23 Mayıs 2015
“Günün birinde yapay zekâlar bize Afrika düzlüklerindeki fosil iskeletlere baktığımız gibi bakacaklar. Kaba bir dil ve aletlerle, toz içinde yaşayan, dik durabilen bir maymun gibi. Soyu tükenmeye hazır.”
Nathan
Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go), 28 Gün Sonra (28 Days Later) filmleriyle adını duyuran İngiliz yönetmen ve senarist Alex Garland’ın yazıp yönettiği Ex Machina, Ocak 2015’ten bu yana dünya sinemalarında gösterimde. Film, Garland’ın diğer filmleri gibi oldukça ilgi çekici ve gayet olumlu eleştirilerle karşılandı.
Kısaca özetlersek film, üç karakter arasında geçer. Bir dağ evinde/araştırma merkezinde yaşayan Blue Book arama motorunun sahibi, zengin Nathan, yapay zekâ üzerinde çalışmaktadır. Şirketinde çalışan Caleb, Nathan tarafından yapılan çekilişi kazanır ve Nathan’ın evine ziyarete gelir. Nathan, Caleb’e üzerinde çalıştığı yapay zekâ Ava’yı gösterir. Nathan, Caleb ile Ava’ya Turing testini uygulayarak Ava’nın başarılı bir yapay zekâ olduğunu kanıtlamayı amaçlamaktadır. Ava ise hapsolduğu tesisten kurtulmak istemektedir. Caleb, Nathan’a ya da Ava’ya inanmak arasında kalır. (Dikkat! Yazının devamında filmi izlemeyenler için ağır “spoiler”lar var. Filmi henüz izlemediyseniz ve filme dair bilgi edinmekten kaçınıyorsanız lütfen yazının devamını okumayın.)
Öncelikle filmin isminden başlayalım. Ex Machina ismini muhtemelen Latince bir deyiş olan Deus Ex Machina’dan alıyor. Vikipedi sayfasında deyişe dair açıklama film seyredildikten sonra fark ediliyor ki âdeta filmin bir özeti gibi.
“Bir kurgu veya dramada beklenmedik, yapay veya imkansız bir karakter, alet veya olayın senaryo akışı içinde beklenmedik bir yerde aniden ortaya çıkması, örneğin anlatıcının bir anda uyanıp her şeyin rüya olduğunu anlaması veya aniden ortaya çıkan bir meleğin sorunları çözmesi için kullanılan Latince kalıp. Birebir çevirisi “makineden tanrı” olup, Antik Yunan tiyatrosunda tanrıyı canlandıran karakterin bir vinç (machina) yardımıyla yukarıdan indirilmesi anlamında kullanılmaktaydı.
Antik Yunan döneminde yazılan tiyatro eserlerinde, eser yazarlarının çok sık başvurduğu bir yöntemdir. Hikâyenin gidişi öyle karmaşık, içinden çıkılamaz bir hal alır ki, artık yazarın üretebileceği ilginç bir çözüm kalmaz ve sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak da mitolojik tanrılar bir anda ortaya çıkarak olaya müdahale eder, ölmesi gerekeni öldürür, kurtarılması gerekeni kurtarırlar.”
Filmdeki makinenin ismi Ava. Diğer karakterler ise Nathan, Caleb ve Kyoko. Ava, yaratan/tanrı (Nathan), yol gösteren/insan (Caleb) ikileminden ve hapsolduğu alandan (Cennet veya Olimpos) kurtulmak için bir çözüm bulmak zorunda.
Sıkışan bu karakterlerin çözüm noktası Latince deyişin anlamının ne kadar önemli olduğunun da göstergesi. Antik Yunan’da bir vinçten ibaret olan “Ex Machina” filmde bir yapay zekâya bürünmüş durumda. Artık tanrıyı indirmesine gerek yok. “Ex Machina” olaya direkt müdahale edip çözüme kavuşturabilecek yetiye sahip.
Nathan
“Ölüme dönüştüm, dünyaların yok edicisi.”
