06 Şubat 2019

Türk tipi BAAS rejimi olmasın

Yakın bir gelecekte Esed’in yeniden Esad’a dönüşmesine de hazır olmanızı öneririm

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen gün Suriye politikası ile ilgili açıklamalar yaparken şöyle konuştu:
“Şu anda Suriye ile bizim alt düzeyde dış politika yürütülüyor. İstihbarat örgütleri bu noktada illa liderler ne yapıyorsa, biz de onu yaparız havasında olmaz. Liderler çoğu zaman devreden çıkabilirler, istihbarat örgütleri bunu değerlendirir. Düşmanınız olsa dahi ipi tamamen koparmayacaksınız. Olur ki o ip size lazım olabilir.”
Buradan anlıyoruz ki alt düzeyde de olsa Suriye rejimi ile bir temas var.
O vakit yakın bir gelecekte Esed’in yeniden Esad’a dönüşmesine de hazır olmanızı öneririm.
Bu işler böyle başlar çünkü.
Hatırlayın, PKK ile Oslo görüşmeleri sırasında da önce “böyle bir şey yok” demişti, sonra “devlet görüşür” gibi anlaşılmaz bir cümle kurmuştu. En sonunda da talimatı kendisinin verdiğini açıklamıştı.
Zaten bu işler de böyle yürümelidir: Siyasi otoritenin talimatı olmaksızın bir devlet kurumunun dış politika yürütmeye çalışması normal değildir.
Siyasi sorumluluğa sahip olan hükümet ya da başkan talimat verir, ilişkiler de o talimat çerçevesinde yürür.
Aksi takdirde “devlet içinde devlet” var demektir ki buna göz yummanın siyasi sorumluluğu, yine meşru siyasi otoritenindir.
Onun için Cumhurbaşkanı’nın bu işler sanki kendisinden habersiz yürüyormuş gibi davranmasına gerek yok.
Rahat olsun. Bugüne kadar çok hata yaptı, Suriye dış politikası da bunlardan sadece biri. Zararın neresinden dönerse kardır, özeleştiri zaten beklemiyoruz.
Yalnız bir eleştirim var: Dış politika konusunda zaten TBMM’ye bir açıklama yapılmıyor, bir hesap verilmiyor.
Dış politika, istihbarat örgütü eliyle, bir kişinin talimatları ile yürütülüyorsa bundan BAAS kokusu çıkar.
Üstelik istihbarat örgütünün iç politikaya da bulaştığını, belediye başkan adaylarını AKP adına soruşturduğunu bizzat kendisi açıklamıştı.
Tipik bir Orta Doğu BAAS rejimi tablosu bu. Aman diyeyim, sonu ülkeler için de, vatandaşlar için de iyi olmuyor!

***

Fırıldak Kubi ruhu, kendine yeni vücut buldu

İYİ Parti’den Manisa Milletvekili seçilen Tamer Akkal, AKP’ye geçti. Cumhurbaşkanı ile birlikte Meclis’te çektirdiği fotoğraftaki yüzünde pişkin bir ifade var.
Bu adam milletvekili seçileli yedi ay oldu.
Yedi ay önce fikirleri AKP ile uyuşmuyordu, muhtemelen Reis’e atıp tuttuğu çok sayıda konuşma da yaptı.
Ama sonra ani bir zihin açıklığı geldi ve AKP’ye geçmeye karar verdi.
İYİ Parti’de yola çıkıp, AKP’de soluğu almak nasıl bir ideolojik, zihinsel, düşünsel gelişime işaret ediyor olabilir?
MHP’ye geçmiş olsa yine anlayacağım, “zaten bu siyasetin ana partisi MHP, burada anlaşamadı, oraya gitti” demek mümkün çünkü.
Bu adamın, milletvekili listesinin birinci sırasına konulmasına “partisinin yetkili kurulları” karar verdi.
Yetkili kurul lafın gelişi tabii. Her partide böyle yetkili kurullar var ama son sözü genel başkanlar söylüyor.
Bu şahıs, parti üyelerinin katıldığı normal bir ön seçimle aday gösterilmiş olsaydı, seçmenlerine karşı bir sorumluluk hissedecekti.
Ama Genel Başkan seçti, o da Cumhurbaşkanı olamadı, dolayısıyla Genel Başkan’ı ciddiye almasına gerek yok.
Öte yandan biliyor ki gelecek seçimde AKP listesinde iyi bir yere konabilir, çünkü tam da bu dönemde AKP’ye geçerek önemli bir propaganda malzemesi olmayı kabul etti.
Zaten AKP’nin listesini de tıpkı öteki partilerde olduğu gibi genel başkan şekillendiriyor.
Onun için biliyor ki Reis’in gözüne girerse yine seçilebilir.
Oysa AKP üyelerinin katılacağı bir ön seçimde asla şansı olamazdı.
Bizim sistemimiz işte bu nedenle çalışmıyor, kötü işliyor.
Parlamenter sistem varken de böyleydi, başkanlık sistemine geçtik, yine öyle.
Genel başkanlar düdüğü çalmaya devam edecekler, “Fırıldak Kubiler” de bu sistemden yararlanmaya!
Düzen değişmediği sürece Fırıldak Kubi’nin ruhu TBMM üzerinde dolanmaya devam edecek.

