesi, enflasyon risklerine karşı artan tedirginlikle faiz artışlarının öne çekilmesine neden olabilecek; bu durumda da hisse senedi piyasalarında satış eğiliminin ağırlık kazandığını görebileceğiz.
Dolayısıyla, Ortadoğu’da istikrarı sağlamaya yönelik barış planı benzeri adımların devamının gelmesi önemli. Bu yöndeki olumlu gelişmeler, ekonomik ve piyasa dinamiklerini de destekleyecektir.
Kriz politikalarından çıkışta, Fed’in yavaşlığı mı yoksa Avrupa Merkez Bankası’nın agresifliği mi daha doğru (yanlış) bir politika tercihi?
Geçen hafta iki merkez bankasından gelen sinyallerle çarpıcı bir boyuta ulaşan faiz politikası farklılaşması ne kadar kalıcı olabilecek emin değiliz. Bir taraftan ABD’de istihdamdaki iyileşme sinyalleri, Fed’in tahvil alımı gibi geleneksel olmayan politika önlemlerini sürdürmesini zorlaştırabilir; diğer taraftan AB’de büyümedeki belirsizliklerin ortadan kalkmamış olması ve sorunlu ülkelerin borçlanma maliyetlerinde yaşanacak artışlar, Avrupa Merkez Bankası’nın bir ay gibi kısa bir sürede verebileceği faiz artış kararının sorgulanmasına neden olabilir.
İki politika tercihinin de doğru bir nokta olmadığını düşünüyoruz. Merkez bankalarından şu anda çizilen politikalardan farklı sinyallerle karşılaşılabilir. Bu da, özellikle paritedeki dalgalanmaları artırabilir.
Çin’in parasal sıkılaşma adımları
Çin’in Cuma günü açıklanacak Şubat enflasyon oranının yavaşlama göstermesi bekleniyor. Bunun gerçekleşmesi durumunda, Çin merkez bankası sadece munzam karşılık oranlarını artırmakla yetinip, politika faiz oranlarında artışa gitmeyebilir.
Geçen Cuma günü Helsinki’de toplanan ancak beklendiği gibi bir uzlaşmanın çıkmadığı AB liderler zirvesinin benzerleri ay boyunca devam edecek. Bu haftaki zirve öncesinde çalışmalar hızlanabilir.
Hali hazırda kurtarma fonundan destek alan Yunanistan ve İrlanda’nın ödediği faiz oranında indirim yapılması talebine Almanya’dan şartlı yanıt gelirken (İrlanda’nın kurumlar vergisi oranını yükseltmesi gibi); fondan yardım alması gündemde olan Portekiz ile ilgili net bir tavrın oluşmadığı gözleniyor. Nisan ve Haziran aylarında yüklü geri ödemeleri olan Portekiz, hem fona ihtiyacı olmadığını yineleyerek hem de geri alım ihaleleriyle bu zorlu dönemin yükünü hafifleterek güven ortamını korumaya çalışıyor. Kurtarma mekanizmasına özel sektörün de dahil olması diğer bir tartışma konusu.
İrlanda ile ilgili olarak ise, yeni hükümetin kurulma çalışmalarının bu hafta tamamlanması, özellikle fon koşullarının tekrar müzakere edilmesi ve bankalarla ilgili çalışmaların başlatılması açısından önemli.
Haftanın kritik göstergeleri
Ortadoğu krizinin yayılma riskiyle petrol fiyatlarında yaşanan şok artışların kalıcı olup olmayacağı, hem faiz politikaları hem de piyasalar açısından kritik gösterge. Özellikle petrol fiyatlarının 100 doların üzerinde yükselişine devam etmesi, enflasyon risklerine karşı artan tedirginlikle faiz artışlarının öne çekilmesine neden olabilecek; bu durumda da hisse senedi piyasalarında satış eğiliminin ağırlık kazandığını görebileceğiz.
Dolayısıyla, Ortadoğu’da istikrarı sağlamaya yönelik barış planı benzeri adımların devamının gelmesi önemli. Bu yöndeki olumlu gelişmeler, ekonomik ve piyasa dinamiklerini de destekleyecektir.
Kriz politikalarından çıkışta gelişmiş ülke merkez bankalarından farklı sinyaller geliyor.
Bu durumda, ne tahvil alımının sonlandırılmasına yönelik sinyal vermekten kaçınan Fed’in yavaşlığını, ne de bir ay gibi kısa bir sürede faiz artırımına geçme sinyali veren Avrupa Merkez Bankası’nın agresifliğinin doğru bir politika tercihi olarak gözüküyor.
Merkez bankalarından şu anda çizilen politika çizgisinden farklı sinyaller gelmesi durumunda finansal göstergelerdeki dalgalanmalar artabilir.
Çin’de bu hafta açıklanacak enflasyon rakamlarının beklendiği gibi ılımlı gelmesi durumunda, “kademeli parasal sıkılaşma” yaklaşımı devam edebilir.
Bu ay sonuna kadar devam edecek kurtarma fonu görüşmeleri, AB borç sorununu gündemde tutabilir.
Sonuç olarak, küresel piyasalardaki yön arayışının boyutu artan dalgalanmalarla devam etmesini bekliyoruz.