Robert Oppenheimer (Fizikçi – Atom Bombasının Mucidi )
“Nathan” İbranice “Tanrının Hediyesi”, “Tanrı tarafından verilen” anlamına geliyor. Filmde Nathan karakteri Wittgenstein’ın Blue Book kitabından ismini alan Googlevari bir arama motorunun sahibi. Yapay zekânın gelişimine servetini ve zamanını adamış durumda. Yapay zekâyla beraber robotlar üzerinde yorduğu zihni egosal anlamda da şişmiş durumda ve kendisini tanrı olarak görmeye başlıyor.
Blue Book matematik üzerine Wittgenstein’ın 1933-1934 akademik yılında Cambridge’te 5 öğrencisine verdiği dersin notlarından oluşan bir kitap. İlginç olan ise Wittgenstein’ın aynı dönemde Brown Book adında kelime oyunları üzerine öğrencilerine bir ders notu tutturmuş olması. Nathan’ın alıntılardan hoşlanmaması belki de kendini mavi kitap notları tutturan Wittgenstein yerine koyarak sadece yapay zekânın sınanmasına odaklanması, senaristin bize bir oyunu. Caleb, Nathan’ın eksik olan bu yanını tamamlıyor. Filmde Blue Book, Nathan tarafından geliştirilen ve dünyanın kamera ve ses kaydı yapan bütün cihazlarına ulaşabilen bir arama motoru. Bu arama motoru aynı zamanda Ava’nın bilincini de oluşturuyor. Yani insanlığa ait kayda değer bütün veriler Ava’da toplanmış durumda. Blue Book internet arama isteklerinin %94’ünü karşılıyor. Nathan doğal olarak Caleb ile eksik olan %6’lık veriye ulaşma çabasında. Ava ile Caleb’in diyalogları veri eksikliğini gidermeye yönelik aynı zamanda.
Caleb Smith
Caleb yine İbranice “yol gösteren” anlamına gelen bir kelime. Mısır’dan çıkan (kaçan) Musa ve takipçilerine yol gösteren Caleb, kaçan halkın çölde yok olmadan kurtulmasına yardımcı oluyor.
Denek. Portland Oregon’da doğmuş. Annesi lise öğretmeni. Ailesiyle arabadayken bir kaza geçiriyor Caleb. Ailesini kaybediyor. Yazılımcı olarak Blue Book şirketinde çalışıyor. Malum Blue Book, Nathan’ın şirketi. Bu durumda Caleb, Nathan’ın çalışanı hatta abartırsak kulu konumunda. Caleb ile aralarında bir hiyerarşik bağ oluşmasından sakınıyor Nathan ve ilk tanıştıkları anda bu durumu özellikle ortadan kaldırmaya çalışıyor. Nathan’ın kendini sorgulamaya açık hale getirmesi kalesinin içeriden yıkılmasına da sebep oluyor. Caleb ailesini kazada kaybetmiş ve ağır bir yara almış. Yaklaşık bir sene hastanede yatarak tedavi görmüş ve sonrasında program yazmakla ilgilenmeye başlamış. Film sırasında kısa bir sahnede Caleb’i sırtında yara izleriyle görüyoruz. Yönetmen bu sahnede seyirciyle oyun oynayarak “Acaba Caleb robot mu?” sorusunu sormamızı istiyor. Caleb film içerisinde kendisine de yöneltiyor bu soruyu. Farklı bir sahnede bileğini keserek ve kanının akışını görerek “robot olup olmadığı” sorusuna yanıt arıyor. Cevap konusunda açıkçası ben emin olamadım. Görünen o ki yönetmen bu soruya net bir yanıtın verilmesini istemiyor.
Ava
Yapay zekâ. Bildiğimiz üzere İslamiyet’in Adem ve Havva’sının Hristiyanlıkta karşılığı Adam ve Eve. Ava bu anlamda Havva’ya yapılan bir gönderme. Öte yandan Ava’nın kurtuluşu sonrasında başına neler geldiğini bilmiyoruz. Belki de Garland’ın amacı bu kurtuluştan sonra yeni bir insanlık tarihini Ava üzerinden yazmak. Öyle ya Caleb’in de filmde ifade ettiği gibi yapay zekânın tarihi insanlık tarihinden çok tanrıların tarihidir ve Nathan’ın evinden (bu sefer uzaklaştırılmayan) kaçan Ava yeni bir türün başlangıcını yaratmak üzere yola çıkmış olabilir.
