10 Kasım 2019

Milliyetçiliğin panzehiri: Dünyayı tanımak...

Böyle içe kapanmaya devam edersek daha çok ıspanaktan zehirlenir, Diyanet videoları izler, otizmli çocukları yuhalarız

Dünya üzerinde epey alıcısı olsa da zor iştir "milliyetçilik"... Öncelikle kayıtsız şartsız "bağlılık" ister. Senin ülkenin karpuzu en iyidir, her karış toprağın cennettir ve hatta heybelerin nakışına ölünebilir!

Murat Belge'nin bu haftaki çarpıcı yazısında bahsettiği gibi, "renkleri, nüansları, açığı ve koyusu" da vardır milliyetçiliğin... Kimileri için masumane bir vatan sevgisi iken kimilerinde o his, ırkçılık ve şovenizme varabilir.

İşte burada milliyetçiliğin dozunu, gözümüzü dünyaya ne kadar açtığımız belirler. Çünkü "dışarı"yla hemhâl olduğumuz, "öteki"yle temas ettiğimiz ölçüde özgürleşir, koparız bize hiç sorulmadan, daha doğar doğmaz üzerimize giydirilen etnik prangadan.

Gözler açılmasın, istikrar sürsün!

Bu sebeple otoriter rejimler, yurttaşlarının "dışarı"yla temas kurmasını istemezler. Kimileri seyahat haklarını kısıtlar, kimileri de en hafifinden, Wikipedia'yı "yasaklar"! Entarimiz allı, yiğidimiz şanlıdır. Gözler açılmamalıdır.

Gözlerin kapalı olması temasını Kim Ki-duk, 2016 yapımı "Ağ" (Geumul) filminde olanca çarpıcılığıyla işler. Balıkçılıkla geçinen bir Kuzey Koreli, günün birinde motoru ağa takılınca sürüklenir ve kendini Güney Kore'de bulur. Polis merkezine götürülürken kahramanımız, gözlerini sımsıkı kapatmaktadır! Çünkü "öteki"nin yaşamını, Seul'ün nasıl bir yer olduğunu görmemelidir! Görürse, kendini vatana ihanet etmiş hissedeceği gibi, ülkesine dönüp de sorgulandığında "düşmandan etkilenmek"le itham edilebilecektir!

Devlete bağlılık sosu olarak 'milliyetçilik'...

Filmde ayrıca aynı ırktan, aynı milletten insanların nasıl kuzey - güney diye ikiye bölündüğünü görürüz. Zira adı ister "kapitalist" ister "komünist" olsun, devletin asıl derdi kendini var etmek, "beka"sına halel getirmemektir. Bu uğurda gerekirse "kendi kanından" bir insana bile manevi işkence yapabilmekte, onu "düşman" görebilmektedir. Yani "milliyetçilik", devlet denen örgütlenmenin kendine iman edenler yaratması için kullandığı ideolojik soslardan sadece bir tanesidir. Bu acı sosun aşırı tüketimi, can kayıplarına neden olabilir.

10 sentlik satırla kardeşini kesmek: Ruanda örneği

Nitekim Terry George'un 1994 yapımı "Hotel Rwanda" filminde, milliyetçiliğin nasıl suni ve tehlikeli bir ayrımdan ibaret olduğu ete kemiğe bürünür. Aralarında neredeyse hiçbir fark bulunmayan ama Batılıların da katkısıyla "Hutu"lar ve "Tutsi"ler olarak ikiye bölünen Ruanda toplumu, iç savaşa sürüklenecektir. Hutular, Çin'den ithal edilen 10 sentlik satırlarla "hamam böcekleri"ni kesecek, belli belirsiz bir ayrım yaklaşık bir milyon insanı vahşice canından edecektir.

Ama filmde bir diğer önemli nokta, başkahraman Paul'ün (Don Cheadle) Hutu olmasına rağmen soykırım sırasında Tutsileri otelinde saklaması, onları canla başla korumasıdır. Kaldı ki Paul'ün eşi de Tutsi'dir ve aşk; din, dil, ırk ayrımı tanımayan bir mucize, duyguların en yücesidir!

'Yerli ve milli' gündem: Ispanaktan zehirlenmek!

Gerek Kim Ki-duk filmleri, gerekse dünya sinema ve edebiyatı, "insan"ın hangi kimliği taşırsa taşısın hep aynı olduğunu anlatan örneklerle dolu. Hikâyelerden ten renklerini, kafatası yapılarını, göz şekillerini kazıyıp çıkardığımızda, karşımıza "ihtiras"tan "kıskançlığa", "fedakârlık"tan "diğerkâmlığa" uzanan çizgide, hep "insanlık halleri" çıkıyor. Ve devletler, bu benzerliği görmemizden ölesiye korkuyor!

Örneğin çok değil, altı yıl önce "Tüm milliyetçilikleri ayaklar altına aldık!" diye övünen bir iktidar, bugün "yerli ve milli"likle oy topluyor, kitleleri militarizmle elinde tutmaya çalışıyor. Geldiğimiz noktada genç kızların rüyasını "kamuflaj desenli" gelinlikler süslüyor!

Bize de bu sırada ıspanaktan zehirlenmek, parasızlıktan dört kardeş siyanür içerek intihar etmek düşüyor!

Milyar dolar bütçeli Diyanet Holding (!) videolar yayınlıyor ve evde, "helalinin yanında" bile "kapalı" dolaşan, kocasına çay ve kek servisi yapan bir kadın üzerinden bize nasıl bir aile olmamız gerektiğini anlatıyor! Her biri "dünyaya bedel" bir grup Aksaraylı, "kötü örnek" diye otizmli çocukları yuhalarken "seküler kesim" de boş durmuyor, "Atatürk'e benzeyen adam"ın karşısında "Kurtar bizi paşam!" diye ağlıyor.

TIKLAYIN - "Aksaray'da özel eğitim sınıflarının kapatılmasını isteyen veliler otizmli öğrencileri yuhaladı!"

Kitap okumayan, yabancı dillerle hiç arası olmayan, sinemada ancak Recep İvedik filmleri ya da fantastik Hollywood masalları izleyen bir toplum, gözünü bir türlü açamıyor, "yerli ve milli" gündemiyle geçinip gidiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Alkollüydüm, şeytana uydum, Rabbim affetsin!

Bizler millet ve devlet olarak fevkalade kusursuzuz ama çeşit çeşit dış güç bizi kandırıyor, mütemadiyen yoldan çıkarmaya çalışıyor

İlk taşı en dürüst olanımız atsın!

'Karşı cenah'tan birini ahlaki açıdan 'tutarsız' diye linç etmek kolay ama ya biz 'öteki'ler ne kadar samimi, ne kadar güveniliriz?

Kereviz salatası ve dehşetin elastik sınırları!

Türkiye'de gece yatağa "Artık hiçbir şeye şaşırmam!" diye girip ertesi sabah daha da garip olaylara uyanıyoruz

"
"