2010 yılı, küresel krizden çıkışın öyle kolay olmayacağını bir kez daha belli etmiş oldu.
Geçen yıl, gelişmiş ülkeler için şaşkınla karışık bocalamalarla geçerken, krizlere alışık gelişmekte olan ülkeler için daha çok büyüme yılı oldu.
Dünya ekonomisinde genel kabul görmüş kural ve yöntemlerin yıkıldığı bir yılı geride bıraktık. Gelişmiş ekonomiler; kamu dengeleri ve büyüme performansları ile ciddi anlamda sorgulandı. Gelişmekte olan ekonomilerden temel dinamikleri güçlü olanlar ise, bir basamak öne çıktı.
Geçen yıla damgasını vuran küresel gelişmelerden ilk akla gelen; sorunlu AB ülkelerinin yüksek bütçe açıkları ve borç rasyolarının küresel ekonomide yarattığı tehdit oldu. Bunu; kredi kuruluşlarının güvenilirliğinin ciddi anlamda sorgulanması izlerken, para politikalarının geleneksel yöntemlerden geleneksel olmayan yöntemlere kayması ile finansal piyasalara ciddi likidite sürülmesi izledi.
2010’da altın daha da ön çıkmış oldu. Yıllık getirisi yüzde 30’a yakın. Sebep ? Gelişmiş para birimlerinin güvenilirliğinin sorgulanması ile altının “güvenli yatırım aracı” olma özelliğini bir kez daha ispat etmesi.
Uluslararası likiditenin gelişmekte olan ülkelere kayması ile para birimlerinde oluşan değerlenme baskısı kur savaşlarını gündeme taşıdı. Çözüm olarak sıcak para önlemleri devreye sokuldu hemen.
2010’da Türkiye ekonomisine özgü önemli gelişmelerin özetini de aktaralım kısaca.
IMF ile yola yeni bir stand-by programı çerçevesinde devam edilmeyeceğine karar verdi hükümet.
Mali kuralın yasalaşmaması ile “resmi çapasızlık” dönemine geçildi. Ancak uygulamada mali disiplinden vazgeçilmedi.
Global trendin aksine kredi kuruluşlarından not artırım kararları geldi.
Cari açık sorununun tekrar gündeme gelmesi karşısında, para politikasında proaktif yaklaşımla “düşük faiz-yüksek kur” politikasına geçilme kararı alındı.
2011: Yeni akım ve alınan önlemlerin test yılı
2011 yılı; özellikle para politikalarında geleneksel olmayan yöntemlerle alınan önlemlerin reel ekonomilerde ne oranda başarılı olduğunun gözleneceği bir dönem olacak. Özellikle gelişmiş ekonomilerden son bir çeyrektir alınan iyileşme sinyallerinin, mevsimsel destek unsuru ortadan kalktığında da korunması, iyimser beklentilerin ön plana çıkmasını sağlayacaktır.
Gelişmiş ülkelerde ki ekonomik toparlanmanın ılımlı adımlarla beklenmesi ve büyüme önünde hala ciddi risklerin bulunması, merkez bankalarının parasal sıkılaşmada yavaş davranma olasılığını arttıracaktır. Yani, düşük faiz ortamının korunacağı, özellikle ilk yarıda ek likidite sağlama kanallarının açık tutulacağı bir yıl beklenebilir.
Büyüme performansı açısından ön planda olan gelişmekte olan ekonomiler global likidite bolluğundan faydalanmaya devam edecektir. Öte yandan, sıcak para girişinin kurlarda yaratacağı değerlenme baskısına karşı, gelişen ekonomilerin önlemler alması kaçınılmaz. Bunun kur savaşlarına dönüşmemesi, özellikle global dengelerin korunması açısından önem taşıyor.
Bildiğiniz gibi, Çin, parasal sıkılaşmaya geçişte öncü ekonomilerden biri olarak farklı bir konumda bulunuyor. Artan enflasyonist riskler karşısında sıkı para politikasına geçiş adımları, küresel ekonomik ve finansal dengeleri şekillendirmesi açısından önemli olacaktır. Parasal sıkılaşmada öngörülenden hızlı davranılması, hem emtialar hem de borsalar üzerinde sert aşağı yönlü düzeltme hareketlerine neden olacaktır.
Ululslararası piyasalardaki istikrar açısından diğer bir risk unsuru ise, sorunlu AB ülkelerinin bütçe açığı ve borç oranlarının iyileşme gösterip göstermeyeceği. Özellikle maliye politikası önlemlerinde gerekli kararlılığın gösterilmesi güven ortamının yeniden tesis edilmesini sağlayacaktır.
