Gündem, havanın yakıcı etkisine paralel bir şekilde oldukça kavurucu. Malum Cumhurbaşkanlığı seçimine şunun şurasında kaldı 5 gün. İş, yoğunluk derken bayram tatili sebebiyle naçiz vücutlarımızı birkaç günlüğüne günlük hengamelerden kurtarıp dinlenme fırsatı yakalamışken gündemden de uzaklaşmak için haberlerden uzak durdum. Kitap okuyayım, film-dizi izleyeyim zihnim dağılsın, rahatlayayım dedim. İşbu yazı, bu isteğin sonucunda başıma gelenlerden ibarettir.
Küçük bir araştırmayla bugünlerde en çok izlenen filmlerin bir sıralamasını yaptım. İnanılmaz Örümcek Adam 2, Kaptan Amerika: Kış Savaşçısı, Evrim, Uyumsuz gibi filmler listemin üst sıralarda yer alıyordu. Nuh’un hikayesi yine üst sıralardaydı ama felaket filmi izlemekten uzak kalayım dedim.
Örümcek Adam’ın hikayesinde felaketin ortasında buldum kendimi. Günlük yaşamında yok sayılan bir adam bütün New York’un sonunu getirmek üzereyken Örümcek Adam yine isminin hakkını vererek insanüstü bir çabayla kurtarıyordu dünyayı. Kaptan Amerika ismine yakışır biçimde Amerika’nın ve Amerikalılara göre dünyanın kurtarıcısı olarak bir toplu kıyımı engelleme içindeydi hepimizi. Evrim’de insanlık yok olurken zihin yapay bedenlerde yaşamaya devam ediyordu. Bu anlamda Kaptan Amerika ile ortak yanları da vardı. Uyumsuz’da ise farklı özelliklere göre klanlara ayrılmış insanlık kendi içerisinde mücadeleye düşüyordu. Bu hengamenin ortasında yine bir kahraman yine insanlığı hayatta tutmaya çalışıyordu.
Filmlerden iyice gına gelince dizilerde deva aradım. BBC dizileri Hollywood dizilerine göre kaliteleriyle dikkatimi çekmiştir hep. Ütopya adında bir dizi bulunca atladım hemen: Acaba bu dünyadan farklı daha güzel bir yerler olabilir mi diye? Sonuç: hüsran. Aşırı artan nüfusa yetmeyen beslenme kaynaklarına çözüm arayan gizli bir şebeke, çözümü insanlığı kısırlaştırmakta buluyordu. Ütopya’dan Extant’a (Var olan) zapladım. Steven Spielberg’ün yapımcısı olduğu Halle Berry’nin oynadığı dizi yeni dünyalara götürebilirdi beni. Çocuk yapabilmek için tedavi gördüğü halde hamile kalamayan Halle Berry, tek başına olduğu uzay görevinde hamile kalıyordu. Bir yandan evdeki robot çocuğuyla yaşadığı sorunlar bir yanda “acaba uzaylılar mı?” sorusuyla dizi devam ediyordu.
“Lanet olsun bu düzene” söylemiyle elime Dan Brown’ın son kitabını aldım. Hikaye yine tanıdık çıktı. İnsanlığın aşırı nüfus artışı ve kıt kaynaklar karşısında bir anti-kahramanın yaydığı virüsün izinden tabii ki Amerikalı kahramanımız İstanbul’a kadar geliyordu.
Zihnimi maruz bıraktığım bu kadar felaket senaryosunun ardından yine televizyona göz attım. Bir adam meydanlarda bayılan kadınları ayıltıyor, yedi düvele karşı hepimizi bir araya getiriyor ve ekranlardan bağırarak “Korkma !” diyordu.
Ekranı kapattım. Kitabı kapattım. Radyoyu açıp gözlerimi kapattım. Radyoda Rolling Stones benim için söylüyordu. “You can’t always get what you want” (Her zaman istediğini elde edemezsin)
Şarkıyı buradan dinleyebilirsiniz: http://www.youtube.com/watch?v=oqMl5CRoFdk