Ava, ev içerisinde bir odada hapis durumda. Sürekli “açık durumda” bulunması sebebiyle kendisinin kapalı bir yerde tutulmasından oldukça rahatsız ve dolayısıyla kaçmak istiyor. Caleb ile görüşmeleri esnasında kamera kayıtlarının durabilmesi için güç kaynaklarına müdahale ederek bir şekilde enerjinin kesilmesini sağlıyor. Bu kesintiler sırasında Caleb ile Nathan’a dair konuşuyor ve Caleb’e Nathan’a güvenmemesini öğütlüyor. Caleb bu konuşmalardan etkileniyor. Turing Testi’nin ileri bir safhası olan sınayanın makineyi gördüğü halde ondan etkilenme aşaması Ava ile Caleb diyalogunda başarılı oluyor. Ava bir robottan ziyade bilinci olan bir varlık haline geliyor.
Filmin bir sahnesinde Nathan’ın, Caleb’i Ava’nın yapıldığı laboratuara götürmesini izliyoruz. Nathan burada Ava’nın yapım sürecinden bahsediyor. Ava’yı “hayata geçiren” sistem Blue Book. Yani dünya üzerinde, dolayısıyla internette bulunan verinin %94’ünü işleyen sistem tek bir robotun beynine bürünmüş durumda. Arama motorunun etkin bir şekilde çalışması için Nathan “küçük” müdahelelerde bulunmuş. Beyin moleküler yapısı sayesinde tekrar tekrar ayarlanabilecek bir jel görünümünde. Neredeyse beynimizin yapısına yakın bir formda dolayısıyla… Anıları saklayabilen, düşüncelere göre değişebilen bir yapı.
Kyoko
Kyoko, Japonca bir çok farklı anlamı barındıran bir isim. İsmin yazımında kullanılan şekiller aynı zamanda isme farklı anlamlar da yüklüyor. Senarist/yönetmen filmle bağlantılı bir isim kullanmak istediyse muhtemelen “etkili eko” ve “ayna” anlamlarından dolayı Kyoko ismini seçmiş olabilir.
Nathan tıpkı Ava gibi yapay zekâya sahip olan Kyoko ile bir ilişki içerisinde. Kyoko’yu ihtiyaçlarını karşılayan bir alarm makinası, mutfak robotu olarak görüyor ve bir varlık olarak kabul etmiyor. Ancak Kyoko tıpkı Ava gibi “zekâsını kullanarak” kendisini kurtaramasa bile Ava’nın kurtuluşuna yardımcı oluyor. Varlığının sürmesini sağlıyor. Tıpkı çocuk yapan bir annenin çocuğu aracılığıyla varlığının, türünün sürmesi gibi. Bu durumda bir baba/tanrı figürü olarak Nathan’ı görüyorsak Nathan kadar üst bilinç düzeyine sahip olmasa ve doğurmamış olsa bile Kyoko’yu bir anne olarak niteleyebiliriz.
Turing Testi
2014 yılının Oscar adaylarından birisi ünlü İngiliz bilim adamı Alan Turing’in yaşamını anlatan “Imitation Game” (Yapay Oyun) filmiydi. Turing, II. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insanın yaşamını bulduğu yapay zekâ ile kurtarıyordu. Kendisi Nazilerin şifrelerini çözen ilk yapay zekâ örneklerinden biri olan Enigma makinesinden sonra çalışmalarına devam etti. Tıpkı Nicola Tesla’nın çalışmaları gibi Alan Turing’in çalışmaları da zamanla anlaşılıyor.
Turing testinde insanlar bir bilgisayarla etkileşimde bulunuyor ve o insanlar bir bilgisayarla etkileşimde bulunduklarını anlamazlarsa, test başarılı oluyor. Testte bir makine ile insan iletişime geçerken insan makineyi göremiyor. Eğer ki makine, insanı insan olduğuna veya insan gibi davrandığına inandırabilirse (kandırırsa) testi geçmiş oluyor. Gerçek testte makine sınayan tarafından görülmüyor. Filmde Nathan yarattığı robotu sınayana göstererek testin bir adım ilerisine geçmeyi hedefliyor. Nathan’a göre insan robotu gördüğü halde ona inanırsa robot bilinç sahibi bir varlık olarak nitelenebilir. Filmde Caleb ile Nathan arasında ilginç bir diyalog geçiyor.
