Gregor Samsa, bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında banyoya doğru yürüdü. Yüzünü yıkadıktan sonra bir bardak su içti ve aynada kendisine bakarak konuştu: "Bunaltıcı düşler bitti. Günaydın!" Çalan telefonun sesiyle irkildi. Arayan bulunduğu kitapları basan yayımcıydı. Öfkeli bir sesle haykırıyordu: "Bunaltıcı düşlerdir seni var eden !". Telefonu kapattıktan sonra düşündü. "Adam haklı!". Ayağının hemen yanında uyanmaya çalışan karafatmayı fark etti . Suya doğru ilerlemeye çalışıyordu mahlukat. Üzerine bastı terliğiyle. "Çıt!" sesini duyunca içini bir rahatlama hissi bürüdü... Düşte olduğunu fark ederek uyanmak için yatağa atladı. Ezan sesiyle uyandığında İstanbul'un köhnemiş ahşap kokan havası etrafını bürümüştü. Bir yandan Şato'ya nasıl gidebileceğini düşünürken diğer yandan martı sesleri kendisiyle konuşuyordu: "Kollarını aç ve kendini rüzgara bırak"... O sırada kafasına yediği terlikle bir anda gözleri fal taşı gibi açıldı. Kaldığı evin sahibi "Artık uyan" diyordu. "Ne yatmasını bilir ne de kalkmasını bilir bu adam...".
Ağzından bir “la havle..” dökülürken yaşadığı dönüşüm karşısında kendisini bir böcekten farksız hissediyordu. Açık televizyondan gelen reklamın sesi hissiyatını katlayarak artırıyordu. "Şatoda ramazan konseptli ambiyans yaşayacaksınız!" Bunaltıcı düşler, İstanbul’un kasvetli havası ve uykusuzlukla Gregor Samsa yeniden dalıp gider uykuya. Uyandığında kendisini Gazze'de bulur. İntifada başlamıştır. Bütün roman kahramanları birleşmiş ve artık bu ketenpereden, dört duvar arasından kurtulmaya karar vermişlerdir.
Samsa, Joseph K. ile karşılaşır. K.'ya kaygılı bir sesle sorar:
"Ne olacak bu Franz'ın hali? Onunla devam edersek yolumuz yol değil...." K. kararsız ve düşünceli bir şekilde "Milena ile konuşmamız lazım!" der. Samsa ile K., sıcak Gazze'nin soğuk bir kahvesinde nargilelerini tüttürürken Milena'ya mektup döşerler. Fakat mektubu nasıl ulaştıracaklarını bilemezler. Bu sırada Edward Said ile karşılaşırlar. Said elindeki taşı fırlattıktan sonra mektubu alır ve bir şişenin içine koyar. Şişeyi kanalizasyona atar. Şişe kanalizasyondan okyanusa doğru ilerlerken Sting, Message in A Bottle şarkısını yazmış söylemeye başlamıştır bile…
Milena, Franz'ı teskin etmek için Nietzsche'nin öptüğü atı aramakta, bu durumları hiç bilmeyen Uzun İhsan Taksim civarında namazını eda etmek için aceleyle camii yolunda ilerlerken Orhan Pamuk’a çarpmaktadır...
Ahmet Hamdi, Salvador Dali’nin saatleri eridiği için ayarlayamamıştır. Yanlış ve eriyen saatler yüzünden otobüsü kaçıran Oğuz Atay, Olric ile Gülhane Parkı’nda çam ağacının altında muhabbet etmektedir. Aynı esnada dünyanın başka bir köşesinde, İspanya'da çanlar çalmakta, heyecanlı genç bir Amerikan not defterine aklındakileri aktarmaya çabalamaktadır.
1. Franz Kafka’nın Dönüşüm romanının ilk cümlesinden hareketle yazılmıştır. Gerçekle ve kurguyla iç içedir.
2. İpek’in katkısıyla Altuğ’un isyanıyla yazılmıştır. Görkem’in okumasıyla anlam kazanacaktır. Ebru saatlerin ayarlanmasında yardımcı olmuştur.
3.Sting’in Message in a Bottle şarkısı bağlantıdan dinlenebilir