Savcılığın, MASAK raporlarına dayandırdığı iddiası bu.
Hatırlarsınız savcılık Can ailesinin hem suçtan elde edilen geliri aklamak hem de kendilerine itibar kazandırmak için bazı şirket satın alımları yaptığını da iddia ediyordu.
Bilgi Üniversitesi’ni 90 milyon dolara satın almışlar mesela.
Doğa Koleji için de 45 milyon dolar ödenmiş.
Tekfen’in dörtte biri için 315 milyon dolar da daha çok yakınlarda ödendi.
Ciner Medya Grubu olarak bilinen Show TV, HaberTürk, Bloomberg için 800 milyon dolar verildiğini de daha önce öğrenmiştik.
Savcılık bu satın alma nedeniyle Ciner Holding’in bazı yöneticilerini gözaltına aldı, Turgay Ciner hakkında da yakalama kararı verildi.
Grubun satın aldığı şirketlerin eski sahipleri arasında takibata uğrayan bir tek Ciner Grubu gibi görünüyor.
Savcının iddiasına göre Ciner Medya Grubu’nun, Can Holding tarafından satın alınmasında “örgüt faaliyeti kapsamında suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklamaya yönelik kuvvetli şüphe ve tespitler” var.
Öbür satın almaları “helal para” ile mi yaptılar diye merak ettim ben de.
Ciner Grubu’nun şirketlerine TMSF’nin kayyım ataması yapması ise savcılığın açıklamasına göre “Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, silahlı örgüt ve silah sağlama ile Terörizmin Önlenmesini Sağlama Kanununda düzenlenen terörizmin finansmanı suçlarının işlendiği hususunda kuvvetli şüphe” nedeniyle yapıldı.
Sadece “kuvvetli şüphe” nedeniyle insanların şirketlerine, mallarına, mülklerine el konulması ve bunun sadece bir savcının talebiyle gerçekleşebiliyor olması, bu ülkede servet sahibi herkesi düşündürmeli.
Siyasi gücün, adliyeyi bir silah olarak kullanma eğiliminde olmakla kalmayıp, bunu gözü kapalı yerine getirebildiği bir ülkede yaşadığımız gerçeğini de unutmadan!
Can Holding’in kara para aklaması işine şirketlerini satarak katıldığı iddia edilen Turgay Ciner, parayı elden almış olmalı ki kendi yöntemleriyle dolaşıma sokup, akladıktan sonra kullanabilsin.
Sözü edilen para 800 milyon dolar. Bavulda taşınmaz, cebe sığmaz.
Vikipedia’ya göre 100 dolarlık banknot yaklaşık 1 gram çekiyor. Demek ki 1 milyon dolar aşağı yukarı 10 kilogram. 800 milyon doları taşımak için çok sayıda zırhlı para taşıma aracı gerekir.
Bu durumda paranın bankadan havale edildiğini tahmin etmeliyiz.
Türk bankaları kaynağını sormadan 800 milyon doları nasıl transfer edebilmiş?
Bu işte bir tuhaflık var gibi geliyor bana.
Öte yandan bizim ülkemizde “varlık barışı” adı verilen, sahip olduğunuz nakit parayı, kaynağını açıklamak zorunda kalmadan mis gibi tertemiz yapabileceğiniz yasal bir yol da vardı. Son uygulama 31 Mart 2023 günü bitti.
Can Holding bu fırsatı niye kullanmamış, bunu da anlayamadığımı söyleyeyim.
Bu konuda okuduğum haberlerden birinde, Can holding ile ilgili MASAK raporunda grubun 2020’deki varlık barışından yararlandığı yazılıydı.
Varlık barışından yararlanan para, nasıl oluyor da beş yıl kadar sonra kara para sayılabiliyor? Evet, kara para işlemleri varlık barışı korumasının kapsamı dışında. Ancak kara para şüphesiyle operasyon planlamak neden yılları buldu? Bunu da bilmiyorum, anlayamadım çünkü.
Henüz iddianame yazılmadığı için bu soruların yanıtlarını bilemeyiz.
Zaten hazırlık soruşturması gizlidir; gerçi savcıların işine geldiği durumlarda bu gizlilik pek aranmıyor ama benim başıma patlamasın, gizli olan soruşturma bilgilerini bilemiyorum zaten. Yandaş medyaya ne sızdırıldıysa onu biliyoruz, şimdilik bu kadar bilgi yeter.
Bu kadar bilgiye sahip olmak yine de merak etmeye engel değil tabii.
Beş yıl içinde 60 milyar dolara ulaşan bir kaçakçılıktan söz ediyoruz.
Bir paket sigara kaç lira oldu bilmiyorum ama 60 milyar dolara alabileceğiniz sigarayı kaç TIR’la taşımanız, kaç dönüm depoda saklamanız gerekir?
Üstelik bu sigara kaçak olduğu için daha ucuz da olmalı. Yani normal fiyattan alabileceğinizin en az bir misli fazla sigara taşıyıp, satmış olmalısınız.
Bu işte kaç TIR kullanıldı, kaç şoför, kaç muavin eder?
Bunlar görünmez kamyonlar değildi, kocaman kamyonlar. Türkiye’nin yollarını kullandılar, gümrüklerinden geçtiler.
Bunları depoladığınız yerlerdeki güvenlik görevlilerinin sayısını da hayal edin. Onların amirleri vs. Kaçak mal bu, başı boş bırakılır mı? Depolarda yükleme, boşaltma ve istiflemede çalışanları da unutmayın.
Neresinden baksanız Türkiye’nin en zengin ailelerini bile kıskandıracak çapta büyük bir iş.
Peki hiçbir polis, jandarma bunu görmedi mi? İstihbarat örgütünün işi bu değil ama dikkat çekmez mi? Bu adamlar bu kadar kaçakçılıkla silah falan da depoluyor olmasın diye merak etmez misiniz?
Bu kadar önemli şirket satın alınırken iktidarın düzenleyici denetleyici kuruluşları uyumuş mu?
Yoksa başlarını başka yere çevirmeleri mi tembihlenmiş?
Bu iş burada bitmemeli, diyeceğim o.
Bu siyasi koruma olmadan, güvenlik güçlerinin içinde adamlarınız olmadan yapılamayacak kadar büyük çaplı bir iş.
Savcılarımız bu işin nasıl yapıldığını ortaya çıkarmak istiyor mu, yoksa sadece ormanı temizleyelim, tek tek ağaçlarla uğraşmak bizim işimiz değil diye mi düşünüyor?
FETÖ’nün siyasi ayağını türlü numaralarla hepimize unutturdular, işlerine böylesi geldi.
Bu dev kaçakçılık organizasyonunun siyasi ve bürokratik ayağını da unutacak mıyız?
Mehmet Y. Yılmaz kimdir?
Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu
Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini bir süre yürüttü.
12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazetesi ve dergilerini yayınladı.
Askerlik görevi Kara Harp Okulu'nda yapıldıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe geri döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu.
1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınlandı.
Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğu yapıldı.
1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yıl sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda ise Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.
2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.
2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.
Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi kitap olarak yayınlandı.
"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ve futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.
|