2013 yılıyla beraber yaşamımızın bir yılı daha sona ermek üzere. Yazımızın konusu geçmişe dönük bir muhasebe yapmak kadar gelecek yıllara ilişkin planlar yapmaya dair. 2013 yılında tasarım alanından çıkan kitaplardan biri olan Candy Chang’in “Before I die… I Want to:” (Ölmeden önce… Yapmak istiyorum) kitabı, bu planlar üzerine gerçekleştirilmiş bir proje.
Candy Chang yaşadığımız alanlarla bir bağ kurmamıza odaklanmış bir tasarımcı, sanatçı. 2010 yılının Kasım ayında kendisinin de yaşadığı ABD’nin New Orleans kentinde büyük bir fırtına yaşanıyor. Fırtına öncesinde ve sonrasında evlerini, kenti terk ediyor insanlar. Chang kentteki boş binalara ve alanlara dair bir proje geliştiriyor. “I wish this was…” isimli projesi için “Bunun …. isterdim” yazılı post-it’ler hazırlıyor. İnsanlar nereyi, neyi değiştirmek istiyorlarsa bu post-it’lerle görüşlerini paylaşıyorlar. New Orleans’ın ardından Kanada’da, Çek Cumhuriyeti’nde bu proje uygulanıyor. İnsanlar “sağlıklı ürünler satan bir market”, “Brad Pitt’in Evi”, “Disneyland”, “Cennet”, “Ayakkabı dükkanı”, “Ortak bir park” gibi dileklerini yazıyorlar post-it’lerin üzerine. Post-it’ler terk edilmiş alanların, binaların çevresini süslerken sosyal medyada açılan siteyle isteyen herkesin projeyi izleyebilmesi kolaylaşıyor. Proje ses getiriyor, Chang’in ismi duyulurken insanların da kentlerindeki binalara, boş alanlara ilişkin görüşleri kamuoyunda duyuluyor. Temsili yerine katılımcı demokrasi gerçekleşiyor. İnsanlar karar süreçlerinin içerisinde görüşlerini ifade edebiliyor. Proje günümüzde farklı bir post-it metniyle devam ediyor. İnsanlar evlerinin çevresinde, mahallelerinde nasıl bir ortam görmek istediklerini yazıyorlar. Kimi komik, kimi etkileyici olan görüşler arasında mahallesinde fillerin dolaşmasını isteyen insanlar olduğu kadar çocukların kitap okuduğunu görmek isteyenler, bisiklet yolları görmek isteyenler de var. Bu satırları yazarken insan ister istemez düşünüyor; “boş arazilerin çocukların oynayabileceği bir park olarak değerlendirilmesini istiyorum”, “mahallemde daha az araba, daha çok bisiklet zili sesi duymak isterdim” gibi metinler yazmayı.
Chang, Joan adında kendisini büyüten insanı 2011 yılında kaybediyor. Annesi gibi gördüğü insanı kaybetmenin acısı aynı yıl TED için yaptığı konuşmada da kendisini gösteriyor. Konuşmaya buradan ulaşabilirsiniz . (http://www.ted.com/talks/candy_chang_before_i_die_i_want_to.html) Konuşmasında Joan’dan bahsederken acısının hâlâ taze olduğu hissediliyor. Chang’in ifadesine göre kendisine karşı dürüst olmayı öğrendiği Joan’ın ölümü ani ve beklenmedik olmuş. Yaşama dair planları olan Joan’ın en büyük istekleri piyano çalmayı öğrenmek, Paris’te yaşamak ve Pasifik Okyanusu’nu görmekmiş. Joan’ın ardından Chang, yeni bir proje geliştiriyor. Yaşadığı mahallede bulunan terk edilmiş bir binanın üzerinde arkadaşlarıyla büyük bir pano yapıyor. Komşuları, sokaktan geçenler “Ben Ölmeden Önce....” yazısıyla karşılaştıkları bu panonun altında planlarını, görüşlerini paylaşıyorlar. Diğer projelerinin aksine insanların çevreye ilişkin değil kendilerine ilişkin hayallerine odaklanıyor Chang. Hepimizin gayet iyi bildiği klasik bir soruya cevap vermelerini, bir boşluğu doldurmalarını istiyor insanlardan. Ölmeden önce ne yapmak isterdiniz?
Proje Alaska’dan Avustralya’ya, Berlin’den Brooklyn’e kadar birçok şehirde uygulanıyor. “Savaşsız bir yıl görmek”, “Kırılan kalbimi onarmak”, “Arpile bir gece aynı yatakta uyumak”a varana kadar çok farklı cevaplar veriliyor. Gelen cevaplar yine kimi komik kimi yaratıcı düzeyde ama birçoğu samimi ve doğal cevaplar. Bu cevapları ve projesini bir kitap olarak hazırlıyor Chang. Sosyal medyanın haricinde insanların elinde bu kitabın olmasını istiyor. Kitap Carl Sagan’ın “Yaşamımızı sorularımızın cesareti ve cevaplarımızın derinliğiyle anlamlı kılarız” sözüyle başlıyor. Cevapların çoğunluğu genel dünya sıkıntılarına ilişkin dilekleri (örneğin “kansere çare bulunması”, “sevgiyi öğrenmek”, “dünya barışı”) kapsamasına rağmen kitabı özel yapan yaratıcı ve samimi yanıtlar. Kitaba ilişkin web sitesinde yayınlanan cevapların bir kısmı şu şekilde; “Ölmeden önce… Milyonlar için şarkı söylemek, onun elini bir kez daha tutabilmek, kızımın mezuniyetini görebilmek, her şeyden daha fazla yiyebilmek, ağaç yetiştirmek, çocukluk hayalimi gerçekleştirmek, kendimi gerçekleştirmek istiyorum.”