***

Dönemin ruhu: Cezaevinde seçim kampanyası

AKP Ankara BB Başkanı adayı Mehmet Özhaseki, seçim çalışmaları kapsamında 112 oda ve 44 kooperatif başkanı ile bir araya geldi.
Bunun ilginç bir yönü yok elbette. İktidar partisinin başkan adayı çağırırsa bütün oda ve kooperatif başkanlarının orada hazır bulunması normaldir.
İlginç olan toplantının Ulucanlar Cezaevi’nde yapılmış olması. “Dönemin ruhu” bu diye sanırım!
Özhaseki diyor ki “Büyükşehir yönetmek başka bir şeye benzemez, tecrübeli adayları seçin.”
Bu her halde kendisi oluyor, çünkü Recep Tayyip Erdoğan da BB Başkanı olduğu vakit, bir partinin tecrübesiz, sıradan bir il başkanıydı.
Sonra günün birinde Recep Tayyip Erdoğan, Ankara BB Başkanı olarak seçim ile gelmiş şahsı istifaya zorladı. Ve yerine “bu işleri daha iyi yapabilecek birini” tayin etti. O kişi nerede şimdi? Neden Başkanlığa aday o değil?
Aynı şey İstanbul’da da oldu. İstanbul’un seçilmiş BB Başkanı istifa ettirildi. Yerine bir ilçenin belediye başkanı tayin edildi. Şimdi nerede, neden tecrübe kazanmışken aday yapılmadı?
Bu arkadaşların bir söyledikleri, bir yaptıklarını tutmuyor. Bir gün öyle, bir gün böyle konuşuyorlar.
Aynı toplantıda Özhaseki’ye, minibüsçüler, “ayakta yolcu alınca trafik polisleri ceza kesiyor” diye şikayet etmişler.
Verdiği cevaba bakın: “İçişleri Bakanı ile konuşacağım. Bu sorunu çözeceğiz. Belediye otobüslerinde, metroda ayakta yolcuya ceza kesiliyor mu?”
Minibüslerde ayakta seyahat etmek isteyen Ankaralılara müjde! Tecrübeli başkan adayınız size bunu vaat ediyor!

Yazarın Diğer Yazıları

Suriye konusunda kafalar karışık

Siyasi İslamcılar, Esad’ın devrilmesiyle ortaya çıkan durumu “devrim” olarak niteliyorlar. Öte yandan kendilerini “komünist” ya da “sosyalist” diye tanımlayanların da kafaları biraz karışık. İnsan hakları, özel olarak kadınların hakları, işçilerin, çalışanların haklarını bekleyen gelecek ne olacak?

Kralın bütçesi keyfine göre

Türkiye bir demokrasi değil de bir Orta Çağ krallığı olsaydı, kral ya da padişah parayı keyfine göre toplar ve harcardı, kimse de bunun hesabını soramazdı. Yoksa Türkiye bir Orta Çağ krallığı mıdır?

Aslında Erdoğan “Esed’den hâlâ umutluydu!”

Suriye konusunda ikinci kez bir istihbarat fiyaskosu yaşadık. En önemli güvenlik tehdidinin Suriye’den geleceğini düşünen bir yönetim, rejimin ve muhaliflerin güç dengesini ve planlarını uygulama kabiliyetlerini öngörebilmeliydi. Gördük ki Türkiye’yi yönetenler de haberleri televizyondan izliyor!

"
"