Küresel ekonominin hangi yönde şekilleneceği Türkiye ekonomisinin de yönünü belirleyecek. Büyüme risklerinin olumsuz yönde gelişmesi durumunda, bizim ekonomimizin de bundan etkilenmemesi mümkün değil. Ancak, küresel ekonomi, “krizden çıkışın ılımlı adımlarla devam edeceği” senaryosunun gerçekleşmesi durumunda, Türkiye ekonomisi güçlü dinamikleriyle ön plana çıkacaktır.
Özellikle, para politikasındaki yeni proaktif yaklaşımın başarıya ulaşması ve cari açıktaki genişlemenin kontrol altına alınması halinde, olumlu ayrışma daha belirgin bir hale gelecektir. 2001 kriz sonrası uygulanan “yüksek faiz-düşük kur” politikasından, sıcak para girişinin finansal istikrar üzerindeki risklerinin azaltmak için benimsenen “düşük faiz-yüksek kur” politikasına geçiş, arzu edilen sonuçları vermesi durumunda, hem fiyat hem de finansal istikrarın sağlanması açısından önemli bir adım olacaktır. Bu durumda da, “yatırım yapılabilir” ülke statüsüne çıkmak kolay olacak.
Bu yazdıklarımız, Haziran ayında yapılacak genel seçimlerden politik istikrarsızlık anlamında olumsuz bir sonuç çıkmadığı sürece geçerli tabii ki. Genel tablo, bu yöndeki risklerin düşük olduğunu; tek partili hükümetin devam etme olasılığının yüksek olduğunu gösteriyor.
Seçimlerle ilişkili diğer kritik bir unsur da, kamunun harcama politikası. Seçim harcamalarının kamu dengelerinde sorun yaratmayacak seviyelerde kalması gerekiyor. Özellikle, “mali kural”ın seçim öncesi dönemde yasalaşması beklenmezken.
2011 için iyimser tahmin
2011 için iyimser tahmin; küresel ekonomide “V” tipi hızlı bir büyüme senaryosunun gerçekleşmesi ve böyle bir global ortamda Türkiye’ye yönelik hem uzun hem de kısa vadeli sermaye girişlerinin hızlanması şeklinde. Kötümser senaryo ise, gelişmiş ülke merkez bankalarının aldıkları önlemlerin reel ekonomide beklenen olumlu katkısının gerçekleşmemesi; bunun sonucu olarak da küresel ekonomide ikinci dip yaşanması . Bu durum finans piyasamızda ciddi dalgalanmalar yol açacaktır.
Dolayısıyla 2011 yılının ana risk unsurları; küresel ekonomide ikinci dip yaşanması; likidite bollaşması sonucu enflasyonist risklerin artması ve kamu dengelerinin daha da bozulması; sorunlu AB bloğunun genişlemesi ve emtialarda yeni balonların oluşması.
İlk haftaya girerken
2010 yılı muhasebeleşmesi ve 2011 yılı beklentilerimizin ardından, yeni yılın ilk haftasına ilişkin beklentilerimize geçelim.
Uluslararası piyasalarda; yeni akımların ve alınan önlemlerin test edileceği bir yıl olarak tanımladığımız 2011 yılının ilk haftasında reel ekonomiden önemli sinyaller alınacak. Haftalık veri gündeminde yer alan Aralık tarım dışı istihdam, ISM, oto satışları; Kasım inşaat harcamaları, fabrika siparişleri ve tüketici kredilerine ait sonuçların son çeyrekteki olumlu görünümü desteklenmesi halinde yeni portföy oluşumlarının iyimser tarafta şekillenme çabasının ağırlık kazandığını görebiliriz.
Son çeyreğe ait olumlu makro tablo aynı zamanda, Ocak ortası gibi açıklanmaya başlanacak şirket bilançolarına ilişkin olarak da iyimser beklentilerin ön plana çıkmasını sağlayabilir.
Ayrıca yine bu hafta açıklanacak Fed’in 14 Aralık faiz toplantısına ait tutanak notlarında, ek likidite imkanının devrede olduğunun yinelenmesi rahatlatıcı olabilir.
Öte yandan, 2011’in önemli risk unsurlarından biri olan Çin’in parasal sıkılaşma politikası ile ilgili olarak, Çin Başbakan Yardımcısı’nın 4-12 Ocak tarihleri arasında İspanya, Almanya ve İngiltere'ye yapacağı ziyaretler; Dışişleri Bakanı’nın ise 3-7 Ocak tarihlerinde, daha sonra Devlet Başkanı tarafından yapılacak Washington ziyaretine hazırlık mahiyetindeki görüşmeleri sırasındaki açıklamaları oldukça önemli.
Sorunlu AB ülkelerinin yaklaşan yüklü ödeme dönemi de, iyimserliği sınırlandırabilecek diğer bir baskı unsuru.