Bugün 8 Aralık. Yaşamına dair hayallerinin ne kadarını gerçekleştirdi bilinemez ama tıpkı Candy Chang gibi bizi kendimize ve çevremize dair düşünmeye sevk eden insanlardan biri olan John Lennon 33 sene önce kendisini “çılgınca” seven bir hayranı tarafından bugün öldürüldü. 1960-1969 arasında dünyanın küresel boyband’lerinden biri olan Beatles bünyesinde söylediği şarkılarına 1969’dan sonra solo olarak söylemeye devam eden sanatçı, söylediği şarkılar kadar yaptığı eylemlerle de insanların içinde var oldukları sistemi sorgulamalarını istedi. Yaşamıyla hayranlarına ve herkese farklı bir yaşamın mümkün olduğunu gösterdi. Öncelikle bir rock yıldızı hatta ilk küresel yıldızlardan biri olarak milyonlara şarkılarını ulaştırdı. 68 hareketlerinin içerisinde yer alarak bir hippi yaşamı sürmeyi tercih etti. Aynı zamanda yaşamı sorgulamaya başlayarak düşüncelerini insanlara gerek şarkılarıyla gerekse röportajlarıyla aktarmaya çalıştı. Siyasi bir devrimci kimliğini de üzerinde barındıran Lennon yatak barışı vb eylemlerle insanların kendileriyle, çevresiyle ve doğayla barış içerisinde yaşamasını teşvik etmeye çalıştı. Nihayetinde “The God – Tanrı” şarkısında da belirttiği gibi yaşamında kendisinden başka inandığı tek kişi olan aşkı Yoko Ono ile yaptıkları çocuğu büyütmek için evinde kalmayı, çocuğunu yetiştirmeyi tercih etti. Eşinin soyadını alarak tıpkı o zaman gibi günümüzde de beklenmedik bir mesajı kitlelere ulaştırmaya çalıştı. “Ataerkil bir toplum değiliz ve eşit yaşayabiliriz” mesajı kendisiyle beraber özdeşleşti. “Hala aşka inanıyorum. Barışa ve olumlu şeylere hala inanıyorum.Yaşam varsa umut da vardır.Çünkü her zaman işimi sağlıklıyken yaptığımı düşünürüm. Ölüp bu dünyadan göçene dek işimin bitmeyeceğini düşünürüm. Umarım bu çok uzun zaman daha sürer.” Vurulmadan birkaç saat önce katıldığı radyo programında bu sözlerle yaşama bakışını ifade ederken 70’lerin bir karmaşa dönemi olduğunu ve 80’lerle beraber yeniden güçlü bir şekilde ayakta duracağını da ekliyordu. Yine kendisine ait olan “Yaşam biz geleceğe dair başka planlar yaparken başımıza gelenlerdir” sözünü doğrular bir şekilde “çılgın” bir hayranı tarafından vurularak öldürüldü John Lennon.
“Yapacak hiçbir şeyin olmadığında şarkı söyle” inancını tersine çeviren sanatçılardan biri olan sanatçı, şarkılarıyla insanlara ulaşmak, yaşamını sergileyerek insanlara var olan sistemin dışında nefes alma, yaşama, özgür hissetme şanslarının olduğunu göstermek istedi. Ölümünün ardından bir hayranı yazdığı mektupta “Ölümünle beraber uçurduğun barış güvercininin kanatları karardı” sözleriyle üzüntüsünü açıklıyor. Maalesef Imagine – Hayal Et şarkısında belirttiği gibi savaşın olmadığı bir günü görme şansına ulaşamadı insanoğlu. Ölümünün ardından 33 sene geçmesine rağmen kendisinin de belirttiği gibi tıpkı İsa gibi belki de İsa’dan bile daha ünlü bir ikon olarak insanların zihninde yaşıyor ve kulaklarımıza şarkılarını fısıldamaya devam ediyor. Lennon’ın 2 Kasım 1980 tarihinde kaydettiği son şarkısı olan “I don’t wanna face it” http://www.youtube.com/watch?v=ZjoK9zewQms sanatçının dinleyenleriyle diğer şarkılarında olduğu gibi samimi bir konuşması olarak dikkat çekiyor.
Yüzleşmek İstemiyorum
Kimsenin seni tanımadığı bir yere gitmek istediğini söylüyorsun
Şöhretler salonunda bir boşluk aranıyorsun tek gözünle
Yüzleşmek istemiyorum
Açıkçası kurcalayabilirim fakat dayanamam
Biraz barış ve sevgi arıyorsun eski büyük bir grubun lideri
İnsanlığı kurtarmak istiyorsun fakat insanlara tahammül edemiyorsun
Dünyanın gerçeğini aradığını söylüyorsun
Daha iyi bir yol bulmayı deniyorsun
Kendine bakmanın vakti geldi fakat sürekli başka tarafa bakıyorsun
Açıkçası cenneti görebiliyorum ve biliyorum yapabilirim yapabilirim
Seni bekleyeceğim bir ayağım yolun yarısında
Çeviri: Onur Akşit