Caleb’e göre “Bilinçli bir makine yaratıldıysa bu insanlık tarihi değil. Tanrıların tarihi.”. Nathan bu sözü çok seviyor ve kendisini bir tanrı olarak tanımlamak hoşuna gidiyor. Gelecekte yarattığı yapay zekânın ve kendisinin hikayesi anlatılırken Caleb’in bu sözünün önemli olacağını düşünüyor. Nathan, Caleb ile Ava’yı bir araya getirerek, onların diyalog kurmasını sağlayarak birbirleri hakkında ne hissettiklerini öğrenmeyi amaçlıyor.
Siyah beyaz odada Mary Deneyi
Michael Tye’ın öyküsüne film içerisinde bir gönderme var. Filmin bütününde Ava’nın araştırma tesisinden kaçıp kaçamayacağı konusu filmin sonuna kadar gizemini korurken bu hikâye aslında Ava’nın var olup olamayacağına dair de bir gönderme niteliği taşıyor. İlk önce Tye’ın hikâyesine bir göz atalım.
“Gelecekte yaşayan zeki bir bilimci düşünelim. Adı Mary olsun. Mary doğumdan beri siyah beyaz bir odada yaşamaktadır ve dış dünya hakkındaki bütün bilgileri ekranları siyah beyaz olan bilgisayarlar yoluyla elde etmektedir. Varsayalım ki Mary’nin elinin altında, insanların bir gül, bir gün batımı, gök kuşağı ve diğer fenomenleri gördüğünde zihinlerinde olup biten olayların fiziksel ve nesnel bilgisi olsun. O bilinmesi gereken her şeyi, cisimlerin yüzeylerini onların ışığı yansıtma biçimini, retinadaki ve optik sinirdeki değişiklikleri, görsel sanal korteksteki desenleri vs. biliyor olsun. Hâlâ bilmediği bir şey vardır.
Mary’nin bilmediği şey, Tye haklı olarak işaret ediyor, yeşili, kırmızıyı veya başka bir rengi görmenin neye benzediğidir. Bundan nasıl emin olabiliriz. Çünkü Mary hayatında gördüğü ilk güle bakarken bir şeyler öğrenecektir. Öğreneceği şey, hiçbir fiziksel teorinin ele almadığı, belirli bir deneyimin neye benzediğidir. Bir şeyin ne olduğunu anlamak, onu tecrübe etmenin neye benzediğini bilmekten farklıdır. Çünkü belirli bir bakış açısından algılanan bir şey (maviyi sakinleştirici bulabilirim veya Ay’ı hep düz bir disk gibi görebilirim), bir nesnenin nesnel betiminin bir parçası değildir.”(1)
Filmde zeki bilimcinin yerini (Nathan değil) Ava alıyor. Ava siyah beyaz bir odada Blue Book sayesinde verilerin %94’üne sahip iken nesnel betim yerine gerçekle iletişim kurması gerektiğinin farkında. Ancak bu sayede bir yapay zekâdan “birey”e dönüşebilecek ve bunun yolu ancak ve ancak bireylerle gerçek yaşam içerisinde iletişime geçmek. Belki daha da ileriye gidip insanlara uyum sağlamak ve filmin sonunda da çok güzel bir gölge metaforuyla vurgulandığı üzere toplumun içerisinde kaybolup gitmek.
Jackson Pollock ve Gustav Klimt film içerisinde yer verilen iki ressam. Pollock “otomatik sanat” adı verilen akımın temsilcisi. Resim yaparken drop (akıtma) adı verilen bir tekniği kullanıyor ve âdeta düşünmeden, rastgele bir şekilde renklerin birleşerek ortaya bir eser çıkartabileceğini savunuyor. Filmde ressamın No 5 adlı 1948 tarihinde yaptığı tablo kullanılmış. Nathan bu tablonun önünde Caleb’in düşünme tekniğini sorguluyor ve Pollock’ın düşünerek resim yapamayacağını bu sebeple de yapay zekâyı yaratırken sadece belli unsurları bir araya getirerek ne olacağına baktığını, düşünerek hareket ederse yaratıcı olamayacağını, yapay zekâ konusunda ilerleyemeyeceğini savunuyor.
Ava’nın hemen önünde durduğunu gördüğümüz Gustav Klimt eseri oldukça ilginç. “Margaret Stonborough Wittgenstein’ın Portresi” tablosunu Klimt 1905 yılında yapmış. Margaret, Wittgenstein’ın kızı. Film içerisinde de Ava’nın yaratıcısı Nathan, Caleb ile Ava arasındaki ilişkiyi sorguluyor ve Ava’nın aslında Caleb’e ilgi duymasının oldukça normal olduğunu çünkü kendisinin Ava’nın (yaratıcısı) babası olduğundan bahsediyor. Senarist Freudyen bir açıdan yaklaşıp Electra kompleksi üzerine kafa yormuş mudur bilemiyorum ancak mitolojiden alıntıladığı hikâyede Sigmund Freud baba-kız ilişkisini sorgular. Elektra kompleksi ünlü Oedipus (anne-oğul ilişkisi) kompleksinin farklı bir versiyonudur. Elektra ve Oedipus kompleksleri hakkında ayrıntılı bilgiye bağlantıdan (3) ulaşılabilir.
Alex Garland’ın senaryosunu yazıp yönettiği Ex Machina, Spike Jonez’un yönettiği 2013 tarihli Her filminin ardından yine yapay zekâ – insan iletişimi üzerine başarıyla odaklanmış bir yapım. Yapımın içerisinde ataerkil bir söylem var. Filmin referanslarının kutsal kitaplardan alınmış olması ve Yaradılış söyleminin alternatif bir versiyonunu oluşturduğu için bu ataerkil söylemin referans noktalarıyla arasındaki bağlantının doğal sonucu olduğunu söylemek mümkün. Film aynı zamanda seyircinin zihninde yanıtı verilmemiş soruların oluşmasına da neden oluyor. Bu bağlamda film başarılı mı başarısız mı sorusu akıllara geliyor. Kişisel görüşüm bir film, hakkında ne kadar çok konuşulmasını sağlıyorsa o kadar başarılıdır. Bu bağlamda zihinde oluşturduğu sorular, referans kaynaklarının zenginliği açısından filmi başarılı olarak nitelendirmek mümkün. Matrix, Terminatör serilerinde gördüğümüz yapay zeka-insan çatışması Ex Machina’da daha gerçekçi ve naif bir şekilde ele alınmış. Ridley Scott tarafından çekilen Prometheus filminde insanlığın var oluşunun uzaylılara bağlanması gibi bu filmde de insanlık sonrasının veya insanlığın ta kendisinin insan-yapay zeka kısırdöngüsüne bağlanmış olması yaratıcı bir bakışı göz önüne seriyor.
Ünlü astrofizikçi Steven Hawking’in açıklamasıyla yazıya noktayı koyalım; "Yapay zeka, kendisini geliştirmeyi sürdürebilir ve hatta kendisini yeniden biçimlendirebilir. Son derece yavaş bir biyolojik evrimle sınırlı olan insanlar, bu tür bir güçle yarışamaz"
1. William Irwin, Matrix ve Felsefe, Güncel Yayıncılık, İstanbul, 2003
2. Görseller şu adresten alınmıştır.
4. Steven Hawking’in yapay zeka konusunda açıklamasına buradan ulaşılabilir.
Twitter: https://twitter.com/mehmetyakin
Evet, Banksy İstanbul'a geldi ve kendisi eserlerinin ücret karşılığında sergilenmesine karşı olsa da sergiyi gezmek ücretli
Hem gerçek sorunları tespiti hem de sorunlara çözümler geliştirilmesiyle ilgili hem bireysel hem de toplumsal olarak sıkıntılar yaşadığımız aşikar. Belki de bunun sebebini sorgulamamız gerekiyor…
Star Wars VII’de eski karakterlerle özlemimizi giderirken bir yandan yeni kuşağın yeni hedef kitlelerin kucaklandığı görülüyor
© Tüm hakları saklıdır.